- 14.07.2011 00:00
Türkiye “normalleşiyor”. Bu sözü son zamanlarda çokça söylüyoruz. Son “Şike” ve “Deniz Feneri” operasyonlarını da bu “normalleşmenin” yeni işaretleri olarak değerlendiriyoruz.
“Normalleşme” iyi bir şey kuşkusuz. Bir toplumun “normalleşmesi”, o toplumun, o toplumun istediği gibi yönetilir hale gelmesi demek. Yani toplumun taleplerinin yönlendirdiği bir biçimde yönetilmesi...
Tabii ki bu gelişmede AKP’nin önemli bir payı var. “Homojen” bir toplum yaratma projesi olan kemalist-devletçi siyasetin geriletilmesinde AKP’nin parti olarak (zaman zaman ikircikli davranışları olmuş olsa da) katkısı büyük.
Ama doğrusu bu gelişmenin arkasında Kürt özgürlük hareketinin varlığını da dikkate almak gerekiyor. Her ne kadar AKP siyaseti ile karşı karşıya durmuş olsa da kemalist-devletçi siyasetinin geriletilmesinde onların payı da çok önemli.
Toplumun “normalleşmesi” sürecinde, örgütlülük düzeyleri çok düşük olsa da sol, demokrat ve liberal hareketlerin de etkisi azımsanacak gibi değil. Özellikle “başörtüsü”, “367”, “e-muhtıra” gibi konularda özgürlüklerin yanında durarak çok önemli katkılarda bulundular.
Kısacası toplumun “normalleşmesi” dediğimiz değişim sürecinin müsebbipleri çok çeşitli ise de toplum daha çok AKP’yi gördü ve seçimlerde üçüncü kez onu ödüllendirdi. Geldiğimiz durum bu.
Bütün bu olan bitenleri küresel güçlerin başlattığı Irak Savaşı’nın tetiklediği yeni bir arayışın izleri olarak da okumak mümkün. Yani, Türkiye’nin “normalleşme” sürecine girmesini de Arap coğrafyasına “Baharın” gelmesini de yanıbaşımızda gerçekleşmiş haksız bir savaşın başlattığı yeni ve özgürlükçü bir siyaset arayışı olarak okumaktan sözediyorum.
Bizdeki kemalist-devletçi düzeni değiştirmeye yönelik, Müslümanların, Kürtlerin, solcuların, demokratların ve liberallerin (zaman zaman ayrı gibi dursa da) çabaları da bu, yeni ve özgürlükçü siyaset arayışının bir parçası değil mi?
“Normalleşme” ile genişleyen bu yeni siyaset alanı bütün siyasi partilerin deyim yerindeyse “ezberlerini bozacak”. Artık eski düzenin anlayışlarıyla siyaset üretmenin pek bir kıymeti harbiyesi kalmayacak.
Örneğin bugün AKP için siyaset yapmak dünden daha zor hale gelmiş durumda. Çünkü AKP için artık mağduriyetinin toplum katında sağladığı meşruiyetle gidebilecek yer kalmadı. Bundan böyle toplum onu ne ölçüde adil, demokrat ve eşitlikçi politikalar ürettiğine göre değerlendirecek.
Nitekim, Başbakan’ın milletvekillerinden, “vatandaşla kucaklaşmalarını, şehrin ve hemşerilerin sorunlarıyla hemhal olmalarını” rica etmesi ve “garip gurebayı” bulmalarını, onların “yer sofralarında” birlikte oturmalarını ve “zengin iftarlarına” gitmemelerini önermesi bence AKP açısından önümüzdeki dönemin gelmekte olan zor siyasetinin habercisi.
Şimdi önümüzde, bütün “kimsesizleri”, bütün “sesi olmayanları”, bütün “ötelenmişleri”, bütün “alta kalmışları”, bütün “göçmenleri” ve bütün bu insanların kadim sorunlarını ve bugünkü taleplerini kapsama alanı içine alabilecek geniş bir siyaset alanı var.
Ve doğrusu bu alan öyle yalnızca AKP ile doldurulabilecek bir alan gibi de durmuyor. Sınırları belirgin olmayan, ucu da çok açık olan yeni bir alan bu. İçine neleri dolduracağımız da büyük ölçüde bize bağlı.
Bu yeni alan özünde, demokrat, eşitlikçi ve özgürlükçü bir siyaset için de yeni imkânlar içeriyor. Yeter ki bu değerler üzerinden siyaset yapanlar “toplumun normalleşmesine” uygun olarak kendi siyasetlerini de “normalleştirebilsinler”.
erolkatircioglu@gmail.com
Yorum Yap