Titanik sendromu

  • 9.02.2016 00:00

 Titanik'in buz dağına çarptıktan sonra batması saatlerce sürmüş. Rivayetlere göre “bu gemi nasıl olsa batmaz” diye düşünen yolcuların çoğu normal hayatına devam etmiş.

Hatta yine rivayetlere göre yolcuların çoğu “yok yahu bu gemi kesinlikle batmaz” fikrine o kadar ikna olmuş ki eğlenmelerine devam etmişler. Nitekim, Titanic henüz demir alıp yolculuğuna çıkmadan önce gemiye binmekte olan Sylvia Caldwell'e ismi tarihin kitaplarına yazılamamış bir mürettebat “bu gemiyi Tanrı bile batıramaz” demişti.

Batmakta olan bir geminin hiç batmayacağını sanıp hayatlarına olduğu gibi devam eden insanlar için Titanik sendromu tabiri kullanılıyor. Titanik'i andıran biçimde tarihte parçalanan, yok olan veya bir iç savaşın pençesine düşen pek çok devlet var. Bu devletlerin insanları da bir tür Titanik sendromu etkisiyle “bizim devletimiz asla çökmez” diye düşünüp hayatlarına devam ediyordu.

Aslında Titanik sendromuna en az kapılması lazım gelen insanlar belki de Türklerdir. Çünkü yakın tarihin en önemli devletlerinden biri olan Osmanlı devleti feci bir biçimde yıkıldı. Bu yıkılış aynı zamanda çok dramatikti. Bu yıkılışın içinde bulunabilecek her sorun ve sefalet vardı. İstanbul'a gelen göçmenlerin soğuk havada donması, başkentin Fransız ve İngiliz subaylarınca fiilen yönetilmesi, kıtlıklar, açlıklar… Dolayısıyla normal düşünecek olursak Türklerin “devlet gemisinin batması” konusunda en hassas ve alıngan olmaları beklenirdi.

Bir ülke düşünün… Sahillerine ölüler vuruyor. Ülkenin doğusunda ne olup bittiğini bilmiyoruz. En kötüsü “ölüm haberleri” kanıksanmış. Trafik kazalarında insanlar gruplar halinde aileler halinde ölüyor. Sınır dışı edilecek bebek uçakta ölüyor. Bütün bunlardan daha kötüsü artık ülkenin şurasında yaşayanın öbür tarafında yaşayandan haberi yok. Filan görüştekilerin falan görüştekilerin acılarını hissetme uzvu kanser olmuş. Ve belki de bunlardan da garip olanı insanlar hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor. Ölüm haberlerinin, facia haberlerinin kanıksandığı ülkede insanların tepkisizliği bir zaman sonra seni düşündürüyor: “Acaba ben mi şaşırdım?” diye soruyorsun. “Herhalde” diyorsun “başkaları benim görmediğim bir şeyi görüyordur, ben yanılıyorumdur.”

Komşu ülkelerle ticaret bazı yerlerde yarı yarıya azalmış. Kimi komşu ülkelerle artık sorunlar günlük laf dalaşı haline gelmiş durumda. Üzerinde bulunduğumuz coğrafya bir heyelanda olduğu gibi parça parça dökülerek daralıyor…

Siyasetin sorunları nispeten kolaydır. Asıl sorun toplumsal olandır. Türkiye'nin şimdiki en büyük sorunu da siyaset değil toplumun bütün bu dehşetli olup bitenlere rağmen Titanik sendromu ile “nasıl olsa bir şey olmaz” diyerek tepkisizliğidir. “Nasıl olsa bir şey olmaz” demek aslında “bana bir şey olmadığı sürece bana ne ya” demektir. İşte o nedenle ülkenin bir kesiminde belki Cumhuriyet tarihinde ilk defa aylarca okullar eğitim veremez iken diğer kesiminde insanlar sorun yok gibi hayata devam ediyor. Ülkenin doğusunda camiler namaz için açılamaz iken ve daha geniş bakarsak Yemen'de binlerce Müslüman Şii öldürülürken ülkenin diğer tarafında insanlar huşu içinde bir şey yok gibi camiye gidiyor. Bütün bu hengame içinde imam hayatın en önemsiz ayrıntısı üzerine vaaz veriyor!

Bütün bunlara bakınca insan “sorunun kaynağı ve kendisi toplum” diyor. Yakın zaman önce dünyada en değerli 500 marka açıklandı. İçinde bir tane Türk markası yok! Dahası Müslüman dünyadan sayı yok denecek kadar az. İçi boş hamaseti bırakıp gerçekle yüzleşelim: Türkiye'de bir insanın ortalama okulda bulunma senesi 7,5 yıl civarında. Türk sistemine göre ortaokul mezunu olmak için 8 sene gerek! Yani sokaktaki ortalama insanımız ortaokul mezunu değil. Bu sosyal yapı ile bilgisayar, iPhone yapabilir miyiz? ABD gibi Mars'a gidecek teknoloji üretebilir miyiz? Ortalama vatandaşı ortaokul mezunu olamayan bir ülke ancak “copy-past” ürünler yapar. Yani teknolojisini başka ülkelerin ürettiği üretim bantlarında işçilik yaparız.

Niyazi Berkes'in yazdığına göre 2. Abdülhamid'in ne kadar kötü bir otoriter lider olduğunu tartışan Genç Osmanlılara Prens Sabahattin “2. Abdülhamid bir toplumun ürünü. Toplum yerinde kaldığı sürece bu adamı değiştirseniz yerine aynısı gelir.” demiş. Sanırım Türkiye'de ve İslam dünyasında asıl sorunun bu olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

 Geçen akşam BBC radyoda bir Suriyeli kadın ile röportajı dinledim. Bu kadın “hepimizin çok iyi bildiği bir ülkede” erkek kardeşi ile takside seyahat ederken şoför “bu kadını bana geçici olarak altı ay karı yapın size bu süre zarfında kira vermeyeceğiniz bir ev vereyim” demiş. Bir kadına erkek kardeşinin yanında böyle bir teklifte bulunmak için sanırım insanlığın en alt mevkilerinde bulunmak gerekir. Ancak en az bunun kadar üzücü olan nokta kadının söylediği başka bir şeydi. Kadın, “Suriye'de geçmişteki hayatımdan sadece bir gün yaşayabilmek için her şeyimi verirdim.” dedi. “Nasıl olsa bu gemi batmaz” diyen Titanik yolcularını hatırlatacak biçimde hayata hiçbir sorun yok gibi devam eden bizler, bu Suriyeli kadının son cümlesine çok dikkat etmek zorundayız!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums