‘İnsaniyetimiz kalkacak!’

  • 27.10.2012 00:00

 Televizyon kanallarından birinde Rıdvan Akar’ın hazırladığı Hayatın Tanığı adlı bir belgesel geçiyor. Başını kaçırdığım belgesel Romanlar üzerine... “Kentsel dönüşüm” gibi gayet “şık” kelimelerin arkasında, Romanların Sulukule’den, Kuştepe’den, İzmir Ege mahallesinden nasıl sürüldüklerini anlatıyor. Belgeselde “Selendi’de Roman sürgünü”nden, olayın olduğu 2010 ocak ayından görüntüler var. “Burası Selendi, burdan çıkış yok!” diye bağırıyor bir takım gözü dönmüş yaratıklar.

Romanlar sadece bir örnek... Ötekilere karşı “medenileştirilmiş”“sivilleştirilmiş”,“çağdaşlaştırılmış” görüntülerle yapılan veya alenî, satırlar ya da modern teknolojik silahlarkullanılan ya da sembolik yani insanın varoluş hâline, etnik kökenine, inancına, düşüncesine hakaretlerle dolu bol miktarda saldırı mevcut.

O kadar çok insan saldırı altında ki... Ve sanal âlemin en derin yerlerinden hükümetin en tepesine kadar uzanan bir yelpazede birileri başkalarını tepelemek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor...

Kuzunun kurda emanet edildiği “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı”, adeta vatan topraklarında buldozer gibi ilerleyen TOKİ canavarı, acımasız rant hikâyelerini romantik hizmetler olarak tanımlayan belediyeler, cebindeki para miktarı kabardıkça egosu da kabaran, TV’lerden “ben yaptım oldu!” diye böbür böbür böbürlenen beton tanrıları ve bunların türevleri etrafa ders veriyorlar...

Onlar ders verirken, bütün vatan sathından, kapı aralarından, akraba-dost sohbetlerinden, kahve muhabbetlerinden “komşuluk ilişkileri ölüyor, kapı komşumuzun adını bile bilmiyoruz, apartmanda artık kimse kimseye selam vermiyor!” gibi yakınmalar duyuluyor...

Allah Allah! Neden acaba? diyesi geliyor insanın... Acaba “Hayal ettim oldu; çağdaş binalarımız olacak; 10 katlı, 20 katlı, 30 katlı, balkonda havuzu, bir metrekare toprak saksı, stüdyo, 2+1, 3+1!” diyerek satılan “modern ucubeler” olmasın sebebi? Acaba muhafaza edilmeye çalışılan o pek kutsal “aile” yapımız bu beton kulelerde kurban oluyor olmasın? Sahip oldukları siyasal ve parasal güçten başka hiçbir numaraları olmayan Babaoğulları, ağaoğulları bizim yaşam alanlarımızı değiştirirken, kentsel dönüşüme uğrayacak olan bir Roman mahallesinin genç sakini çığlık atıyor:“Kapı komşumuzu tanıyamayacağım! Kültürümüz kalkacak! İnsaniyetimiz kalkacak!”

Evet, insaniyetimiz kalkacak... Giderek kalkıyor zaten...

Sokakta bol miktarda duymuştuk; iyi niyetli, saftirik, içine ırkçılığın çaktırmadan yerleştiği birtakım insancıkların “Ben çok hümanistim; Ermeni bile olsa, herkesi severim” gibi laflarını ya da Ermeni olduğunu söyleyen birine karşı “Estağfurullah ağbi!” diyebildiklerini... Ama bir başbakanın Zerdüştleri, Ezidîleri yerin dibine sokup, “Yezidi de olsa yine değer veririz” demesi galiba bir ilk oldu... Pardon! Bu memleketten daha ağırı da geçti; bir bakan (Akşener) Abdullah Öcalan için “Ermeni tohumu” diye bir laf da edebilmişti.

Bir toplumun en tepesine kadar eğer bu laflar edilebiliyorsa, yaradan tarafından yaratılmış olmalarına rağmen, bir takım insanlar hakkında, “ötekiler” hakkında bu türden nefret söylemleri üretilebiliyorsa vaziyet gerçekten vahim demektir.

Babasından oğluna kendi halkına eziyet çektiren, zulmeden bir Esad ailesinin patronluk yaptığı, adı“terörist devlet”e çıkmış bir ülkeden kaçıp canını kurtaranları kendi “ulus”larının parçası olmadıkları için reddeden, bir tas çorbayı çok gören “Türklerin” Avrupa’da Müslümanlardan nefret eden ırkçılardan bir farkı olabilir mi?


“En iyi Kürt ölü Kürt’tür”
 diyebilen birtakım hasta ruhlu yaratıkların topraktan bittiği bir memleketin hapishanelerinde sonsuz bir umutsuzlukla insanların içine girdikleri “ölüm oruçları”na bu öldürücü sessiz tepkinin sebebi ne olabilir acaba? O ölüm orucu tutan insanlar “rakam” değil;gerçek insan!

Peki, Suriye’nin babadan oğla katil oldukları bilinen saray ailesiyle el sıkışabilen (hatta öpüşüp koklaşabilen) bir siyaset erbabının BDP ile el sıkışamamasında bir anormallik yok mu acaba?

Subay küfrettiği zaman bir sorun çıkmayacak; astsubay küfre “sensin” diye cevap verdiği zaman ceza mı yiyecek? O astsubaylar ordunun paryaları değil; onlar vida değil, kerpeten değil; onlar gerçek insan!

Nefret sadece bize, bizim dinimize, bizim ırkımıza yönelik olduğu zaman mı sadece nefret suçu kapsamına girecek? Biz güçlü olduğumuz için her türlü hakareti edeceğiz, küfredeceğiz ve vaziyeti kurtaracağız... Peki insaniyet?

Bu arada, Suriye meselesinde Rusya, İran, ABD, hatta dış kapının son mandalı Çin’le “ulusal çıkar” çatışmaları yürütmek yerine, hatta bu çatışmacı güçlere rağmen başka bir politikayı hayata geçirmek mümkün olabilmeli. Tüm dünyaya karşı tam da içeride, kendi vatandaşlarıyla deveye girecek “sıfır sorun” politikasıyla dışarıda da mazlumdan yanainsaniyetli gerçekten samimi ve etkin rol oynamak mümkün olabilir.


Not
Metin Gülbay’ın Türk’ün Türk’ten Başka Dostu Yoktur (İthaki Yayınları, 2012) kitabını belki bu türden “öteki düşmanlarına” bir parça faydası olsun diye önerebilir ya da hediye edebilirsiniz.

 
...Ve tabii, bayramınız kutlu olsun...


ferhatkentel@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums