- 19.05.2016 00:00
Türkiye’de tipik idari hatalarından birisi şudur: Yerellik önemli değildir. İç Anadolu’nun ortasındaki bir kent ile Suriye sınırında türlü dış etkilere açık bir kentin Türk idari modelindeki yeri aynıdır. Türkiye Cumhuriyeti için Yozgat ne Kilis de odur.
IŞİD’in Kilis’e füze atışları ile ortaya çıkan manzara aslında ihmal edilen karmaşık konulara işaret ediyor. Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerinin zirve yaptığı dönemde Gaziantep’te yaşıyordum. Bölge, Suriye başta olmak üzere Irak da dahil yeni ekonomik ve siyasi dinamiklerin etkisindeydi. Ama devlet “lafta bazı söylenenler hariç” bölgenin Arap coğrafyası ile özel ilişkisini anlamadı.
Kilis’in Suriye krizi ve IŞID füze saldırıları ile gündeme çıkması “tesadüf” değildir. Biraz bölge tarihini bilenler olası bütün fay hatları kırılmalarında Kilis’in olduğu coğrafyanın ön çıkacağını öngörürdü.
Kilis’in kuzeyindeki tepenin üstünde bugün Şurahbil bin Hasene’nin mezarı bulunur. Şurahbil kimdir? Şurahbil, Peygamber’in vahiy katiplerindendir. Bu mezar tarihsel olarak doğru olmayabilir. Gerçi 17. yy. dönemine ait bazı eserlerde bile bu mezardan söz edilir.
Ancak burada önemli olan şudur: Kilis, tarihsel olarak Arap-İslam devletinin yayıldığı erken dönemde Doğu Roma İmparatorluğu ile ilk askeri temasların yaşandığı yerdir. Başka bir ifade ile Arap alt kıtasından kuzeye doğru siyasi ve demografik hareketler başlarsa bunun doğal gideceği koridorlardan bir tanesi Kuzey Suriye ve doğal olarak Kilis ve civarıdır.
Nitekim yukarıda bahsettiğim Şurahbil türbesinin kapısında bu kişinin cenaze namazını Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın kıldırdığı yazmaktadır. Bin Cerrah diğer çok önemli bir kurucu dönem İslam karakteridir.
Ama daha önemlisi Doğu Roma ile Halife Ömer döneminde büyük askeri temaslara girilince atanan büyük komutanlardandır. Halife Ömer bugünkü Suriye ve Lübnan bölgeleri için ordunun başına Amr bin as, Ebu Süfyan, Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Şurahbil bin Hasene gibi isimleri atamıştır.
Bugün içinde Kilis’in de bulunduğu coğrafya Arap alt kültür havzası ile daha kuzey bölgesinin siyasal fay hattını oluşturur. Olumlu veya olumsuz bir hareketlenmenin o alanı etkilemesi tarihsel açıdan doğal bir durumdur.
Halbuki, bu tip konular Türkiye’de dikkate alınmamıştır. Kilis son tahlilde krizden önce sanayisi ve ticareti kalmamış, küçük çaplı sınır ticareti ile ayakta kalan bir şehirdir. Peki, Türkiye, komşusu olduğu beşeri coğrafya alanlarına yakın bulunan Kilis gibi kentleri neden bir siyasi araca dönüştüremiyor?
Bu sorun sadece Kilis’in değil. “Şehrin önde gelenlerinin reklam kokan sözlerine” rağmen Gaziantep de aynı durumdadır. “İşler iyi gidiyor mal satıyoruz” dışında tarihsel bir fırsat alanına çevrilecek bu kentlerin hiç bir stratejik planlaması yoktur. Halbuki Gaziantep, bölgedeki Kürt coğrafyasının “yıldız şehri” olabilirdi. Bütün bölgede yetişen yeni kuşak için “yaşanacak bir şehir” teması Gaziantep ile sağlanabilirdi.
Ancak bunları yapmak için Kilis’i, Gaziantep’i sanki Arap ve Kürt coğrafyasına yakın bir kent değil de İç Anadolu’daki Kayseri’den farksız biçimde aynı idari akıl ile yönetirseniz hiç bir yere varamazsınız.
O nedenle IŞİD füzeleri ile hayatın durduğu Kilis için “Neden bunlar oluyor yahu?” sorusunu sormakla birlikte pek çok siyasi stratejiye araç olabilecek nitelikteki bu coğrafyanın nasıl da “israf edildiğine” üzülmek gerekiyor.
Dahası burada fay hatları uzun süre çalışacak, tedbirli olmak gerekiyor ve buradaki şehirlere “farklı bir gözle” bakmak gerekiyor.
g.bacik@yenihayatgazetesi.com
Yorum Yap