- 18.07.2016 00:00
Nice şehrinde insanlığın ortalama seviyesinin çok çok altlarındaki karanlık bir ruh halinin ürünü olan terör saldırısından sonra, gene insanlık seviyesinin çok çok altındaki bir takım ruhlar sevinç, alay, ders verme gibi performanslar sergilediler.
Kimisi alenen ne kadar sevindiğini belirtti...
Kimisi “trafik kazası” gibi derin ve komik zekâ ürünü buluşlar yapmaya çalıştı.
Kimisi de katil ya da katillerin cinayetine dair, insanların acı ölümüne dair tek bir satır ya da tek bir kelime etmeden, Fransız hükümetini PYD, YPG’yi ve PKK’yi korumakla suçladılar.
Bu cenah, oradaki terörün kendisine, terörü yapan örgüte tek laf etmeden, “terör hepimizi vurur; ayrım yapmamak lazım efendim” dersleri vermeye devam ediyor bugün.
Hep “ders çıkarsınlar!” dersi veriliyor ne hikmetse...
Her IŞİD saldırısından sonra, teröristler arasında fark yoktur mantığından hareketle Kürd örgütlerini hedefe koydular.
Aslında anlaşılabilir bir mantık... Terör örgütleri arasında fark yoksa; yani “terör terördür” ise, kolaylık olsun diye ve yorulmamak için her seferinde tek bir örgütün suçlanması yeterli olabilir. Mesela Peru’da, Alaska’da ya da Çin’de yapılan bir terör saldırısı için de PKK’nin adını vermek gayet kullanışlı olabilir.
Ama, Batı’ya karşı aşağılık kompleksi dolu bakışın yanısıra, Fransa medyasından terör saldırısına dair görüntülerin yayınlanmasına karşı ortak tavır gelince, “bak adamlar nasıl da sansürlüyorlar!” türünden hayranlıkla karışık, bizim buralara nispet yapan trajikomik bir tavır var.
İnanılmaz akıl ve duygu fakiri bir zümre, bir yandan yarım ağızla “bu terör saldırıları İslami değildir” derken, diğer yandan “iyi olmuş” ritminde dolaşan bir söz ve duygular kümesini tekrarlayıp duruyor.
Kuşkusuz, ideoloji böyle bir şeydir; tutarlı olması gerekmez... Bulunduğu konumu korumak için hazırda duran, ama duruma göre uyarlanan, koruyucu bir önlemler paketidir. Ama gazete manşetlerinden, ufak trolcüklere kadar uzanan benzer ezberlere bakıldığında meselenin basit bir ideoloji meselesi olmadığı, hatta bu cenahın içinde çok ciddi bir kesimin basbayağı maddi bir iktidar çerçevesinde istihdam edildiği anlaşılıyor.
Bu “maddiyat” meselesini dile getirmek çok kolay değil...
Çünkü şimdiye kadar, Türkiye’de devletçi, Kemalist ve sağcı damarlar memleketteki bütün muhalif hareketleri hep “dışarıdan destek almakla, birilerinden para almakla” suçladılar. Bu türden kara propagandayı bir zamanlar Emin Çölaşanvari insanlar hem solculara hem de İslami harekete ve yükseliş döneminde AKP’ye karşı yapıyordu (belki hâlâ yapıyorlardır bilmiyorum)...
Bugün ortalıkta bir bütün olarak İslami hareket kalmadı; ama “Müslüman” etiketi ve altında bir takım insancıklar can havliyle iktidarı saf iktidarı korumak için, benzer biçimde, ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Öyle ki, bunların saldırmadıkları kimse kalmadı. AKP’nin kurucuları da dahil olmak üzere... Ne Arınç kaldı, ne Davutoğlu, ne de gazetelerde köşe yazanlar...
İktidar odağı bugün artık başkalarıyla doldu. Düne kadar İslamcı harekete etmedikleri küfür kalmayanlar bugün gücü ve parayı iktidara yakın durarak elde ettiler. Ve bu avantajlı dünyayı kesinlikle kaybetmek istemiyorlar.
Ya da bir zamanlar, askeri vesayet rejimine karşı (anlaşılan) mecburen demokrat olanlar, bugünün güç timsalleri karşısında tam tekmil tapınak bekçileri oldular; durdukları, konuştukları yerden yeni zaman ilâhlarına sürekli bağlılık mesajları yolluyorlar.
Öylesine bir hesap kitap işi ki bu, Çölaşanvari bir ruh halinin yeni versiyonları Nice ya da İstanbul havaalanına yapılan terör saldırıları için akıl ve vicdan yürütmüyorlar. Bir görevi, bir “iş”i yerine getiriyorlar. Bu toplumun duygularını köreltme işini üstlenmiş durumdalar.
O kadar etkililer ki, bu yazı bile, onları kafaya takmadan, sadece Nice’de can veren çoluk çocuk insanlar için biraz olsun empati ve saygı sınırında kalamıyor; anafor onu da içine çekiyor...
- See more at: http://bas-haber.com/tr/article/2899/duygulari-koreltme-isi#sthash.NHOHyQ5G.dpuf
Yorum Yap