- 14.10.2014 00:00
Anlaşılan o ki “Bu işi Müslümanlar beceremeyecekler”. Doksan yıllık vesayet rejimini geriletmeyi başarmış Müslümanlar bu ülkenin Kürt sorunu dahil yaşadığımız eksik demokrasi sorunlarını çözemeyecekler. Bu cümleleri böyle “Müslümanlar” diyerek kurmamın nedeni ise son zamanlarda “Müslümanlar bu işi de çözecekler” diye inananların sözleriyle bir paralellik kurmak. Yoksa bugünkü iktidarın Müslümanların hepsini temsil ettiğini düşündüğümden değil.
Evet son günlerde kimyası bozulan iktidarın, bugüne dek çözüm süreciyle ilgili söylediği sözlerin pulları bir bir dökülürken ortaya çıkan çıplak gerçek o dur ki hükümetin aklındaki çözüm süreci, ne Kürtlerin demokratik haklarına ve ne de diğer mağdur kitlelerin dertlerine çare olacak bir anlayış içeriyor. Aksine, Davutoğlu’nun; “Saldırganların cezası verilmiştir” cümlesi, ya da Cumhurbaşkanı’nın “Bu iş öyle kalkanla falan olmaz, polise yeni yetkiler vereceğiz” cümlesi, “çözüm süreci” ile ilgili gerçek düşüncelerinin pek de demokratik bir vizyona oturmadığını ortaya koyuyor.
Oysa başlangıçta “siyasal İslamcıların” önlerinde bu sorunları çözmede kullanabilecekleri çok önemli avantajları vardı. Bir yandan toplumdan güçlü bir halk desteği bulmuşlardı, bir yandan da milliyetçileri dizginleyecek “çok-kimlikli bir demokrasiyi” hatırlatan “ümmetçi” bir söyleme sahiptiler. Üstüne üstlük mağdur bir kesimi temsil ediyorlardı ve bu mağduriyetleri de onlara ayrı bir “meşruiyet” sağlıyordu. Bu da özellikle demokratlardan ve liberallerden de destek görmelerine neden oldu.
İktidarın bu avantajları kullanarak yaptığı mücadele, askeri, siyasi alandan geriye iterken, ülkede yeni ve “demokratik bir siyaset” için de uygun bir boşluk yarattı. İşte Kürt siyaseti- bence Abdullah Öcalan- bu boşluğu gördü ve denkleme dahil oldu. Çözüm süreci denilen süreç de böyle başladı.
Şimdi burada ayrıntısına girecek değilim ama bugüne dek AKP hükümetinin bu sürece, Kürtlerin, sol ve demokrat kesimlerin verdikleri anlamı vermemiş olduğunun sayısız işaretleri vardı. Fakat son olarak çıkardıkları yasanın adında “terörle mücadele” gibi bir lafın olmasından, çıkan lokal bazı sıkıntılara verdikleri sert tepkilerden, Kobani konusundaki tavırlarından, tezkereden, “PKK ile IŞİD bizim için aynıdır”a kadar varan sözlerinden, AKP’nin çözüm süreciyle ilgili yeni bir evreye girmekte olduğu anlaşılıyor.
Bir başka ifadeyle AKP’de çözüm süreciyle ilgili bir tutum değişikliği var ve bu tutum değişikliği “İslamcı siyasetin” önündeki imkanları kullanmayacağını söyleyen yeni bir evreye işaret ediyor. Bu yeni evrede “Müslüman kesimin” demokrasiye sahip çıkıp kendi özgürlükleri yanında Kürtlerin ve diğer mağdur kesimlerin taleplerini karşılayacak yeni bir demokrasi kurmak yerine despotik bir yönetim biçimine razı olacağını gösteriyor. Bunun da büyük bir hayal kırıklığı olduğu ortada.
Ama buna rağmen “çözüm süreci bitmiştir” gibi bir kanaati öne sürmek de doğru değil. Çünkü çözüm süreci Türkiye’nin demokratikleşme sürecidir ve bu sürecin itici gücü kimilerinin görmek istediği gibi AKP’nin “siyasal İslamcı siyaseti” değil, aksine başta Kürt siyaseti olmak üzere ülkedeki tüm mağdur kesimlerin yaratmakta olduğu yeni bir “demokrasi siyaseti” dir.
O nedenle de yerim kalmadığından bir başka yazıda ele alacağım HDP’nin son kararının yanlışlıklarını bir an önce gidermeye yönelik bir tutum alıp, kazanılan, bir an için bile olsa siyasete, Kürtler ve mağdur kesimler tarafından bakma duyarlılığını göstermiş herkesi içinde tutacak bir yerden siyaseti yeniden canlandırmaya ihtiyaç var.
Çok daha sert günlere hazır olmak için..
Yorum Yap