Bugün 12 Eylül darbesinin 35’inci yıl dönümü. Kürt sorununun bu kadar dallanıp budaklanmasının da, Türkiye’de sol düşüncenin yok olmasında da bu darbenin rolü büyük. Binlerce ölüm, işkence, insan hakkı ihlâline tanıklık ettiğimiz bir dönem 12 Eylül dönemi.

Bugün de benzer bir dönemden geçiyoruz. Kürtler, solcular, müslümanlar ve demokratlar artık bir kişinin keyfine bağlı hâle gelmiş devlet organlarının elinde, keyfi uygulamaların ceremesini çekiyor. Ülkede hukuk rafa kalkmış durumda, basın özgürlüğü ağır tehdit altında ve şiddet tırmanıyor.

Bir fark var. Bu sefer karşısında artık uluslararası saygınlığı olan silahlı bir Kürt hareketi var. Bu hareketin bağrında büyümüş olan HDP son seçimde yüzde 13 oy alarak 80 milletvekili ile Meclis’e girmiş bulunuyor.

Başkanlık hayallerine darbe vuran Kürtlerden toptan bir intikam alma duygusu var. Bunun en çarpıcı örneğini sekiz gündür sokağa çıkma yasağı uygulanan, aç ve susuz bırakılan, sniperlar tarafından katledilen çocuklarını toprağa vermelerine izin verilmeyen Kürtlere uygulanan şiddette görüyoruz.

CİZRE'DE SINIRSIZ ŞİDDET

Cizre’de sadece devletin gücü gösterilmiyor, nankörlük yaptığı düşünülen bir halka bedel ödetiliyor.

Tıpkı nankörlük yaptığı düşünülen Cemaat’e yapılanlar gibi.

Devlet gücünü eline geçirmiş bir grubun kendisine karşı olduğuna inandığı insanlara uyguladığı sınırsız şiddete tanıklık ediyoruz.

Yabancı basın organlarında çıkan yorumlar, silahlı güçlerinin önemli bir bölümünü Suriye’de kaydırmış olan PKK’nın henüz Türkiye ile tam bir çatışma başlatmadığı yolunda. Gidişat, Türkiye’nin Suriye Kürtlerini de kapsayan büyük bir çatışmaya gideceğini gösteriyor.

Son 10 yıldaki ekonomik büyümeden faydalanan bölge halkı, çatışma ve ayrılık istemediğini son seçimde HDP’ye oy vererek ortaya koydu. Siyaseti, silaha tercih etti açıkça. KCK’nın eylemleri bölgenin tüm illerine yayma çağrısına da şimdiye kadar karşılık vermedi.

ÜLKE BÖLÜNMEYE GİDİYOR

Ancak Kobane’de yapılanların benzerinin Cizre’de, Yüksekova’da tekrarlanmaya devam etmesi halinde, bu çağrıların cevap bulması kaçınılmaz hâle gelecektir.

Bugün Türkiye’nin Batısı’ndan Doğusu’na tersine bir göç başlamış durumda. Şiddetin ve devlet eliyle beslenen Kürt düşmanlığının önü alınmaz ise bu göçün hızlanarak devam edeceği görülmektedir.

Yani Türkiye fiziken de Kürt ve Türk olarak bölünecek ve parçalanmayı tedavi edecek bir yöntem bulunamayacaktır.

PKK’nın terörünü kınayanlar devletin ölçüsü kalmayan terörünü görmezden geldiği sürece Türkiye’nin Suriyelileşme riski artacaktır.

Bir ülkeyi “Türkler ve Kürtler kardeştir” söylemiyle bir arada tutamazsınız. Etnik kimliği, inancı,

yaşam biçimi ne olursa olsun tüm yurttaşlarınızı çağdaş hukuk normları içinde korumaya alarak başarırsınız bunu.

AKP elindeki devletin uygulamaları bugün sadece Kürtlerin değil, AKP’li olmayan tüm kesimlerin devlete aidiyet duygusunu zayıflatmaktadır. Tehlikeli olan da budur.