- 4.02.2016 00:00
Barcelona - Kutsal kitaplarda Sümerliler'in kendisine ulaşmak amacıyla bir kule inşa etmesine sinirlenen Tanrı'nın, birden farklı dilleri yaratarak toplum içinde kargaşa yarattığı anlatılır. Bir toplumda farklı dillerin ve onları temsil eden kültürlerin aynı anda konuşulmasına günümüzde küreselleşme diyoruz ve sonuçlarına hep birlikte tanıklık ediyoruz.
İnsanların ve değerlerinin inanılmaz hızla bir araya gelmesi, Babil Kulesi'nin inşasına kızan Tanrı Marduk'un istediğine benzer bir sonuç yaratmış görünüyor: Kaos ve şiddet.
Bütün dünyanın ilgisini çeken Barcelona-Real Madrid maçının oynandığı Camp Nou Stadyumu cumartesi gecesi modern bir Babil Kulesi görünümündeydi. Stadyum ekranı seyirci sayısını 99 bin 264 olan ilan etti. Seyircilerin ağırlıklı bölümü elbette İspanyoldu ama o kalabalığın içinde bizim gibi çocuklarını alarak maçı izlemek için gelmiş Türkler, Almanlar, İngilizler, Araplar, Ruslar, Franszılar vardı. Her dilden insanı bir cumartesi gecesi bu modern Babil Kulesi'nde bir araya getiren ise futbol aşkıydı.
Sahadaki iki takımın toplam değeri 10 milyarlarca dolar civarındaydı. Tribünlerdeki 100 bine yakın insanın yanında dünyanın dört bir yanında milyarlarca insan bu maçı izlemek için ekran başına kilitlenmişti. Bu farklı dil ve kültürlerin bir araya gelmesi, Tanrı Marduk'un istediği gibi bir kaos yaratmamıştı.
Benim Barcelona'yı, oğlumun Ronaldo nedeniyle Real Madrid'i tuttuğu maçta gülen taraf Mehmet oldu. Son olaylı Fenerbahçe-Galatasaray maçının ardından ev sahibi takımın mağlubiyetiyle biten bir maçta hiçbir öfke gösterisinin olmaması, yenilen takımın taraftarı tarafından alkışlanması da Marduk'un amacına tersti.
İspanya'dan ayrılmak isteyen, bunu her fırsatta dile getiren Katalunya'nın gururu Barcelona. Türk Milli Takımı'nın sahaya 'Vatan Bölünmez' pankartıyla çıktığı bir dönemde Barcelona tribünleri ayrılıkçılığı simgeleyen bayraklarla süslüydü. Real Madrid'in krallık ve birliği, Barcelona'nın bağımsızlık ve cumhuriyeti temsil ettiği bir değerle farklılığı rekabetinin sahaya yansımış biçimiydi aslında izlenen. Ama gerilimden, şiddetten uzak bir atmosfere tanıklık ettik. Tribündeki binlerce insan oynananın bir oyun olduğunun farkındaydı ve bizden farklı olarak gergin değildi.
Toplumdaki gerilimin dalga dalga her alana yansıyıp yayıldığı bir ülkede, öfkenin şiddetin patlaması olarak tezahür edeceği ilk yer elbette tribünler oluyor. Toplumun bu kadar parçalandığı, gerildiği, birbirine düşman hale getirildiği bir ülkede temiz ve sakin futbol çağrıları yapmak bu yüzden nafile bir çaba oluyor.
Kültür ayrımının benim açımdan açığa çıktığı en önemli an ise, sahayı daha iyi görmek için yanıma gelen iki kişinin, tüm uyarı işaretlerine rağmen sigara içmeye çalışıp yakalanmalarıydı. Ve sigara içmeye çalışan o iki kişi de bizim ülkemizden gelmişti maalesef. Tribünde maçı izlerken bunları ve Tanrı Marduk'u düşündüm. Dil engeli elbette toplumların önünde ciddi bir engel. Ama daha büyük bir engel, yaşam, inanç, giyim-kuşam kültürü birbirinden 180 derece farklı kesimlerin hiçbir hazırlık olmadan bir araya gelmesi. Geldikleri andan itibarende de uyumları için hiç bir özel çabanın harcanmaması.
Bugün canlı bomba, intihar saldırısı olarak kendini dışa vuran bu gerilim, Tanrı Marduk'un günümüze dek uygulanan bir cezası belki de. Aynı dil ve değerleri taşımayan insanların bir araya gelmesi tanrısal bir kehanetin gerçekleşme nedeni de olabilir, insanlığın geleceğine yönelik bir umudun dışa vurumu da.
İletişimin, ulaşımın, ticaretin bu kadar hızlandığı bir çağda, herkesin kendi köyünde sakin sakin yaşadığı altın çağa dönme imkanı yok artık. Tek çare, birbirinden farklı dili konuşan, farklı yaşayan insanlara birbirlerine saygı duymayı öğretmekten geçiyor. Türkiye bugün tam aksi yönde ilerliyor. Gelecekte daha büyük bir şiddet olarak dışa vurumu muhtemel kuşakların tohumunu atıyor bugünkü iktidar. Farklı olanı anlamak değil, bastırmak, imha etmek düşüncesi ağır basıyor ve bunun bedelini bugün ölümlerle ödüyoruz. Maça dönersek, Marcello'nun, Christian Bale'in mükemmel futbolu, Ronaldo'nun hırsı belirledi sonucu bir bakıma. Messi'nin beklenen futbolundan çok uzak olması, son 15 dakikada oyuna giren Arda'nın kendisini bir kargaşa içinde bulmasına da tanıklık ettik. Dünyanın dört bir yanından toplanmış yetenekler içinde bu topraklardan genç bir insanın da olması gurur vericiydi.
Barcelona lig şampiyonluğu için hala büyük bir avantaja sahip ama bu futbolun Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu için yetmeyeceği ortada. Zidane'ın eli iyi değmiş Real Madrid'e. Uyumlu, savunmayı iyi yapan, hücuma hızla çıkan bir takım yaratmış. On kişi kaldıkları son yedi-sekiz dakikalık bölümde bile üstündüler Barcelona'ya karşı.
Camp Nou'da sadece bir futbol değil, bir şölen izledik. Elbette ne kulübü, ne taraftarı Barcelona'ya damgasını vuran büyük usta Cruyff'u unutmamıştı. Stadyum dışında adına bastırılan özel gazete dağıtıldı. Maçın başında anısına saygı duruşunda bulunuldu ve dakikalar forma numarası 14'ü gösterdiğinde, binlerce insan bir dakika boyunca adını haykırdı. Benim için gelmiş geçmiş en büyük futbolcuydu Cruyff. Vedasında bulunmak önemli ve anlamlıydı.
Futbol sadece futbol değildir elbette ama genelde de milyonların keyif aldığı bir şölendir. Bunun olması için oynandığı topraklarda huzur ve barışın hüküm sürmesi şart. Öyle olmadığı zaman futbol, savaşın ve gerilimin bir uzantısı haline geliyor. Barcelona-Real Madrid maçı adliyeler, cenazeler ve gerilimlerden bir kaç günlüğüne de olsa uzaklaşma fırsatı sağladı bana. Bu bile yeterdi buralara gelmek için açıkçası.
Yorum Yap