HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ partilerinin seçim bildirgesini dün Ankara’da açıkladı. Yine ilki gibi esprilerle dolu bir basın toplantısı oldu. İddialı ve seçim barajı endişesi taşımayan iki lider izledik televizyon ekranlarında.
Kimi televizyon kanallarının sınırlı bir zamanda olsa da toplantıyı yayınlaması önemli bir gelişmeydi. Çünkü HDP şu anda Saray’ın en çok antipati duyduğu siyasi parti ve ona alan açan herkese aynı gözle bakılıyor.
HDP yine Erdoğan ve AKP’yi hedefe alan bir program ve söylem ortaya koydu ki, doğrusu bu. Çünkü Türkiye’nin bugün yaşadığı sorunların tamamı buradan kaynaklanıyor. Ekonomiden hukuka, insan haklarından basın özgürlüğüne, yargının çöküşünden savaş ortamına kadar yaşanan gelişmeler, onların izlediği politikaların doğrudan sonucu.
DİKTATÖRLÜK REJİMİ...
Sürekli olarak Kürtleri, Aydın Doğan’ı, İsmet İnönü ve CHP’yi, Cemaat’i, gazetecileri, Batı’yı suçlayan bu anlayış kendini sütten çıkmış ak kaşık görüyor. Yolsuzlukları ile yüzleşemiyor, hukuksuzluklarını görmezden geliyor. Ortadaki tablonun sorumlularından hesap sorulması kaçınılmaz bir durum.
“7 Haziran'da sizi başkan yaptırmayacağız demiştik, şimdi de başaramayacaksınız, sizi diktatör yaptırmayacağız” diyen Yüksekdağ’ın bu sözü önemli. Çünkü Türkiye milis güçleri, bürokrasisi, havuz medyası, yargı sistemi ile klasik bir diktatörlük rejimine doğru hızla gidiyor.
Güneydoğu’da yargısız infaz, binlerce insanın tutuklanması şeklinde kendini gösteren bu anlayış, Batı’da okul ve gazete baskınları, yasaklar, gazeteci tutuklamaları ve dövülmeleriyle gösteriyor yüzünü.
Sesini yükselteni sindirip susturmak, ibreti alem için cezalandırmak istiyorlar.
O yüzden Selahattin Demirtaş’ın şu sözlerinin altını çizmek gerekiyor:
“Evet bir geçiş dönemindeyiz demiştik. Çünkü cumhuriyetin demokrasiye ihtiyacı var. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana farklı kültürler ve inançlar, bunların Türkiye’de var olması cumhuriyet açısından bir tehdit olarak görüldü. Oysa demokrasiye bağlı bir devlet, toplum yapısı bunları bir zenginlik olarak görmeliydi. Biz bu hatadan dönülme konusunda geç kalmış sayılmayız.
PARÇALANMA TEHLİKESİ...
Demokratik cumhuriyete büyük insanlık değerleri üzerine inşa edilecek yeni bir yaşamı kuracağız. Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini sınırlandıracak ve sembolize düzeye çekeceğiz.”
Türkiye tarihi bir yol ayrımında. Ya 1 Kasım seçimlerinde faşizme doğru gidişi durdurup güçlü bir demokrasinin temelini atacak ya da Suriyelileşme riski ve parçalanma tehlikesini çok vahim bir şekilde yaşayacak.
Bugüne kadar yaşadıklarımız, HDP’ye oy veren bölge halkını demokratik uzlaşı ve çözüm peşinde olduğunu, PKK’nın istediği kent savaşlarına sıcak bakmadığını gösterdi. Kandil kadroları, kendilerinin dağa çıkmasından bu yana geçen zaman zarfında Kürt coğrafyasında güçlü bir orta sınıf ortaya çıktığını görmediği için bu gelişmeyi doğru okuyamıyor olabilir.
Ama bunun yanında 1990’larda faili meçhuller, zorunlu göçler, yakılan köyler ortamında büyümüş ve bugün delikanlılığa ulaşmış öfkeli, işsiz gençler de var.
Suriye ve Irak’taki gelişmeleri de göz önüne aldığımızda, barışın, demokrasinin ve bir arada yaşama şansının HDP’nin Meclis’te güçlü şekilde temsilinden geçtiğini görürüz.
Yorum Yap