- 7.02.2015 00:00
AKP ve Erdoğan’ın mutlak iktidar umutlarını çatışma ortamına bağladığı, milliyetçi oyları kendine çekip HDP’yi baskıyla baraj altında tutma hayali kurduğu anlaşılıyor. Medyasının tek hedefi Selahattin Demirtaş ve HDP.
Onlar vurdukça HDP’yi güçlendirmek, barış saflarını sıklaştırmak lazım. Anadolu’nun gariban çocuklarının cenazelerini görmek istemiyorsak, barışın diline sahip çıkanların, sivil siyaseti güçlendirmeye çabalayanların arkasında durmak lazım.
Yalıda oturup viski içmesek de olası bir erken seçimde bir kez daha HDP’ye basmamız gerekir mührü. Çünkü alternatifi savaş, yolsuzluk ve hukuksuzluk anlamına gelecek.
Demirtaş’ın temaslarını ve PKK’nın açıklamalarını dikkatli okumak gerekir. ABD’nin de çatışmasızlık talep ettiği bu dönemde PKK sivil itaatsizlik çağrısı yapıyor. Kentlerden köylere yayılan bir şekilde sokağa çıkılmasını ve düşük iktidarın savaşçı politikalarının protesto edilmesini istiyor.
BARIŞ HAYALİNİ DE ALIRSANIZ...
Türkiye’nin içinde bulunduğu ortamda gerilimi kentlere, kasabalara taşıyabilecek bir çağrı bu. Barış mitingini bile yasaklayan, en küçük demokratik gösteriye şiddetle karşılık veren bir zihniyetle bölge halkının karşı karşıya gelmesi, iktidarın terörist söylemini zayıflatacağı gibi, uluslararası arenada zaten sıkıntılı olan durumunu daha da zorlaştıracaktır.
Bölge halkının güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelmesi ve bunun Kürt kentlerine dalga dalga yayılmasının tek sonucu olabilir: Türkiye’nin Suriyelileşmesi.
Bölge halkı, seçim sonuçlarının Saray Darbesi ile geçersiz sayılmasından rahatsız. Bunun tek nedeninin sandıkta kazandıkların başarı olduğuna inanıyor. Bu insanların elinden Meclis’te olma umudunu, sivil siyasetle barışı inşa etme hayallerini alırsanız geriye ne kalacak!
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren yok saydığınız Kürtler, varlar. Sadece Türkiye’de değil, Suriye’de, İran’da, Irak’ta varlar ve giderek artan ölçüde uluslararası bir oyuncular. Bunun verdiği aşırı güvenle PKK’nın attığı yanlış adımlar da var elbette.
KORKUDAN KONUŞAMAYANLAR...
Ama sonuç itibariyle, bölgede Türkiye’nin diğer partilerini silip atan bir siyasi hareketle karşı karşıyayız. Bölge halkının iradesinin yok sayılması, temsilcilerinin terörist ilan edilmesi, şiddetin dilini güçlendirecek, yeniden barışçı yola dönülmesini olanaksız hale getirebilecektir.
AKP içinde bu gerçeği gören ama korkudan, biattan veya kişisel çıkar hesabından sesini çıkaramayan isimler olduğu kesin.
Bu kesimlerin güven duyacakları bir politik figüre ihtiyaçları var ve bu isim Abdullah Gül’den başkası olamaz.
Üslubu, dili, Batı kültürüne yaklaşımı, eğitimi ile Abdullah Gül, siyasi hatalarına rağmen sistemin sorunlarını çözebilecek, yeniden yükselmeye başlayan Avrupa Birliği hedefini hayata geçirebilecek bir isim.
Gül’ün elini taşın altına sokması ve sorumluluk alması gereken bir dönemden geçiyoruz.
Muhafazakar kesimde demokratik bir sese büyük ihtiyaç var çünkü.
Yorum Yap