Medya ve özgürlükler

  • 9.02.2012 00:00

Son günlerde “hapisteki gazeteciler”, Paul Auster polemikleri çerçevesinde Türkiye’de ifade özgürlüğünün sınırları ve basın özgürlüğü gibi meselelerle ilgili bir tartışma yürümekte. Kimileri bu konulardan giderek hükümet karşıtı bir tutum alırken, hükümet de bu eleştirilere cevaben kendi yönetimleri süresinde Türkiye’nin geçmişiyle kıyaslandığında gerek ifade ve gerekse basın özgürlüğü konusunda çok ileri adımlar atmış olduğunu söylemekte. Doğrusu bu tartışmanın gerekli olduğu ortada ama tartışılan konunun arkasında bence değinilmeyen bir başka konu var.

Evet, Türkiye’de hapiste olan gazeteciler ve akademisyenler var. Bu bir sorun. Ama bu sorunun varlığından giderek Türkiye’nin ifade özgürlüğü olmayan otoriter bir ülke olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bence söyleyemeyiz!

En azından ortada bir yargılama süreci var ve suçlananların suçlu bulunmayıp serbest kalmaları da mümkün. Bu nedenle de Paul Auster’ın söylediklerinin abartılı ve yanlış bilgiler üzerinden söylenmiş sözler olduğu ileri sürülebilir.

Peki ama buradan giderek Paul Auster’ın eksik bilgiler üzerinden kasıtlı davrandığını –hatta Ergenekoncu olduğunu–, asıl meselesinin Türkiye’nin ifade ve basın özgürlüğü olmayan otoriter bir ülke olduğu imajını yaratmak olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bence bunu da söyleyemeyiz!

Çünkü bizdeki asıl mesele ifade ve basın özgürlüklerinin anayasal düzeyde olmasa da bu özgürlüklerin kullanılma araçlarındaki sınırlılıklar nedeniyle kısıtlanmış olmasıdır. O nedenle de Başbakan’a, Paul Auster’a kafa tutarken, hapisteki gazeteci ve akademisyenlerin gazeteci ve akademisyen olduklarından değil de teröre bulaştıklarından dolayı hapiste oldukları dayılanmasını yaparken bu gerçeği de hatırlatmak gerekir.

Üstelik bu gerçek AKP’nin yüzde 50 oy almadan önce gerçekleştirdiği bir durumla ilgili. Nasıl yeni Anadolu sermayesi gelişirken önünde eski sistemin sermaye gruplarının örgütlenme modeli olan “holding”i kendisi için de bir örnek olarak görmüş ve öylece örgütlenmişse tıpkı onun gibi AKP hükümeti de kendisinden önceki tekelleşmiş medyayı örnek alarak benzer bir tekelleşmiş medya yaratmıştır. Burada tekelleşmeden muradım “tek bir firma” değil kuşkusuz, ama aralarında bir çeşit koordinasyon bulunan firmaların birlikteliğini kastediyorum..

AKP’nin seçimlerde aldığı yüzde 50 oy sonrasında elde etmiş olduğu siyasi üstünlük ise “kurulu düzenin medyası” dediğim daha çok eski aktörlerin yer aldığı kesimde daha da büyük bir çözülmeye neden olarak medyayı hep bir ağızdan konuşan tek bir firma durumuna indirgedi.

Dolayısıyla “hapisteki gazeteciler” ve Paul Auster tartışmasında asıl tartışılması gereken bu tektipleştirilmiş ve tekelleşmiş medya ortamı ve bu ortamın tehlikeleri olmalı bence. “Hapisteki gazeteciler” konusu AKP karşıtlığı üzerinden kimilerine çekici bir konu gibi gelebilir ama asıl tartışılması gereken konunun medyanın bu “tek tipleşmiş” ve “tekelleşmiş” hali olmalı bence.

Böyle olduğundan şüpheniz varsa iktisattan bir örnek vererek durumu açıklamaya çalışayım. Ekonomide her hangi bir dışsal negatif şok olduğunda (mesela petrol fiyatlarında ani bir artış) firmaların buna farklı cevaplar verme olasılığı firmalar arası dengeyi bozar. Birinin diğerlerinden daha yüksek fiyat koyması pazarı kaybetmek anlamına geleceğinden, aynı durumda olan firmalar birbirlerinin nasıl davranacağını anlamak ve bir koordinasyon içinde olmak ihtiyacına girerler. Her ne kadar yasal olarak yapılan yanlış da olsa böylelikle rekabet yasalarını çiğnerler. Bir tür tekel konumu sağlarlar vs.

Şimdi “Uludere faciasını” medyaya dışsal bir şok olduğunu varsayarsak, medyanın nasıl davrandığına bakarak medyanın niteliği hakkında bir yorum yapabiliriz. Bir kere hemen hemen bütün televizyon kanallarının kendilerine olayla ilgili bilgiler gelmiş olmasına rağmen konuyu haberleştirmek için 12 saat beklemiş olmaları açık ya da gizli bir koordinasyonun varlığına değilse neye işaret etmektedir dersiniz?

Bu ülkede AKP yönetimi altında ifade özgürlüğünün de basın özgürlüğünün de çıkarılmış yasalar bağlamında sınırlandırılmış olduğunu söylemek doğru değildir ama aynı AKP yönetiminin gerek ifade özgürlüğünün ve gerekse basın özgürlüğünün araçları olan medyayı tektipleştirerek ve daha da tekelleşmesine yol açarak ifade özgürlüğünün de basın özgürlüğünün de sınırlanmasına neden olduğunu söyleyebiliriz. Bence tartışılması ve itiraz edilmesi gereken asıl budur.

Medyamızın tekleştirilmiş ve tekelleştirilmiş olmasıdır.


erolkatircioglu@gmail.com

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums