- 26.05.2016 00:00
Demirelleşme süreci derken bu sürecin mühendis kökenli yeni başbakan Sayın Binali Yıldırım ile ilişkili olmadığını ifade ederek yazıma başlamak istiyorum.
Bir süreç söz konusu, Sayın Binali Yıldırım’ın başbakanlığa gelmesi bu süreci belki bir parçacık hızlandırabilir, ama o kadar, zira bu süreci epeydir izliyoruz.
Bugün köşe yazılarının önemli bir bölümünde muhtemelen yeni kabine var ama ben bu değişikliğin çok da önemli olmadığı kanısında olduğum için bu konuya hiç girmiyorum.
Rahmetli Süleyman Demirel’in siyasal yaşamının serencamı çok ilginçtir. “Sokaklar yürümekle aşınmaz”, “Kürt realitesini tanıyoruz.” sözlerinin sahibi Demirel siyasal yaşamını maalesef “Devlet bir parça rutin dışına çıkmış.” diyerek noktalamıştır.
12 Mart muhtırasında, 12 Eylül darbesinde askeri yöntemlerle başbakanlık görevini bırakmak zorunda kalmış yasaklı bir siyasetçinin, 28 Şubat günlerinde aldığı pozisyon ibret vericidir. Süleyman Bey’in siyasi yaşamının özeti siyasi dönüşümden, gerçek bir demokrasi ve hukuk devletinden vazgeçerek, AB üyeliğinden vazgeçerek iktisadi gelişme ve büyüme üzerinden siyasi ikbalini konsolide etmek demektir biraz da.
Ama tüm bu vazgeçişler, hukuk ve demokrasi karşıtı pozisyonlar Türkiye’yi üç bin dolar düzeyinden yukarılara da taşıyamadı. Üstelik Demirel dönemi hukuk devletinin sürdürülebilir büyüme için temel ön koşul olmadığı da bir dönemdi.
Demirel Türkiye tarihine barajlar kralı olarak geçecek, “Böyük Türkiye” ifadesi ile anılacak ama kimse de herhalde kendisinden hukuk devleti kavgası şampiyonu diye bahsetmeyecek. Demirel rahmetli oldu, tarihe de sevapları ile, günahları ile geçti.
AKP ve Sayın Erdoğan’ın siyasi serencamını da biraz, istemeyerek ve üzülerek Demirel’in siyasi serencamına benzetiyorum. 28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerinin mazlumu bir kadronun, AKP’nin bugün tartışılan anayasa değişiklikleri çerçevesinde MGK’yı anayasa dışına taşımayı, Genelkurmay’ı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlamayı, çift başlı yargıdan kurtulmayı ağızlarına bile almamaları “Demirelleşme” diyebileceğim sürecin en temel kilometre taşı muhtemelen.
Sayın Erdoğan son senelerde yaptığı konuşmalarda sadece duble yollardan, elektrik santrallerinden, IMF borçlarından, yatırımlardan bahsetmektedir. Artık gündemde AB süreci, demokratikleşme paketleri, sivilleşme, özgürlüklerin tavan yapması gibi konular yoktur. AKP ve Erdoğan’ın en büyük talihsizliği de budur.
Yatırımcı kadrolar her zaman önemlidir, önemli kalacaktır. Ama siyasi konsolidasyonu ekonomi ve milliyetçilik üzerinden götürmek isteyen AKP’nin görmek istemediği, daha doğrusu göremediği, evrensel standartlarda hukuk devleti olmadan büyümenin bugün artık asla olamayacağıdır.
Bu satırları yazarken ekranda yeni Başbakan Yıldırım konuşuyor. Sanki bu ilk grup konuşmasını benim bu yazımı haklı çıkarmak için hazırlamış gibi duruyor. Paralelden bahsetti, başkanlık sisteminden bahsetti, tek devlet, tek millet, tek bayrak dedi ama henüz demokrasi ve hukuk devletinden söz etmedi.
Demirellleşme sürecinde hızla ilerliyoruz. Birilerinin AKP’lilere, en ileri düzeyde hukuk devleti olmadan büyüme olamayacağını anlatması lazım. Demirel döneminde bile olamadı, bugün tamamen imkânsız.
e.karakas@yenihayatgazetesi.com
Yorum Yap