- 30.11.2015 00:00
Tekrar eski şablona döndük. Devletin ezberini bozan bir söylemin sahibi önce medyada hedef gösteriliyor, sonra hakkında ceza davası açılıyor, ardından faili artık belli bir cinayete kurban gidiyor. Türkiye’nin yakın tarihi bunun örnekleriyle dolu. Vedat Aydın’ı, Hrant Dink’i kim öldürdüyse, Tahir Elçi’yi de o öldürmüştür.
Tahir Elçi’nin suçu ağırdı: Uluslararası toplumun muhatap aldığı PYD’yi bile terörist ilân eden devletin gözüne baka baka “PKK terör örgütü değildir” demişti. Söyleyen sıradan biri değildi. Uluslararası alanda ün sahibi, parlak bir insan hakları savunucusuydu. Sözünün ağırlığı vardı, söylediği dinleniyordu.
İlk kez kamusal alanda Kürtçeyi gündeme getiren Vedat Aydın, 1915’in Ermeni Soykırımı olduğunu ifade eden Hrant Dink, tabuları nasıl kırdıysa, Tahir Elçi de PKK ile ilgili farklı bir söylemi seslendirdi. Havuz medyası hemen yaylım ateşi başlattı ve haklı çıktı: Tahir Elçi o gün yanmıştı.
O manşeti attıranlar biliyordu Elçi’nin başına gelecekleri.
Bu coğrafyada devletin tabularıyla oynamak yeniden ölüm cezası suçu hâline geldi. Tahir Elçi karanlık mahfillerde gıyabında yargılandı, ölüme mahkûm edildi ve karar Diyarbakır’ın göbeğinde infaz edildi.
Hak ihlali konusunda PKK veya devlet ayrımı yapmayan, ülkenin doğusuna da batısına da seslenen bir sesi susturdular. Ülkenin doğusuyla batısı arasındaki bir köprüyü yıktılar. Artık barış umudu daha uzak, yeni canlar alınma ihtimali daha yüksek.
Rus askeri jetinin düşürülmesi, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasıyla girdiğimiz ‘karanlık tünel’den çıkmak artık daha zor. Ortadoğu’nun batağına hızla sürüklendik ve çıkmamız artık imkânsız.
Selahattin Demirtaş’ın şu sorusu doğru ve haklıdır: “Biliyoruz ki bugün barış elçisi başkanımızın arkasından ‘oh olsun’ diyen on milyonlar da var. Ankara’da bu acıyı yüreğinde hissetmeyen bir yönetim, anlayış var. Nasıl bizim yönetimimiz diyebiliriz? Acıda bile ortaklaşamayan bir toplumu nasıl bir arada tutabiliriz?”
Türkiye toplumu, ulusalcısı, İslamcısı, küçük burjuvası ile Kürt realitesini görmemekte ısrar ediyor. Bölünme korkusunun derilerine sindirildiği bu insanlar, hak ve hukuk ihlallerinden rahatsız değiller. Yargısız infazlar umurlarında değil.
Toplumun bir bölümü diğerinin taleplerine kulak tıkarsa, uğradığı haksızlıkları görmezden gelirse, dilinin ve kültürünün üzerindeki baskıları onaylarsa, nasıl kaynaşmış bir halktan bahsedebiliriz ki.
Tahir Elçi sakin görünüşlü bir hak savaşçısıydı. Faili meçhullerin tarihini mahkeme salonlarında yazdı. Belki mahkûm ettiremedi ama o katilleri bize gösterdi. Tehdit edildi, yılmadı.
Genç yaşında, kahpece düzenlenmiş bir pusuda öldürüldü. Arkada tertemiz, saygın bir miras bıraktı. Eşine, çocuklarına, yakınlarına ve sevenlerine sabır diliyorum.
Yorum Yap