- 16.02.2013 00:00
Aslında küçük değil; biraz uzakta olduğu için küçük görünen ve bizdeki bazı kâbusları çağrıştıran bir hikâye. Hatırlarsınız, Macaristan’ın Budapeşte şehrinde NATO tarafından düzenlenen “Barış için işbirliği” programında stajyerlik yapan Ramil Safarov adlı bir Azerbaycanlı subay gene aynı programda stajyerlik yapan Ermenistanlı Gurgen Markarian’ın kafasını kesmişti. Yatağında uyuyan Markarian’ı baltayla doğrayan adamı Azerbaycan nomenklaturası da “kahraman” yapmış, madalyalar falan vermişti.
Bize çok yabancı değil; Azerbaycan’da da “kahramanlık” ve “vatan hainliği”nin dağıtımı ilginç yollar izliyor...
Ekrem Eylisli’yi linç etmek
Mesela “Ermeniler benim düşmanım değil” diyen, 75 yaşındaki Azeri yazar Ekrem Eylisli’nin evinin önünde bugünlerde birileri ölüm dansları yapıyorlar. “Baltasını kapan gelsin!” diyerek, 75 yaşındaki bir ihtiyarı “Safarov kahramanlığıyla” öldürmeye çağırıyorlar. Kitaplarını yakıyorlar. Azerbaycan devleti tarafından verilen aylık maaşı, ödülleri; nesi varsa hepsi elinden alınmış; karısı ve çocuğu işten kovulmuşlar. Bu arada belli ki çok “vatanperver” bir zengin de Eylisli’nin kesilmiş kulakları için 10.000 Azeri Manatı para ödülü vaat etmiş....
Bir tür devleti, devlet sahipliğini, olunması gerekeni anlatan ve içinden kan kokusu geçen bir hikâye...
Kan kokusunu damarlarında taşıyan, bizim buralardan bir hikâye...
Anayasa ve barış konularında AKP ve BDP arasında süren nispeten olumlu havadan nem kapan CHP, Baykal’ın ağzını kullanarak, “mübadele anayasasına izin vermeyiz, istemezük!” diyerek, bir kabız devlet standardını ya da klişeyi hatırlattı. İsabet oldu; küçük bir hikâye bize her şeyi tekrar yerli yerine oturtma imkânı verdi...
Sonra gene bizim buralardan bir başka hikâye. Kansız ama iç bayıltan cinsinden... Bir ilimizin valisi (ismi lazım değil, polemik olmasın; çünkü zaten aşağıda yansıyacak zihniyetin taşıyıcıları ibadullah mevcut) bir siyasal partinin il başkanlığını ziyarete gider. Beyefendiyi başkan yardımcısı karşılar ve o an kıyamet kopar!
Yanlış yapmayın güzel kardeşim!
Valinin aşağıdaki sözlerini okurken, vurgularını, vücut hareketlerini, beden dilini, gerdan, kaş-göz hareketlerini de gözünüzde canlandırmaya çalışın. Her gün, her “devlet” lafı geçtiğinde ya da “devletimsi” durumlar olduğunda ne kadar çok karşınıza çıktığını göreceksiniz.
“...Burada bir yanlış var. Ben buraya yardımcımı göndermedim. Bunları öğrenin! Kaldı ki, yardımcım da gelse başkan karşılar. Tamam mı! Bunları öğrenin! Öyle şey olur mu! Evet... Bunları öğrenin, yanlış yapıyorsunuz! Olmaz! Eğer yardımcının karşıladığını bilseydim ben, buraya girmezdim, onu söyleyeyim! Anladınız mı! Ben Cumhurbaşkanı’nın temsilcisiyim bu memlekette. Beni il başkan yardımcısı karşılayamaz. Arkadaşlar, siz siyaset adamısınız, siyaset yapıyorsunuz. Maksatlı yapmadığınızı biliyorum ama lütfen protokolü öğrenin. Tamam mı güzel kardeşlerim! Hadi bakalım, evet...”
Sosyal Bilimler Liseleri fazla geldi
Ve içinden otorite geçen son bir hikâye...
Şimdiye kadar Türkiye’nin eğitim alanında gösterdiği neredeyse en muhteşem uygulama olan “Sosyal Bilimler Liseleri” kapatılıyormuş. Önümüzdeki hafta kısmetse bu konuya gireceğim amatoplumu mühendis gibi ölçüp biçerek ya da cerrah gibi kesip biçerek yönetmeye şartlanmış bir devlet otoritesi kendini yeniden gösterdi. Son yıllarda yeni genç nesillerin zihinlerinin biraz olsun “sosyal” çalışmasının önünü açan bu okulları “otorite” hazretleri kapatmaya karar vermiş. Meseleler arasında ilişkiler olduğunu görmek yerine, a, b, c, d ya da e şıklarından birini seçmeye; “hem o hem bu” demek yerine “ya o ya bu” demeye zorlanan zihinler yetiştirmeyi hedeflemiş olan hazretlerin son numarası bu anlaşılan...
“Sosyal” düşünemeyen bir toplumda ya dostsun ya da düşman... ya vatanperver ya da hain...
Yukarıdaki valigiller de bize yeter; bunları ve de haddimizi öğretmek için...
Hadi bakalım, evet!
ferhatkentel@gmail.com
Yorum Yap