- 8.02.2016 00:00
Türkiye’nin dışarıda ve içeride sayısız derdi var, en büyüğü de muhtemelen terör, dün sabah yaşananlar korkunç.
Bunları birbirinden de ayırmak kolay değil ama benim tercihim iç meseleleri anlamak için daha ziyade dış problemlerin nedenini araştırmak.
Rusya ile kanlı bıçaklıyız.
NATO müttefikimiz ABD ile durum berbat; ABD çok açık mesajlar veriyor, bizimkiler anlamamakta ısrarlı; kimse bana Amerikan askerlerinin sıradan bir disiplinsizlikle PYD armaları ile fotoğraf verdiğine inandıramaz. Keza, Obama’nın Erdoğan ile konuşurken beyzbol sopalı fotoğrafının basına servis edilmesi gibi.
AB ile ipler hızla kopma noktasına gidiyor; Almanya Parlamentosu’nun son kararı çok önemli bir işaret.
Komşularımız Yunanistan, Suriye, Irak, İran, Ermenistan ile dertler diz boyu.
Bir ülke dış dünya ile bu kadar kavgalı iken o ülke refah, güvenlik ve hukuk devleti üretemez.
Uganda, eski İdi Amin’in ülkesi, en iyi dostumuz görünümünde.
Bu konunun, gelinen noktanın çok ama çok iyi irdelenmesi, tartışılması lazım.
Türkiye NATO üyesi, Avrupa Konseyi üyesi, AİHM’in yargı yetkisini tanımış bir ülke, AB ile de tam üyelik müzakerelerini sürdürür gibi yapıyor.
Bu açıdan Türkiye’nin en genel çizgileriyle batı sisteminin bir parçası olduğuna hiç kuşku yok.
Bir sistemin parçası iseniz bu sisteme, kurumlarına, kurallarına uygun davranmak zorundasınız.
Ama Türkiye hiç de böyle yapmadı ve yapmıyor.
Arabanız benzinli araba ise arabaya benzin koyarak gitmek zorundasınız.
Benzinli arabayı LPG ile yürütemezsiniz.
Ya da gücünüz, paranız, cesaretiniz varsa, iç ve dış siyasi dengeleriniz el veriyor ise arabanızın motorunu benzinli olmaktan çıkarıp LPG’ye çevirirsiniz ama bu arada da maliyetlerine katlanırsınız.
Benim kanım birilerinin ısrarla bize “benzinli arabanı benzinle yürüt” dediği yönünde.
Türkiye’nin bugünlerde en temel sorunu benzinli arabayı LPG ile yürütmek istemesi.
Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların demeçleri Avrupa Konseyi üyesi bir ülkenin devlet adamlarının ifadelerine hiç ama hiç benzemiyor.
Dış politika tercihlerimiz de NATO’nun yönelimleri ile alakasız.
Demokrasi, saydamlık standartlarımızın düşüklüğü nedeniyle Sayıştay törenine sadece Suudi Arabistan, Katar, Azerbaycan ve KKTC Sayıştayları katılıyorlar.
Sorun sistemik bir sorun, davranışlarımız uluslararası siyasal, askeri ve hukuki aidiyetlerimizle, taahhütlerimizle çelişmeye başlayınca kriz çıkıyor.
Bu kriz sadece dış ilişkilerimize değil aynı zamanda da içeriye, büyümeye, demokratikleşmeye çok olumsuz etki yapıyor.
Beyzbol sopasını, YPG armalarını, Almanya Parlamentosu’nun kararını vs. hep birlikte düşünmek zorundayız.
Dış politika tercihleri bir ülkenin içeride demokrasi ve hukuk devleti standartlarını da belirler.
Dış politikada ABD ve AB çizgisinden çok saparsanız içeride de hukuk devleti standartları Katar, Suudi Arabistan, Azerbaycan standartlarına doğru yönelmeye başlar.
İçeride nasıl bir Türkiye istediğinize bağlı olarak dış politika tercihlerinizi yapacaksınız.
Bana dünyada ABD ve AB ile kavgalı ama içeride yurttaşlarına sürdürülebilir bir biçimde refah, güvenlik ve özgürlük üreten bir ülke gösteremezsiniz.
Olmaz da zaten, eşyanın tabiatına aykırı.
Terör en nihai analizde bir mesajdır, bunu hiç unutmayalım.
e.karakas@yenihayatgazetesi.com
Yorum Yap