- 9.02.2016 00:00
Bugün için, yeni ve demokratik, evrensel hukuk devleti ilkelerini temel alan bir anayasayı tartışmanın anlamı kaldı mı, emin değilim.
TBMM’de ve devletin yaklaşık bütününde bir dominant siyasal partinin hukuk dışı egemenliği mevcut ve bu partinin hukuk değil sadece başkanlık derdi var.
Bu ortamda yapılacak yeni bir anayasanın evrensel hukuk standartları açısından Kenan Evren anayasasının da altına düşme ihtimalini çok yüksek buluyorum.
İşin acı tarafı siyasal yaşamın başka unsurlarından da, mesela CHP’den, mesela MHP’den evrensel hukuk devleti standartlarına daha yakın önermeler de gelmiyor.
Mevcut anayasanın ilk dört maddesine ilişkin tartışmalar bu durumun en somut örneği.
İlk dört maddenin çağdaş bir biçimde yeniden formülasyonuna ilişkin, HDP dahil, umut verici bir ses işitemiyoruz.
Söz konusu ilk dört maddeyi tek tek ele alalım; italik metinler anayasa metinleridir.
Birinci madde şöyle: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir(aynen anayasada olduğu gibi yazıyorum).
Bu maddeye ilişkin zaten bir itiraz yok, yani burada sorun yok ama devlet ve cumhuriyet kavramları neden büyük harfle yazılıyor, ben anlamakta zorlanıyorum, sonuç olarak bu kavramlar birer kamu hizmeti üretim birimi (devlet) ve bir yönetim biçimi (cumhuriyet).
İkinci madde de aynen şöyle: “Türkiye Cumhuriyeti (burada cumhuriyet büyük harfle yazılabilir, doğrudur), toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
Bu madde çok sorunlu bir madde.
En az sorunlu ya da benim kanaatime göre sorunsuz yeri, tüm nitelik unsurları iyi tanımlanmak şartıyla, “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” ifadesi.
Huzur, milli dayanışma, adalet kavramları çok muğlak kavramlar, her yargıç kendi dünya görüşü, ideolojisi doğrultusunda şöyle ya da böyle yorumlayabilir, bu durum da sıkıntı çıkarır; bu ifadeler her türlü demagojik tartışmaya açık.
“Atatürk milliyetçiliğine bağlı” ibaresi tümüyle yanlıştır; bir yönetim tarzının hukuk devleti ilkelerine bağlı olması yeterlidir, anayasada Atatürk milliyetçiliğine gönderme yapmak, üstelik bu kavram etnik bağlamda tanımlanmaya müsait iken (her vatandaş türktür) anayasada bulunması toplumsal barış için tehlikelidir.
Anayasada Atatürk milliyetçiliği ya da Atatürk ilkeleri ifadeleri yerine başlangıçta “Cumhuriyeti kuran kadroya, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Türkiye vatandaşlarının saygı, sevgi ve minnetiyle” gibi bir ifade kanımca daha doğru ve yeterli olacaktır çünkü bir bağlayıcılığı olmayacaktır.
Atatürk milliyetçiliğine bağlı diyor bu madde, oysa yazılması gereken muhtemelen “insan haklarına saygılı yerine” “insan haklarına bağlı ya da dayalı” ifadesidir.
İkinci maddenin sadece “Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına dayalı demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” biçiminde yazılması önerilebilir.
İnsan hakları, demokrasi, laiklik ve sosyal hukuk devleti kavramlarında ısrarım bu kavramların çağın ruhu içinde tersinin meşruiyet taşımamasıdır.
İlke olarak anayasaya tersi de meşru kavramları, cumhuriyet kavramı dışında, temel kavram olarak yazmamak daha doğru olacaktır.
Mevcut ikinci maddenin son kelimesi olan “Devletidir” in yine büyük harfle yazılmış olması da devlet kavramının gereksiz bir mistifikasyonundan başka şey değildir.
Devlet dediğimiz kavram nihai analizde bizlere, vatandaşlara, ödediğimiz vergiler karşısında kamu hizmet üreten bir hizmet üreticisidir yani bir manada bizlerin hizmetçisidir, hizmetçi kavramının bu kadar yüceltilmesini anlamak da kolay değildir.
İkinci maddede mevcut “başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan” ifadesi de büyük sorunlar ihtiva etmektedir zira anayasanın başlangıç bölümü buram buram etnisite temelli milliyetçilik yani ırkçılık kokmaktadır.
Üçüncü madde de aynen şöyledir: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanunda belirtilen , beyaz al yıldızlı bayraktır.
Milli marşı “İstiklal Marşıdır”.
Başkenti Ankara’dır.
Bu madde de çok sorunlu bir maddedir ama sorunlar bayrak, milli marş ya da başkent göndermelerinde değildir.
Sorun, ne anlama geldiğini anlamakta zorlandığımız “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu” ibaresidir.
Anadilim olan Türkçeyi iyi biliyor isem, bu cümle devletin bir milleti olduğunu söylemektedir.
Oysa doğrusu tersi değil midir?
Devlet ve millet bölünmez bir bütün ise devletin dili olan Türkçe milletin de dili de olmakta mıdır?
Başımıza bir de, millet için, “tek dil” meselesi mi çıkacaktır?
Evrensel standartlarda bir hukuk devleti talep edecek isek, hiç mahcubiyet duymadan cumhuriyetin temel nitelikleri olan “demokrasi, laiklik ve sosyal hukuk devleti” kavramları dışındaki ifadelerin değişebilmesinin önünü açmalıyız.
Hukuk devletini tanımlamak ve bu tanımı da Avrupa Konseyi çıtasında bir tanıma oturtmak ve buna da anayasada açık referans vermek zorundayız.
Laiklik ve sosyal devlet tanımlamaları konusunda iki ayrı yazı da yazmak istiyorum.
ESER KARAKAŞ / HABERDAR
Yorum Yap