- 25.02.2015 00:00
Türkiye siyaset eliti ülkenin kadim sorunlarını çözemeyince, bu ülkede siyaset de her daim bir kördüğüm haline geliyor. Bugüne dek bu kördüğümü asker çözdü, askerin çözmesi de sistemi her daim daha da askerileştirdi. En son 80 darbesini hatırlayacak olursak, Demirel ve Ecevit’in Cumhurbaşkanı seçimleri etrafında aralarında bir uzlaşma üretememeleriyle girilen siyasi kriz, askerin müdahalesiyle sonuçlanmış ve 1982 Anayasası’yla da hemen bütün özgürlüklerin askıya alındığı derin bir baskı dönemi başlamıştı. Bugün hala çoğu maddesi ve ruhuyla yaşayan bu rejimin sonuna yaklaştığımızı düşünürken son günlerin gelişmelerinden yeni bir siyasi krizin eşiğinde olduğumuz anlaşılıyor. Bu krizin tetikleyicisi de “iç güvenlik paketi” denilen paket.
Başbakan Davutoğlu’nun göreve başladığı günden itibaren gösterdiği performansın, “ideolojik” dozu artırılmış bir yönetime işaret ettiği açık. Her ne kadar Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru başlatmış olsa da, her konuşmada “davamız”, “medeniyetimiz, yani İslam medeniyeti” gibi vurgular, şimdi artık çok daha derin anlamlar yüklenerek Davutoğlu’nun da ağzında...
Böyle bir “ideolojiden” bakan Davutoğlu’nun şu ya da bu biçimde Meclis içinde uzlaşma aranarak çözülmesi gereken bir düzenlemeyi, “Ya çıkacak! Ya çıkacak!” türü, bir zamanların bir başka acemi akademisyen başbakanına benzer bir tavırla gündeme getirmesi, yalnızca “çözüm süreci”ni değil, tüm ülkeyi de içine alabilecek yeni bir çıkmaza doğru sürüklüyor. Üstelik bu ifadesinin parlamentonun işlevsizleştirildiğine ve çoğunluk partisininin otoriteleştiğine işaret eden bir ifade olduğunun farkında olmadan...
Gözler öyle bağlanmış ki getirmek istedikleri güvenlik paketinin, toplumun gerçekten güvenliğini sağlayamayacağını, aksine güvensizliğe neden olan faktörlerin neler olduğu ve nasıl giderilebileceği gibi bir çalışma yapmaksızın, “Efendim Batı’da da var” öngörüsüzlüğü ile konuya yaklaşmanın yanlış olabileceğini, “Ya çıkacak! Ya çıkacak!” demenin ise bir türlü “çoğunluğun zorbalığı” olduğunu hiç göremiyorlar.
Dün itibariyle “Süleyman Şah” türbesiyle ilgili yapılan operasyonla ilgili açıklamalarda, getirilen eleştirilere verilen cevaplarda kullanılan dilin nemenem bir iktidarla yönetildiğimizi olanca açıklığıyla ortaya koyuyor.
Sanki, daha dün, Nato’dan “Patriot füzelerinin” Türkiye yerleştirilmesi talebi kendi hükümetlerinin talebi değilmiş gibi, “Kimse Türkiye’nin bu konudaki kudretinden şüphe etmemelidir”, “Hiçbir yerden izin almayız, hiçbir yerden yardım ve destek beklemeyiz.” “Biz deklare ettik, onlar da uydu”, “PYD ile birlikte çalışma sözkonusu değildir” gibi açıklamalar neden yapılıyor? Kudretli olan, güçlü olan böyle böbürlenmelere ihtiyaç duyar mı?
Hükümet de HDP dışındaki muhalefet de nasıl bir ateş yaktıklarını görmüyorlar. Körüklerini açmış bu ateşe doğru gidiyorlar. Gidenler yalnızca kendileri olsalar neyse. Tüm ülkeyi de bu ateşe doğru itiyorlar.
Yorum Yap