- 9.03.2013 00:00
İnanılmaz bir süreç işliyor. Adeta nefes nefese... Biraz korku ya da gerilim filmi gibi... Filmin başrollerindekiler dehlizlerden, tünellerden geçiyorlar, önlerine engeller çıkıyor. Her an, kötü adamlar acaba bu sefer nasıl bir belâ çıkaracaklar diye yüreğimiz ağzımızda izliyoruz.
Buna rağmen başroldekiler adım adım ilerliyorlar. Ve “barış” adım adım inşa oluyor.
Acayip bir şey; bu memleketin savaştan illâllah diyen insanları olarak bizim de kalbimiz onlarla... Ama hiç bir şey yapmıyoruz!
Oysa, kalbi onlarla olmayanlar, bizim gibi film seyreder gibi seyretmiyorlar. Onlar doğrudan filmin içinde... Bütün nefretlerini, kurnazlıklarını sergiliyorlar. Kimisi Daltonların en küçüğü Joe gibi tepine tepine “ağzını yırtarım” diyor, kimi aklı evvel “divan-ı harbe yollarım!” diyerekHâkim Lynch’i taklit ederken, kimisi de, soluk yüzlü cenaze levazımatçısı gibi, içine taze cesetleri dolduracağı tabut ticaretinin rantabilitesini sürdürmek için savaş reklamları yayınlıyor ekranlardan; ihanet mihanet lâfları eşliğinde...
Komik olmaya çalışanlar
Bu gerilim sahneleri arasında inanılmaz düşük seviyede komik olmaya çalışanlar var bir de... Vatan-millet konusunda mangalda kül bırakmayan güzide partilerimiz, MHP ve CHP, savaş bittiği anda hiç ama hiçbir anlamlarının kalmayacağını bildikleri için, lafebelikleri yapıyorlar. Bunlardan bir tanesi hükümetin barış faaliyetini suçlamak için, “körle yatan şaşı kalkar” deyimini kullanıyor. Belli ki bu adam, ettiği lafla kör insanlara hakaret ettiğinin farkında bile değil. Diğeri de AKP’nin yeni şarkısının“Adalardan bir yar gelir bizlere” olması gerektiğini söyleyerek komiklik yapmaya çalışıyor (Ne kadar yaratıcı!).
Aslına bakılırsa, bu takıntılı ve gerilimli hâl sadece devlet yörüngesindekilere yani CHP, MHP ya da Pınar Selek’i takıntı hâlinde hapse tıkmaya çalışan ideolojik yargı kurumları gibi has bir hâl değil. İnanılmaz bir gerginlik hâlinde çok daha başka formlarda üsluplara sirayet ediyor.
Mesela “Türk” mü, “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı” mı, “Türkiyelilik” mi? Yoksa etnik çağrışım yapacak her türlü kelimeyi reddetmek mi? Hangisi insanları en çok birleştirir? Bilmek kolay değil; ama şu kesin: “Türklük” şimdiye kadar bu memleketi birleştirmeye değil; sadecebölmeye yaradı.
Ancak bir alternatif olan “Türkiyeliliğe” negatif takıntı yapmış insanlar var; tahammül edemiyorlar.
“Türkiyelilik”: zorlarsan çevrilir
Geçenlerde televizyonda tarihçi İlber Ortaylı da “ilginç” bir argümanla buna takıntı yapıyordu. Ona göre, “Türkiyeli” kelimesi başka bir dile çevrilemediğine göre, “uydurma”ymış, dolayısıyla“saçma”ymış. Ortaylı, programda Nur Vergin’in başka bir vesileyle verdiği bir örneği de kullandı:“dinci” kelimesi de mesela başka bir dile çevrilemeyeceği için saçmaymış.
Evet, doğru, çevrilemez. Ama bizim laikliği kutsal bir din gibi yaşayanların icat ettiği bu aptalca lafı“çevrilemediği için” reddetmek yerine, sadece “aptalca olduğu için” neden reddetmeyelim?
Fakat esas bu türden bir argüman yani “bir kelimemin anlamlı olup olmadığını anlamak için, onu başka dile çevirmek” saçma değil mi? Ben dilimi “konuşarak icat ederken” buna başka kabileler ne diyecek diye yapmadım. Kaldı ki, bir sürü dilde bir sürü kelime başka dillere çevrilemez; hiçbir dil başka bir dile tam olarak çevrilemez.
Benim kelimem başka dillere çevrilemiyorsa, bu o dilleri kullananların derdi... Önce çevirmeye çalışsın; “Turquique” veya “Turquien” (hani Fransızların “Italie” ülkesinin vatandaşları için kullandığı “Italien” gibi) desin, “Turkeyan” (bu kulağa hiç fena gelmiyor mesela) desin. Çeviremiyorsa, aynen bizim gibi kullansın; “Türkiyeli” desin.
Bu arada başka dilleri alenen kullanmıyor muyuz? “Hani nası değleğ?” diyerek Türkçenin içinde Almanca Fransızca, İngilizce ya da Arapça kelimeler parçalamıyor muyuz?
Ya da bir ulusal politika olarak nasıl ecnebilerin “Turkey” (yani hindi) kelimesini bırakıp,“Türkiye” demesini istiyoruz inatla; “Türkiyeli” demelerini de isteyebiliriz pekâlâ.
Ha, tabii, yarın öbür gün “Türkiye” değil de “Anadolu-Trakya (ya da Rumeli) Cumhuriyeti”demek isteyebiliriz. O zaman da vatandaşı gene tanımlarız: “Trako-Anadolulu” ya da “Rumelo-Anadolulu” gibi... Şimdi olduğu gibi, o zaman da çeviri işini de başkaları düşünsün.
ferhatkentel@gmail.com
Yorum Yap