- 19.06.2019 00:00
S-400’ler tartışması esasen Türk dış politikasında bir paradigma değişikliği konusudur.
Soru şudur: Türkiye’nin dış politikada paradigma değişikliğine yol açabilecek kararlar almasına neden olan kök dinamik nedir? Türkiye ne olmuştur da dünya siyasetinde konumunu ve oryantasyonunu yenilemek istemektedir?
Sorunun olası cevaplarını tartışmadan şunun altını çizmek gerekiyor: Türkiye’nin dış politik paradigmasını değiştirmeye çalıştığı açıktır. Ancak belirsiz olan bu değişiklik ile nereye varmak istediğidir.
İlk bakışa göre Türkiye bir paradigma değişikliği ile geleneksel Batılı bloktan kopmak ve Rusya gibi ülkelere yakın bir yere yerleşmek istediği izlenimini veriyor.
Ancak bazı sinyallere bakarsak, Türkiye Batı’dan tamamen kopmak istemiyor sadece Batı ile olan angajmanlarının düzeyini düşürmek istiyor. Bu hesaba göre Türkiye’nin Batı ile olan ilişkileri devam edecektir ancak bununla birlikte başka ülkelerle de istediği biçimde güvenlik angajmanlarına girebilecektir.
Ne var ki böyle bir talebi Batı’nın neden kabulleneceğini bilmiyoruz. Dahası, uzun vadede böyle melez bir pozisyonun Rusya gibi ülkeler tarafından da kabulleneceği konusunda ciddi şüpheler var.
Baştaki soruya gelirsek, Türkiye’yi dış politikada paradigmatik değişikliğe zorlayan mücbir sebep nedir?
S-400 olayında akla gelen ilk neden, Türkiye’nin teknik olarak savunma sistemlerini güçlendirmek için bunu yaptığıdır. Ancak, S-400’ler alanında yegâne savunma sistemleri değildir. S-400’lerin sağladığı savunma olanaklarını Batılı güvenlik sistemi içinde sağlamak pek ala mümkündür.
Dolayısı ile teknik ihtiyaçlar ve zorunluluklardan dolayı Türkiye’nin S-400’leri mutlaka alması lazım geldiği yönünde bir düşünce sorunludur.
Akla gelen ikinci neden, dış politikanın Suriye krizi, Kürt sorunu, İran meselesi gibi konularında Türkiye’nin Batılı çizgide kalmasının büyük zararlar doğuracağı iddiasıdır.
Bu önerme iki açıdan sorunlu: Bir kere, bu konularda Türkiye, Rusya ile de ciddi görüş ayrılıkları içindedir. Ayrıca, uzun vadede ABD ve Kürtler konusunda Türkiye’nin algıladığı sorunların benzeri Çin ve Türkiye arasında bu ülkedeki Müslümanların statüsü bağlamında ortaya çıkacaktır.
İkincisi, bu konularda Batı blokunda kalarak farklı düşünmek imkânı her zaman vardır. Örneğin İran konusunda Almanya gibi ülkeler farklı düşünmektedirler.
Öte yandan dış politik konularda ABD ve AB arasındaki farklılaşma Türkiye’ye büyük hareket alanı sağlamaktadır. Gerçekçi bir gözle bakarsak ABD ve AB arasındaki alanda siyaset belirlemek Türkiye için Batı bloku ve dışı arasında siyaset belirlemeye göre daha çok fırsat olanakları sunuyor.
Akla gelen diğer bir neden ekonomik konulardır. Buna göre Batı’dan uzaklaşmak Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına faydalı olacaktır.
Bu önermenin de ciddi açmazları bulunuyor. Bir kere, Türkiye’nin açılmak istediği Afrika gibi yeni pazarlarda en büyük rakibi sadece Batılı ülkeler değil aynı zamanda Çin ve Hindistan’dır.
Öte yandan Batı içinde kalarak, Ortadoğu gibi pazarlara açılmanın önünde bir engel de yoktur. Nitekim AB’nin örneğin Türkiye’nin ilgi duyduğu pek çok pazar ile kapsamlı ticaret anlaşmaları vardır. Örneğin, AB’nin Peru, Kolombiya ve Ekvator’la kapsamlı bir ticari anlaşması bulunmaktadır.
Yine, yakın zamanda Japonya ile bir ticaret sözleşmesi yürürlüğe girmiştir. Benzer biçimde Akdeniz İçin Birlik programı altında AB pek çok bölge ülkesi ile de yakın ilişki içindedir. Yine AB, Yemen, İran ve Irak ile ikili diğer pek çok Arap ülkesi ile 1989 yılında imzalanan bir anlaşma çerçevesinde çoklu bir model içinde ticari ilişkilerini yürütmektedir.
Dolayısı ile Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşınca, Afrika, Ortadoğu, Akdeniz gibi alanlarda ticari olarak elinin daha güçleneceği yönlü bir önerme pek tutarlı görünmüyor.
Şöyle bir örnek verelim: Türkiye’nin Afrika’da yakın olmak için özel çaba sarf ettiği Nijerya’nın ürünlerini ihraç ettiği ülkeler sıralaması şöyledir: Hindistan, Hollanda, İspanya, Fransa, Güney Afrika, ABD.
Akla gelen son neden, güvenliktir. Batı bloku içinde kalmanın Türkiye’nin güvenliğini sağlayamadığı ve bu nedenle Türkiye’nin yeni arayışlara girdiği iddia edilebilir.
Bu önermede son derece tartışmaya açıktır. Bütün eleştirilecek yönlerine rağmen Batı’da bir güvenlik sistematiği vardır ve Türkiye bunun üyesidir. Hâlbuki Batı dışında bunu ikame edecek bir yapı yoktur. Batı dışında Türkiye güvenlik siyasetini sürekli olarak Rusya gibi ülkelerle ikili olarak sağlaması gerekecektir.
Bütün olası nedenleri tartıştıktan sonra elimizde kalan yegâne mücbir sebep şöyle görünüyor: Türkiye’de yeni bir rejim vardır. Bu rejim, daha az denetlenebilir bir uluslararası pozisyon istemektedir.
Hâlihazırda Türkiye’nin büyük bir çelişkisi şudur: Bütün sorunlara rağmen Batılı blok içinde kalarak, Batılı normlara aksi bir rejim kurmak. Belli ki iktidar bunu değiştirmek istiyor. Kısacası, yeni rejim kendi konsolidasyonu için bir dış politika arzuluyor.
Yorum Yap