Medyaya baskı kimlik siyasetini aydınlatıyor

  • 17.08.2012 00:00

 Yalnızca Uludere’de, Şemdinli’de, Suriye ya da uluslararası hava sahasında neler olduğunu bilmiyor değiliz aynı zamanda hayatlarımızı ilgilendiren birçok konuda da nasıl karar verildiğini bilmiyoruz. Bu duruma ne derseniz deyin ama başka demokrasilerde olmayan bir durum olduğu ortada.

Bu durumun birçok nedeni var anlaşılan. Sorun yalnızca güvenlik nedeniyle alınan önlemlerden ibaret de değil. Yani işin bir ayağı güvenlik olsa da, hükümetin aldığı önlemlerin hangi kararın neden alındığını gölgelemesini normal görsek de yine de varolan “sessizliği” açıklamak mümkün görünmüyor.

Anlaşılan asıl sorun diğer ayakta, yani medyada. Medya giderek daha fazla yapması gerekeni yani haber alma ve haberleri topluma yansıtma görevini tam olarak yapamıyor. Burada devlet-medya ya da hükümet-medya ilişkileri kadar medyanın nasıl örgütlendiği, kimlerin hangi şirketler vasıtasıyla bu kuruluşları yönettiği gibi konular belki de daha önemli konular, ama, her nedense kimse bu konulara pek takılmıyor.

Oysa bugünün dünyasında medyanın söylediğinden çok onu kimlerin söylettiği daha önemli. Bugün dünya, az sayıda güçlü sermaye grubunun cirit attığı “finans” piyasalarının kamusal refah açısından“regüle edilmesi”nden söz ediyor ama bence asıl kamusal refah açısından “regüle edilmesi” gereken piyasalar bu medya dediğimiz piyasalar.

Çünkü medyanın toplumun güçlü aktörleri (şirketler ya da siyasetçiler) tarafından yönlendirilebilir olması toplumun haber alma kaynaklarını sınırlayan ve bu nedenle de toplumu demokrasi ve özgürlüklerden koparma potansiyeli taşıyan bir durumdur.

Bu nedenle de sorun yalnızca para meselesi değildir. Doğrudan, demokrasi ve özgürlükler meselesidir de. Üstelik Türkiye gibi bir demokraside “güçlü olmanın”, Batı’dakinden farklı olarak, “parasal”dan çok “siyasal” bir konu olması, medyanın “parasal” olmaktan çok “siyasal güç”le ilişkili önemini daha da arttırıyor. O nedenle de diyebiliriz ki bu topraklarda “siyaset”, medya konusunda her şeyin başı ve her şeyin sonudur aslında. Medya şirketlerinin çokluk zarar ediyor olmalarına rağmen ayakta duruyor olmalarının esbab-ı mucibesi de budur.

 Şimdi gelelim bugün medyanın “sessizliği” ve bu sessizliği bozmaya çalışanların üzerlerine gidilmesi meselesine. Bugün medya ortamı tam anlamıyla zehirlenmiş durumdadır. Kim neyi nasıl yazacağını ya da söyleyeceğini bilemiyor. Yazarların çoğunun kendi yazılarına otosansür yapmak zorunda hissettikleri bir dönemden geçiyoruz.

 İslami kimlik siyasetinin iktidarda olduğu bu dönemde karalama kampanyalarının özellikle son günlerde eleştirel yazılarına devam eden Ali BayramoğluCengiz Çandar ve Hasan Cemal gibi yazarlara yönelmesinin “başka” bir anlamı olduğu da açıktır. (Yine aynı şekilde önce Nuray Mert’in, şimdi de Yıldırım Türker’in gazetelerini bırakmak zorunda kalmaları ve Cüneyt Özdemir’in de Başbakan tarafından patronuna şikâyet edilmeleri de benzer baskılara son örnekler.)

 Karalama kampanyalarının bu yazarlara yöneltilmesinin “başka” anlamı ise bu yazarların İslami kimlik siyasetinin vesayet rejimi tarafından dövüldüğü 28 Şubat günlerinde kişisel riskler alarak bu rejimin karşısında durmuş olan yazarlar olmaları. Bu durum bir vefasızlığa işaret ettiği kadar “kimlik siyasetinin” soğuk yüzünü de aydınlatıyor.

 Demokratik siyaset kimlikleri aşan bir siyasettir. Kimliklerin taleplerini içeren ama hiçbirinin güdümünde olmayan bir siyasettir. Bugünün iktidar partisinin siyaseti ise bir “kimlik siyaseti”dir, “demokratik” bir siyaset değil.


erolkatircioglu@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums