- 11.06.2014 00:00
Yağmur yağdı, seller aktı. Barajlara iki litre su gitti; gerisi olduğu gibi denizlere aktı. Her taraf, yerden göğe kadar beton olduğu için toprağı bulamadı yağmur suları.
Bu yaz Allah kerim...
Dünyada en çok kalkınmayı "başaran" ülkeler arasında hızla yükselen, bu nedenle diğer kalkınmış ülkelerle birlikte, iklimin ısınmasına neden olan Türkiye'nin megapolü İstanbul tek başına dev bir canavar gibi kendi suyunu bitirdi ve çok uzun zamandır başkalarının suyunu hortumluyor.
O kadar çok kalkınıyoruz ki, "vatan" adına her gün "şehit" veriyoruz. Aramızdan birilerini, ama "hep aynı birileri"ni "kalkınma" adına "feda" ediyoruz. Geceli gündüzlü, üç kuruşa çalışıyor onlar ve Soma madenlerinde, Ağaların inşaatlarında "Türk işçisinin alın teri" adı altında verilen gazlarla öldürülüyorlar. Onlardan bol miktarda var; içlerinden birileri öldükçe, yerlerine yenilerini alıyor "kalkınma" lafını en çok kullananlar...
Kürt hareketini bastırmak için kullanılan acıklı söylemde olduğu gibi... "Vatan için, ulusal birliğimiz için şehit düşen kahraman Mehmetçikler" yuvalarına tabutlar içinde dönüyordu ve yerlerine yenilerini koyuyordu "vatan" lafını en çok kullananlar...
Kalkınıyoruz; "insana adalet", "tabiata adalet" gibi meselelere burun kıvırarak...
İstanbul mega kentine direnen Şamlar köyü bir beton canavarına kurban ediliyor her geçen gün. Önce baraj yedi topraklarını bu köyün; sonra da Bahçeşehirlerin, Başakşehirlerin peşine takılan ve adeta karanlık bilim kurgu filmlerinden fışkıran bir kuleler yığını olarak Kayaşehir son darbeleri vuruyor.
Beton tarlaları Şamlar'ın gerçek tarlalarını yok ediyor. Hayvancılık yapanlar artık yapamıyor. Televizyonda umutsuz köylü anlatıyor; hayvanlar gaz çıkarıyor diye para cezası ödemişler... Beton kentin kralı olarak önüne kırmızı halılar serilen otomobillerin çıkardığı egzos "gaz" kategorisine girmiyor anlaşılan... Köylüler alenen kovuluyor köylerinden, "git nereye gidersen git!" denilerek.
Bir zamanlar, şehrin içindeki bir sürü bostanla birlikte İstanbul'u besliyordu Şamlar köyü. Ama şimdi kalkınmacı ve "devrimci" dâhiler, "üretmeden tüketmenin" sırrını buldular anlaşılan ki, bostanları, tarlaları, bahçeleri, suları kapatıp, yerlerine beton dikiyorlar...
Tabii ki bu kadar "adaletsizlik" isyan duygusu uyandıracak insanda. Ama tabii ki her "isyan" tam olarak beslendiği yerden de çıkmayacak; mesela Taksim Gezi'de "3 tane ağaca" dokunmaya kalkanlara karşı çıkacak.
Öfkenin nereden gelebildiğine dair, bilmeyenler, hatırlamayanlar için not olsun: şıkır şıkır vitrin şehir haline dönüştürülen Paris'in banliyöleri hep isyan halinde ve hep yanıyor; "sebepsizce"... "Çok bölücü", "çok haince" değil mi?
İklim bakımından çöktüğümüz zaman, bugün "eski rejime" karşı "yeni Türkiye"nin kumandasındaki siyasetçi-patron sınıfının uyguladığı "terörize eden devrimlerinin" de pek bir anlamı kalmayacak.
Yeni iktidar sınıfının patronlarının, siyasetçilerinin, haremlerinin, gazetecilerinin Boğaz'daki yalılarının temizliğini yapacak, Soma'daki cehennemlerinde köle olarak çalışacak, mitinglerde "senin için ölürüz!" diyen "halk" da olmayacak.
Olmayacak ama paralı çokbilmişlerin beslediği yeni nesil bir "sağcı yazar-konuşur" kuşağının umurunda bile değil böyle bir "ortak gelecek".
Nasıl bir öfkeyle, intikam duygusuyla yazıyorlar ve konuşuyorlar! İşin garibi "liberal solculara" vurmaya çalışan "ağır ağbi solcular"dan da hiçbir farkları kalmadı. "Tanrı" katına yerleştirdikleri efendilerinin sesine dönüştüler. Ve MDD (Milli Demokratik Devrim) solcularının hayal ettiğini gerçekleştirdiler; "devrim yolunda yürürken", "yol arkadaşlarına" artık ihtiyaçları kalmadı; fabrika ayarlarına geri döndüler...
Bu memlekette İttihat ve Terakkiciliğini hiçbir zaman reddetmemiş olan Celal Bayar sağcılığına döndüler. Yani Kemalizm'in sadece bir türevi olan sağcılığa...
Ferhat Kentel
(BasNews)
http://www.marksist.org/yazarlar/ferhat-kentel/15063-mddci-sagcilarin-devrimi
Yorum Yap