- 17.04.2015 00:00
Abdullah Gül kim ne derse desin AKP hareketinin en önemli kurucu babalarının başında gelmektedir, hatta eşitler arasında birincisidir. Partinin Batı’ya dönük, demokrasiyle barışık, müreffeh toplum vizyonunu ortaya koyan, bu vizyonu gerçekleştirecek donanımdaki kadroyu toplayan odur.
Ali Babacan’ı siyasete sokarken babasını ikna konusunda ne kadar zorlandığını anlatırken “Kız ister gibi istemiştik Ali’yi” derdi. O Ali Babacan bugün uluslararası finans çevrelerinin “Ya giderse” kaygısına düştükleri dünya çapında bir stara dönüşmüştür mesela.
11’inci Cumhurbaşkanı’nın dün de bugün de çevresine topladığı kadroya, yakın olduğu gazetecilere baktığımızda Erdoğan ile arasındaki kalibre farkı açıkça ortaya çıkar.
DİREKSİYONDA GÜL OLSAYDI
Erdoğan-Gül farkı, Sovyetler’deki Stalin- Troçki mücadelesine benzetilebilir. Yetişme, eğitim, dünyaya bakıştaki farklılık her alanda kendisini yansıtmaktadır. AKP’nin direksiyonu Gül’ün elinde kalsaydı, Türkiye’nin bugün bambaşka bir noktada olacağı konusunda kimsenin kuşkusu yoktur.
Kişiler tarihi belirlemez ama gidişatını etkiler.
Erdoğan’ın AKP Meclis Grubu ve teşkilatına tamamen hakim olması sonucu Çankaya’da yalnızlaşan Abdullah Gül, yanlış politikalara yeterince yüksek sesle karşı çıkmakta zorlandı. Satır aralarından mesaj vermekle yetindi. Bunda parti tabanını tamamen karşısına almama kaygısı da vardı elbette.
Emekli olduktan sonra da, gazetecilerin tahriklerine bile kapılmadan iktidarın politikaları karşısındaki duruşunu bozmadı. Ama onunla görüşen herkes gidişattan ne kadar endişeli olduğunu biliyordu.
Abdullah Gül bu konudaki en net çıkışını Financial Times’ın İstanbul’da düzenlediği konferansta yaptı.
Buradaki en önemli çıkışı; ekonomik reformların temelinin kendi döneminde atıldığını, Avrupa Birliği ile müzakerelerin “kendisinin kurduğu” hükümet döneminde başlatıldığını açıkça vurgulamasıydı. Gül, burada AKP’nin 8 yıllık başarı hikayesinin gerçek mimarının kendisi olduğunu uluslararası bir dinleyici karşısında dile getiriyordu.
7 HAZİRAN BİR BAŞLANGIÇ...
Bu geri dönüşe hazırlanan bir liderin söylemi…
Gül’ün kabineden ayrılıp Çankaya’ya çıkmasının yıpratıcı etkilerini tüm Türkiye gördü. Ekonomiden hukuka kadar her alandaki gerilemeye tanık oldu.
Abdullah Gül’ün muhafazakar hareketin önemli bir lideri olarak demokrasinin kalitesinden yaptığı şikayet sadece uluslararası yatırımcı açısından önemli değildir, Türkiye kamuoyu açısından da önemlidir.
Görünen, bildiğimiz haliyle AKP’nin artık devrini hızla tamamlamakta olduğu, ülkenin yeni bir hikayeye ihtiyacı olduğu şeklindedir. Türkiye’nin parçalanmış yapısıyla bunu sadece muhafazakar bir hareketle yapması mümkün değil.
Gül, ülkenin liberal demokratlarıyla, muhazakar demokratlarını bir araya getirip Kürt meselesinden demokratikleşmeye, Ermeni Sorunu’ndan Avrupa Birliği ile ilişkilere kadar her alanda yeni bir soluk getirecek bir isim.
7 Haziran seçimlerinin bir son olmayacağı, çok uzun olmayan zamanda sandığın tekrar önümüze gelebileceğinin işaret fişeğidir Gül’ün konuşması. Bu yüzden de çok önemlidir.
Yorum Yap