- 6.08.2013 00:00
Bayram, neşe ve mutluluk günleri olması gerekirken, bu duyguları yaşayabilmek için kendimizi zorlamaya çalışıyoruz, yeddi ayrı sıkıntımızı bir anlık görmezlikten geliyoruz, dişlerimizi sıkıyoruz; tebessüm edebilmek için ruh dünyamızı simamıza yansıtmamak için epey bir çaba harcıyoruz, ama ne çare? Neyse ki barış süreci bize bir umut ışığı yakıyor.Bu sefer de Mısır ve Suriye hadisleri sevincimize gölge düşürüyor…
Keşke,gün gelseydi cezaevlerinde yaşayan insan sayısı azaldıkça azalsaydı, ifade özgürlüğü açısından siyasi suçlu durumda olan hiç kimse cezaevinde kalmasaydı, adli suçlar bakımından da hükümlülerimiz azaldıkça azalsaydı, ta ki mevcut cezaevlerinin bir kısmı eğitim kurumları, bir kısmı ise kültür evleri olara kullanılsaydı. Dağlarda/bağlarda sakıncalı vatandaşlarımız olmasaydı.Analar kınalı kuzularının başlarını okşayabilseydi, onlar da bu memlekete katkı verselerdi, enerjilerini bu milletin yararına harcasalardı.
Keşke, yardıma muhtaç olan vatandaşlarımızın sayısında kayda değer bir azalma olsaydı, şu yardım kuruluşları; şu kadar şuraya, bu kadar buraya yardımda bulunduk diye, bir marifetmiş gibi gazetelerde ve televizyonlarda boy göstermeselerdi, vatandaşlarımıza istisnasız asgari geçim indirimi adı altında devlet tarafından bir katkı verilseydi; ta ki ülkemizde aç ve açıkta kimseler olmasaydı.
Keşke,gençliğimiz edep ve marifet ışığında talim terbiye görseydi. “Nefsini tanıyan , Rabbını tanır” nitelikte bir nesil yetiştirseydik, sıkıntı ve mutluluğu beraber paylaşma imkanımız olsaydı, omuz omuza vererek yaşamasını bilen, paylaşmasını bilen kimseler imdadımıza yetişseydi, ta ki biz de geleceğimizden umutvar olsaydık,
Keşke,sürekli eğitim kavramı içinde halkımızı seminerlere tabi tutarak ilgi ve ikramla karşılaşabilseydik;ruhuna gıda verebilseydik, dünyaya bakış açısını değiştirebilseydik, sabır ve metanetle yaşamasını bilen, hayatı severek, haline şükür etmesini bilen, ehli tevekkül kimseler yetiştirebilseydik, yersiz yere onu bunu kıskanmadan, hayatın geçici bir imtihandan ibaret olduğuna kanaat getiren kimselerle hayattan zevk alsaydık.
Keşke,milletin devlete güvendiği ve devletin varlığından mutluluk hissedip cesaretle hayata bağlanan vatandaşlarımız olsaydı, çaresiz anlar- da, zayıf olduğu durumlarda, haksızlıkla karşı karşıya kaldığı zamanlarda imdadına koşabilecek bir şahsi manevi olduğuna kanaat getirselerdi,
Keşke,Sivil Toplum Kuruluşları ülkemizde daha heyecan verici çalışsalardı, yöneticilere danışmanlık düzeyinde yol gösterip, takipçileri olsalardı. Siyaset ve bürokrasi, daha temkinli olarak çalışsaydı, militarist güçler asıl görevine çekilip, dış savunma için hareket kabiliyetini geliştirmekle meşgul olsaydı.
Keşke,yaşlılarımıza, dul, gazi ve şehitlerimize devlet olarak el uzatabilseydik, namerde muhtaç edilmeselerdi.Geçinecek kadar paraları pulları olsaydı, minnetsiz minnetsiz yaşayabilselerdi.Yetimlerimize sahip çıkabilseydik, onların dualarının yüzü suyu hürmetine belki dünyada ve ahrette bir kazancımız olurdu.
Birileri diye bilir ki, “ya arkadaş bu kadar keşkeler hiç yerine gelebilir mi?” Evet neden olmasın?
1-İdeolojiyi eğitim öğretimin müfredatından çıkar,
2-Ahlak, edep ve marifet kavramıyla vatandaşlarımızı tanıştır,
3-İnsanlarımıza bulunduğu bölgede işe yarayacak meslek edindir ve rehberlik yap,
4-Adil gelir dağılımı için yasal düzenleme yap ve önemini anlat,
5-Ülkenin imkânlarını değerlendir,
6-Vatandaşları ötekileştirecek söz ve davranışları hayatın akışından çıkar,
7-İşini yapmayan devlet çalışanları varsa tereddüt etmeden bir an evvel görevden al,
Bak bakayım mutluluk nasıl peşinde dolaşır,
İşte ben buna bayram derim, bu keşkeler dilimden düşmedikçe bayramı bayram gibi kutlamam çok zor.
Bu duygular içinde yine de BAYRAMINIZ KUTU OLSUN diyorum
Saygılarımla hayırlı Bayramlar.
Yorum Yap