TAŞ OLMAK

  • 9.02.2015 00:00

 Soğukkanlı bir yazı yazmaya çalışacağım. Kimseye olmasa bile kendime faydası olur belki.

İçinden geçtiğimiz konjonktür, vatan-millet ve de dünya şartları insanın ne kendini ne de başkalarını duymasını ve dinlemerini kolaylaştırıyor.

Tahir Elçi’nin öldürüldüğü, cinayetin sırlarının çözülebileceğinden emin olunmadığı, dünya kadar insanın hayatını kaybettiği, Fransa’dan Türkiye’ye İslamofobi ya da Hıristiyanofobi ya da her türlü farklılığa karşı düşmanlığın beslendiği, Rus uçağının düşürüldüğü, Rus savaş gemisinin Boğazlardan milliyetçilik ve de erkeklik performansı (afra tafra da diyebilirsiniz) yaparakgeçtiği bir zaman ve mekanda insanın geleceğinden pek emin olamaması normaldir. Böyle bir güvensizlik ve korku halinde de insanın kendini ve başkalarını anlamaya çalışmak yerine, kolay tüketilebilir totaliter savunma mekanizmalarına savrulması da normaldir.

Tam güvensizlik yaratan şartlar tabii ki sadece bugün üremedi. Deli gömleği gibi içine sıkıştığımız ağır bir tarih, despotik, ataerkil, otoriter devlet geleneği, katliamlar, düşmanlık ve ihanet söylemlerinin mirası üzerinde oturuyoruz ve ne yazık ki bu malzeme sürekli olarak yeniden üremenin yolunu buluyor.

Tam güvensizlik yaratan şartlarda, insan kendini güvende hissedecek cemaatler, kimlikler ya da taraflar üretiyor ya da varolanların içine kapağı atıyor.

Bu kapanma için, önce insanın kendini yontması gerekiyor. Dışarıda kurtların kapabileceği bir şey kalmasın diye, içine kapağı attığı cemaate benzemeye zorlayan bir dinamik bu. Çünkü her an cemaatin hoşuna gitmeyecek bir şeyler söyleyebilirsiniz ve cemaat sizi zararlı görüp, “güle güle” diyebilir.

Yani kimlikler, cemaatler karşılıklı olarak birbirlerini üretiyorlar. Birbirlerini dışlayan cemaatler kendilerini koruma altına almak için bütün “iyi”yi kendilerine, bütün “kötü”yü de başkalarına atfediyorlar. Bu pratiğin ya da performansın kendisi bir zaman sonra, sabit bir “öz” haline geliyor.

Ama işte bu cemaatleşmenin bir önceki aşamasındaki hal, tam anlamıyla insani bir hal; ve hiçbir insan tekini, mutlak olarak “iyi” veya “kötü” sınıfına sokmak mümkün değil.

Peki nedir bu “önceki” hal?

Mikhail Bakhtin’in kavramlarını kullanırsam, yanardağdan fışkıran eriyik lavlar diyebiliriz mesela. Yani donmadan önceki hal...

Birbiriyle hemhal olan, sarmaş dolaş içiçe geçen, akışkan bir hal...

İnsan çocukluktan beri yaşadığı sosyalizasyon süreçleri içinde binlerce, milyonlarca tecrübe edinir; kimlikler, siyasal fikirler edinir. Bunlar değişir, yenilenir ve bütün bu süreç ömür boyunca sürer.

Ve tabii, bu dinamik ve akışkan süreç çeşitli zaman-mekan bileşimlerinde sabitlenir; insan kendini değişime, akışa kapar. Akışkan hale son verir; belli bir formda dondurur. Genellikle insanların iş güç sahibi olduktan, evlendikten ve çocuk sahibi olduktan sonra, bu durum “kişiliğinin oturması” olarak tespit edilir. Bu aşamada insanlar kendilerinden (oturmuş kişilikten) beklenen davranışların dışına çıktıklarında, uyarılır; “çocukça davranma!” denilerek mesela...

Lav metaforunu bir yere kadar kullanabiliriz; çünkü mutlak akışkan hal hiçbir zaman mevcut olmamıştır. İnsanlar çeşitli dönemlerde akarlar, başka zamanlarda donarlar; sonra tekrar akışkanlaşırlar.

İşte önemli ve ilginç olan durum bu akışkanlığın içindedir. Yani donmadan, taş olmadan önce, insan tekinin içinden geçen farklı insanlık halleridir. Bu insanlık halleri hiç kimsenin tekelinde değildir: hepimiz binyıllarının derinliklerinden gelen, başkalarından miras ve ödünç aldığımız binlerce kelimeyi, tutumu, alışkanlığı, pratiği bir araya getirip, kendimizi var ediyoruz.

Bu bir araya getirme işlemini her zaman en mükemmel şekilde yapmamız mümkün değil. Çünkü binlerce ortak referansımız (en azından dil ve kelimeler) olsa bile; aynı şeyi anlamadığımız gene binlerce başka kelimelerimiz var.

Bu sayısız çokluk ve zenginlik içinde, tabii ki, insanlar tüm tarih boyunca farklı durumları, sosyal grupları hep “tanımladılar”, “sabitlediler”, “şeyleştirdiler”.

Yani sadece eriyik halde yaşamak mümkün değil; katılaşıp yola devam etmek hep gerekti.

Ama insanları yargılamak, isim koymak, tanımlamak, kategorize etmek ve beraberinde aşağılamak, başka bir “tür”, “kir” vb. kategorisine sokup, damgalamak hiç bu kadar yaygın ve kolay olmamıştı.

İşte şimdiki zamanda insanlığımız biraz taş oldu gibi görünüyor...

KAYNAK: FERHAT KENTEL

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums