- 8.11.2012 00:00
Bizim hikâyemiz bu. Adaletsizliklerin neredeyse kural gibi yaşandığı bir ülkede adalet aramak göze alınabilecek bir iş değil. O nedenle de toplum adalet aramaktan ümidi kestiğinden yapabildiği tek şeyi “kurallara uymadan”, yani “kendi küçük adaletsizlikleriyle” yaşamayı tercih etmiş durumda. O nedenle de bu ülke hiçbir alanda doğru dürüst bir kural oluşturamıyor. Ama insanız sonuçta ve bir gün gerçekten adil davranabilecek bir yönetim ummadan da yapamıyoruz. O nedenle de “adalet” bu ülkede özel anlam taşıyan bir kelime.
İkinci Meşruiyet’in devrimci “Jön Türkleri” Meşruiyet ilan edildiğinde İstanbul sokaklarında Fransız devrimcilerinden esinlenerek “Hürriyet, Eşitlik, Kardeşlik” sloganı atarlarken bu sloganın önüne “Adalet” kelimesini koymayı tercih etmişlerdi. O nedenle de slogan “Adalet, Hürriyet, Eşitlik ve Kardeşlik” şekline dönüşmüştü. O günün toplumunda en çok duyulan bir ihtiyacın ifadesi olarak.
Bugünün Türkiye’sinde de durum çok değişmedi. Değil mi ki herkesin, ama herkesin gözü önünde “Gök Kafes” adı verilen gökdelen İstanbullulara rağmen şehrin göbeğine dikilebildi, bu durumda insan neden ve niçin adaletsizliklere karşı durmak düşüncesi ve isteğinin arkasında dursun ki?
Ya da bir iki kere yazdım. Herkesin gözü önünde, insanların evlerine, işlerine gitmek için kullandıkları bir “yol”u, özelleştirme adı altında bir özel şirkete vermek nasıl bir kamu görevi olabilir ki? İstanbul Belediyesi’nin sahibi bulunduğu İDO’nun bütün gemileriyle, iskeleleriyle ve hatlarıyla, varolan bütün yasalara aykırı olarak bir özel şirkete verilmesi olayından söz ediyorum. Bu adaletsizlik de hepimizi gözü önünde oldu ve olmaya devam ediyor. İnsanların isyanı kamuoyunda pek duyulmuyor ama adalet duygularının derinden zedelendiği aşikâr.
Ya da alın yine hepimizin gözü önünde olmakta olan Vakıf Üniversiteleri olayını. “Kâr amacı gütmeyen” kuruluşlardan sayılan bu kuruluşların pekâlâ asıl kuruluş amaçlarının “kâr” sağlamak olduğu herkesçe bilindiği hâlde değilmiş gibi davranmanın yarattığı adaletsizlikleri. İstanbul’da Yeni Yüzyıl adlı üniversitede olanlar bu adaletsizliklerden en sonuncusu. Üçü dekan olmak üzere 17 öğretim üyesinin işine son vermiş yönetim. İş Kanunu’na ve YÖK Kanunu’na rağmen. Yönetim dediğimiz de sanmayın ki rektör. Yönetim, Üniversite’yi kuran ve akademik olmayan kişi ya da kişiler. Üstelik biraz daha ayrıntısına inince “kütüphanesi” dahi olmayan bu kuruma bu yetkinin nasıl verildiği hakikaten şaşkınlık verici.
Ama oluyor işte. Burası Türkiye. Vatandaşın “yol”unu özel kişilere para kazansın diye veren adaletsizlik, “eğitimini” de vermekten çekinmemiş. Üstelik de adında “adalet” olan bir partinin iktidarında bile. Oysa ne “yol” ve ne de “eğitim” para kazanmak için uygun alanlar ve eğer olacaksa da bu gibi adaletsizlikleri üretmeden olması gerekir.
Tabii ki söz edilebilecek adaletsizlikler burada söz ettiklerimle sınırlı değil. Bunlar benim son günlerde gözüme batanlar. Ama bu ülkede hiçbir zaman gerçek bir muhalefetin olmayışı, iktidar partilerinin de hep “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla davranıyor olması toplumun bu tür adaletsizlikler konusunda daha duyarlı davranmasını da önlüyor.
Dedim ya bizim hikâyemiz bu. Bir toplumun 2023 gibi hedeflere sahip olması iyi bir şey. Refah artsın, yoksulluk kalksın, insanlar mutlu olsun. Olsun. Ama bunlar belirsiz bir gelecekte değil de insanların bu dünyada yaşadıkları süre içinde olsun.
O nedenle de konu adalet olunca, bence;
“Adalet, hemen şimdi!”
erolkatircioglu@gmail.com
Yorum Yap