Seçkinliğin yeni hâli

  • 16.06.2012 00:00

 Kelimenin tam olarak sözlük anlamı çok kötü bir şey değil. TDK’ya göre, “seçkin”, “benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan, üstün, mümtaz, güzide, mutena, elit” demek... “Benzerleri arasında”... bir “nitelik” farklılığına sahip kişi... Yani doğuştan ya da kazanılan bir “kimlik” sıfatıyla “üstün” olan değil.

Aslına bakarsanız, herkeste başkalarına ve benzerlerine göre bazı üstün nitelikler vardır. Bir zamanlar, hayvanlar suni ortamlara sokulup, kendilerine yabancılaşmadan önce, bizim köyün çobanı hayvanlarına en iyi otlakları bulurdu mesela... O “seçkin bir çoban”dı... Kimisi çok iyi şiir yazar; o“seçkin bir şair”dir mesela...

Onlar “ben seçkinim” diye bağırmazlar; seçkinliklerini parayla, güçle, silahla kabul ettirmezler. Biz onları “seçkin insan” diye kabul ederiz.

Ancak, günümüzdeki kullanımında kelimenin sözlük anlamı pek aklımıza gelmez. Nitelik sahibi “kişiler” değil, daha çok bir “zümre” canlanır gözümüzde. Sahip oldukları (güç, para, kimlik, silah vb.) bir farkla sınıfsal üstünlük kuran bir zümre... Onları ideolojik olarak kabul ederiz; siyasal, toplumsal, kültürel hegemonya ve araçları bize onları üstün görmemizi öğretir, benimsetir ve onların hükmü geçer.

Bu seçkin zümre, “sayıca azlığına oranla çok daha büyük bir ölçüde siyasal iktidarı veya refahı elinde tutan, kontrol eden küçük gruplar” olarak tanımlanır.

Bu “kontrol eden” güç sahipleri “seçkinleşirken”, diğerleri “sıradanlaşır”; diğerlerinin sahip oldukları farklı, üstün niteliklerin hükmü kalmaz.


Bu seçkinlerin en önemli özellikleri çokbilmişlik ve kibirdir.

Sahip oldukları iktidar avantajlarının, dolayısıyla “çokbilmişliklerinin” sürdürülebilmesi için, her zaman “dayandıkları” (ama icat ettikleri) hayalî bir kitle vardır.

Mesela bir zamanlar Kemalist kadrolar “Türk halkı”“Türk ulusu”“Anadolu insanı” laflarını ağızlarından düşürmezdi. Solcu jargonda bu kitle “halkımız” oldu; milliyetçiler ve ırkçılar için “Türk soyu”“kahraman ırkımız”; ortalama sağcı zihniyet için “milletimiz”; Erbakancı zihniyet ve türevleri için ise “yüzde 99’u Müslüman olan Türk milleti” falan gibi toptancı tanımlar vazgeçilmez oldu.

Bütün bu seçkinci zihniyetin taşıyıcılarının hepsi alabildiğine popülizm yaptılar, ama aynı zamanda da kendi bildiklerinden şaşmadılar, doğruyu bildiklerinden asla şüphe duymadılar.


Kendi bildiklerini, kendi çıkarlarını, adına konuştukları o halkın üzerine örttüler. O “halk” ya da “millet” retoriği de kendi benmerkezciliklerini örttü.

Kemalistler, bu halkın, bir zaman sonra, bir türlü zapturapta alınamadığını fark edince, onun “gerici odakların tuzağına düştüğünü” ifşa ettiler. 70’li yıllarda bazı solcu grupların “halkın teoriye uymadığını” keşfederek, işin içinden sıyrılmaları gibi...

Her hâlükârda, seçkinler “her şeyin en doğrusunu kendileri biliyorlardı” ve geride kalan herkes ya “aldatan” ya “aldatılan”, ya “satılmış” ya da “hain” gibi sıfatlara layıktı.

Bugünün yeni seçkinleri de, sahip oldukları insani hasletlerden, benzerlerine kıyasla daha üstün olan niteliklerden ötürü değil; sahip oldukları iktidar, para ve kendilerine atfettikleri kimliklerle, yani bir zümrenin “seçkinlik” üreten kapasitesiyle, Kürt meselesinde, kadın bedeninde, sanatta en doğruyu bildiklerini kabul ettirmeye çalışıyorlar.

Şehirleri betona çeviriyorlar, kalkınmacı ve modernist bir zihniyetle çevreyi, yeşili, akarsuları talan edilecek, tepe tepe kullanılacak hammadde olarak görüyorlar. Bunu yaparken de “halkımızın”/ “milletimizin” adını payanda olarak kullanıyorlar. Fransız Jakoben ihtilalcileri gibi... Kemalistler gibi...

Oysa “Anadolu”, “halk”, “millet (ya da ulus)”, “Türkler” ya da “Müslümanlar” olarak tanımlanan insanlar hiçbir zaman seçkinlerin toptancı tanımlarına sığmadılar. Onlar sadece hayatta kalmaya, daha iyi yaşamaya, adam yerine konmaya çalıştılar.

Ancak, bütün ulus-devletler bir yanıyla güç ilişkilerinin dayatıldığı (diğer yanıyla olanaklarla dolu) küresel dünya düzenine cevap vermeye çalışırken, AKP yorumundan geçen bizim ulus-devletimiz de yeni duruma uyum sağlayıp, ayakta kalmaya çalışıyor.

Eskiden bizim ulus-devletimiz kafa göz kıra kıra, en ceberut usullerle tepemize binerdi. Ve devlet bizden ayrı bir şeydi.


Şimdinin seçkinleri daha rafine usullere geçti
; ancak AKP ve de yükselen bir toplumsal (sınıfsal ve kültürel) hareketin iktidara taşıdığı seçkin zümre, son yıllarda, kendi hegemonyalarını kurmak için, bu “seçkinci” ruha sarıldı.

AKP başından beri bir Türkiye partisiydi. “Şeriat geliyor” yaygarası koparanların iddiasının tersine, zamanının partisiydi. Gerçek bir toplumsal dalganın sahile vurmasıyla ortaya çıkmıştı.

AKP bugün de tam bu zamanların ve bu devletin partisi olarak, bir sınıf hareketini temsil ediyor; ancakiktidara gelen her sınıf hareketi gibi, kendi içinde ayrışıyor ve hareket içinde bulunan insanlarla birlikte toptan iktidara gelemeyeceği için, gelebilenler seçkinleşiyor; kendilerini taşıyan mütevazı insanlarla ayrışıyor.


ferhatkentel@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums