Betoncuların dini

  • 5.01.2013 00:00

 Taraf gazetesinde “Emlak sayfaları” (reklamları mı demek lazım acaba?) çıkıyor. Çok modern, çok dönüşmüş, çok dönüştürücü, çok albenili, çok yüksek, çok beton binaların reklamları... Hangisi daha avantajlı, ödeme kolaylıklarına sahip, hepsini görmek mümkün...


Işıklar içinde parliament mavisiyle cilâlanmış Manhattan
’dan devşirme Mashattanlara,“betonun cazibesine” inanmak ve sonunda alışıp ikna olmak bu türden ikna teknolojileriyle başlıyor.

Modern olmayan zamanlarda, insanlar masallarla, köyden köye dolaşan havarilerle, âşıklarla, hocalarla, papazlarla ikna olurlar ve inanırlardı. Bir âlem duygusuna, öbür dünyaya, tanrıya, peygamberlere, dinlere, kutsala, hurafelere, mucizelere, ejderhalara, gulyabanilere bu yollarla inanılırdı.

İnançlar güçlü olmak için onları taşıyanlar tarafından görünür kılınmak zorundaydı. Muska, haç, tapınak gibi somut ve maddi üretimler; büyü, ayin, namaz, oruç gibi tekrarlanan ritüeller de inançlar için şarttı.

Modern zamanlarda, yeni bir tapınak olarak okulda ve bu dinin havarileri olarak öğretmenler vasıtasıyla, yeni bir din olarak modernizme inanmaya başladık. Bayrakların, marşların, militarizmin, kanımızın kutsallığına; başkan babaların ve onların türbelerinin kutsallığına inandık. Sınıflarımızda başkan babaların fotoğrafları, onların veciz sözleri, tarih anlatıları sıralandı, tekrarlandı ve biz ezberledik, ikna olduk, inandık. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur bayramlarını, asker bayramlarını öğrendik, kutladık, tekrarladık ve inandık.


Şimdi de betona inanıyoruz.
 Betonun normalliğine, dolayısıyla kutsallığına... “A a, nasıl yani? Beton olmadan olur mu canım?”a inanıyoruz. Televizyon ekranlarından üzerimize üzerimize gelen kibirli beton tanrıları ve onların reklamcı havarileri ve de onların dinlerinin bekçiliğini yapan yeni başkan babalar, hep birlikte bize biteviye mesaj veriyorlar, anlatıyorlar, bizi ikna etmeye, inandırmaya çalışıyorlar.

Caddelerimizi, sokaklarımızı billboard ormanları sarıyor. Üzerinde cafcaflı beton reklamları, GDO’lu, hormonlu, kimyasallı ürünlerin reklamları... para, kâr, indirim, alışveriş merkezleri... Billboardlara ve onların üzerinde anlatılan kutsal mesajlara inanıyoruz.

Ve Edirne’den Hakkâri’ye beton tarlalarının normalliğine inanıyoruz. İstanbul’da Haliç’e yapılacak köprünün normalliğine inandırılıyoruz. İnanmamız o kadar normal ki, belediye başkanının ahbabı mimar “Başka köprü olamaz, olsa kendimi yakarım!” diyerek inancının ne kadar kutsal olduğunu anlatıyor.


O kadar çok ama o kadar çok biliyorlar ki, bize sormaya tenezzül bile etmiyorlar.
 Bize birinanç tebliğ ediyorlar ama sansürleyerek... İçinde büyüdükleri başka dinlerin kimisinin tevazu telkinlerini, ya da başkasının katılımcı demokrasi, paylaşmak gibi değerlerini atlayarak... Bu değerler sadece kutsal kitaplarda yazılı olan güzel sözler... Havariler nedense her şeyi hatırlamıyorlar, unutmak istiyorlar. Ve “kendi” dinlerini; “gücün ve paranın” dinini inşaat ediyorlar...

O yüzden kafalarına göre ovalara TOKİ, Çamlıca’ya cami, Haliç’e köprü, Zeytinburnu’na beton kule, kafalarına göre Taksim’e “düzenleme” yapıyorlar. Ve bizi bunların ne kadar ehemmiyetli, ne kadar kutsal olduğuna inandırmaya çalışıyorlar. Tekrarlanan ritüeller ve büyülü törenlerle; havariler vasıtasıyla aktarılan veciz sözlerle, gazetelere (Taraf’a bile) sızan “inandırıcı” haber görünümlü reklamlarla betonun dinine inanıyoruz.

Ve betonun dini, başka din bırakmıyor... “Ama canım, zaman bunu gerektiriyor” ayeti, eski dinleri tapınaklarına, müzelere kapatıyor.

Kendi deyimiyle “Taraf gazetesi okuru (bazen de yazar affınıza sığınarak!)”, Taksim Platformu’ndanBetül Tanbay bu beton dinine karşı isyanını yazmış, bir kısmını aktarıyorum:


“Taksim Platformu’nu bir yıl önce oluşturduğumuzda, hep birlikte yaşayabileceğimiz bir anayasanın provası olsun Taksim projesi dedik. ‘Taksim hepimizin’ dedik, ‘Taksim bizim’ diye bağırdılar; ‘diyalog, katılım’ dedik, ‘biz sizi biliriz, istemezükçüler’ dediler; ‘ağaç hepimize lazım’ dedik, ‘cumhuriyetin değerleri’ dediler; ‘yayalar yürüyebilsin’ dedik, ‘teknoloji, kalkınma düşmanı’ dediler. ‘Tank istemeyiz’ dedik, buldozer dayadılar, ‘park isteriz’ dedik, kışla dayıyorlar!”

Yani aslında ne Taksim Platformu, ne de bu memleketin naçiz kulları olarak çok fazla bir şey istemiyoruz. Sadece biraz saygı, biraz adam (ya da kadın) yerine konmak...


Gücün dinine gark olan bu topraklarda azınlıklaştırılmış Ermenilerin yarın 
(6 ocak)Noelleri var; Surp Dzınunt (Kutsal Doğuş) bayramı... Kutlu olsun!


ferhatkentel@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums