- 7.02.2016 00:00
Döndük yine aynı yere geldik.
Yüzde onun üzerinde oy alan bir partinin eşbaşkanlarının dokunulmazlıklarının kaldırılması söz konusu.
Sonra da neler olabileceği malum.
Ve bu talep, doğrudan, başkalarıyla beraber, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından dile getiriliyor.
Demokratik Toplum Kongresi adı verilen platformda bir deklarasyon yapılıyor ve kavga da bu deklarasyon üzerinden kopuyor.
Deklarasyon metninde evrensel hukuk kriterlerine göre suç var mıdır, yok mudur, gerçekten bilemem.
Savcıların, yargıçların, nitelikli, antenleri dünyaya açık bilirkişiye de danışarak, bu karara varmaları lazım.
Bu karara varırken de kriterleri, çizgileri özgürlükler, ifade özgürlüğü standartlarını da biraz zorlayarak vermelerinde fayda var.
Ancak, evrensel hukuk kriterlerine göre suç tespit edilirse de edilir, yapacak bir şey yoktur, en fazla AİHM süreci zorlanabilir.
Ancak, bu aşamada, tartışmaları izlemeye gayret ediyorum, at izinin it izine karıştığı izlenimini de edinmiyor değilim.
Mesele, Sayın Cumhurbaşkanının ifadesinin tersine, parti kapatma ya da yönetici cezalandırma meselesi değildir.
Mesele suç unsurunun iyi, yani evrensel standartlara göre tespitidir.
Toplumda bir kesim HDP yöneticilerinin cezalandırılmasını istiyor.
Bir kesim de bu deklarasyon sonrası bir cezalandırma gelmesinin demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğunu öne sürüyor.
Ama, kimse, ortada, evrensel hukuk standartlarına göre bir suç unsuru var mı diye bakmıyor.
Sayın Demirtaş ve Sayın Yüksekdağ’ın cezalandırılmalarının isteyen kesim vurguyu ağırlıklı olarak özerklik talebine, federasyon ya da bağımsızlık talebine yapıyor.
Bir siyasi parti yöneticisi federasyon ya da bağımsızlık talep ederse cezalandırılmasının gerektiğini ifade ediyorlar.
Başka bir kesim de bir siyasi deklarasyonda suç unsuru olamayacağını öne sürüyor.
Her iki iddia da kanımca çok anlamlı değil.
Burada odaklanılması gereken yegane evet yegane nokta söz konusu deklarasyonda bir şiddet çağrısı olup olmadığı noktasıdır.
Evrensel hukukun geldiği ve iyi ki de geldiği nokta budur.
Şiddeti bir yöntem olarak önermediği ölçüde ve sürece federasyon talebi de, özerklik talebi de, hatta bağımsızlık talebi de suç unsuru içermezler.
“Bağımsızlık istediler, özerklik talep ettiler, asalım, keselim” naraları atan güruh vahim bir hukuk cehaleti içindedir.
Anayasanın 90. Maddesi ve AİHM içtihadına göre bu talepler, şiddeti bu süreçte bir yöntem olarak önermedikleri sürece, suç teşkil edemezler.
Herkesin ve özellikle de hakimlerimizin bu noktayı iyi değerlendirmeleri şart.
Ancak, bir siyasi deklarasyonun, a priori, suç teşkil edemeyeceğini ifade etmek de çok anlamlı değildir.
Şayet bu deklarasyonda siyasi amaçlara ulaşmak için şiddet çağrıştıran yöntemlere referans varsa ortada evrensel hukuka göre de suç vardır.
Görüleceği gibi mesele son derece nettir.
Suç unsurunun oluşmasında temel ve yegane kriter açık şiddet çağrısıdır.
Şiddet çağrıştırmayan idari yönetim önerileri, özerklik, federasyon hatta bağımsızlık talebi suç değildir.
Bu konuda görüş belirten herkesin, mesela Sayın Cumhurbaşkanının bu temel kriteri kerteriz almasında büyük fayda vardır.
Önümüzdeki günlerde bu konu maalesef çok tartışılacak.
ESER KARAKAŞ / HABERDAR
Yorum Yap