- 20.03.2015 00:00
Rahmetli Necmettin Erbakan Meclis kürsüsünden “İktidara geleceğimiz kesin. Kanlı mı geleceğiz, kansız mı!” sorusunu seslendirdiğinde Türkiye büyük bir şok yaşamıştı. İslami kesimden gelen bir siyasi parti lideri, kendisi gibi düşünmeyenleri İran benzeri bir devrimle tehdit etmişti.
Milli Görüş çizgisinde yenilikçi hareketin tohumları belki de o konuşmanın ardından atılmıştı. Çünkü kanlı bir iktidar değişimi söylemi seküler kesim kadar, Anadolu’nun muhafazakar kesimini de rahatsız etmiş, endişeye sevk etmişti.
Milli Görüş bu konuşmadan birkaç yıl sonra reform yolunu seçti, Erdoğan’ın deyimiyle gömlek değiştirip Batı tipi demokrasi modelini seçti. Hareketin liderliğini üstlenen Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener gibi isimler demokrasi, hukuk, Avrupa Birliği kavramlarını öne çıkardılar.
PARTİYİ KENDİSİNİN MALI YAPTI
AKP’de Erdoğan’ın eşitler arasında birinci olduğu dönemde de bu ilkelere sadık kalındı. Ancak Şener’in partiden ayrılması, Gül’ün Çankaya’ya çıkması ve Erdoğan’ın teşkilata tek başına hakim olması sonucu tek adam döneminin kapısı açılmış oldu. Erdoğan eski yol arkadaşlarını da sindirip partiyi kendi malı haline getirdi.
Bunu yaparken de ekonomiden dış politikaya her alanda kendi inançlarını, çıkarlarını ve görüşlerini egemen kıldı. Bu uygulamanın ilk kurbanı dış politikaydı. Suriye’den Mısır’a kadar her alanda çuvallayan dış ilişkiler sadece dış politika başarısızlığı olarak kalmadı, bu ülkelere ihracatla büyüyen Anadolu kaplanlarını ciddi biçimde yaraladı.
Buna özellikle sınır illerde yoğunlaşan 2 milyona yakın Suriyeli göçmenin eklenmesi, bu illerde yaşanmaya başlanan ekonomik krizi, diğer bölgelerden daha fazla derinleştirdi.
Seçim arası dönemi “Kürt sorununun çözümü” söylemleriyle geçiren Erdoğan, sandığın yaklaşmasıyla birlikte klasik milliyetçi dile döndü ve “Kürt sorunu yoktur” deyiverdi.
Bu söylemi, Süleyman Şah Türbesi Skandalı’ndan sonra hızlanan milliyetçi oyların göçünü durdurmaya yaramayacağı gibi, Kobane’den sonra hızlanan HDP’ye teveccühü artıracaktır.
ORTAK KORKU: SEÇİMDE HİLE
Sonuç, 10 yıllık serüvenin ardından AKP uçağının burnu aşağı doğru çevrilmiştir. Devletten ihale almayan, işini namusuyla yapmaya çalışan araştırma şirketlerinin çalışmaları HDP ve MHP’de önemli kazanımlar olduğunu, AKP’nin ise Cumhurbaşkanlığı seçimine göre ciddi oy kaybettiğini gösteriyor.
Ancak AKP’nin ayakkabı kutularıyla yaptıklarını seçim sandığıyla da yapmayı deneyeceği kanısı her kesimde hakim. Seçimde hileye yönelik girişimler, Ankara’da ve Üsküdar’da mahkeme kararlarıyla kanıtlandı.
Bu seçim AKP için ölüm-kalım savaşı. Partiye yakın şirketlerin partiyi yüzde 50 bandında gösterdiği araştırmalar sadece teşkilata moral vermeyi amaçlamıyor, olası manipülasyonları haklı çıkarma zemini yaratıyor.
Baraj sorunu kalmadığı artık net bir şekilde anlaşılan HDP, Avrupa’da olduğu gibi tüm Türkiye’de gönüllüleri seferber edip sandık güvenliği ve namusunu sağlamaya çalışacak. Türkiye’nin nasıl bir 8 Haziran sabahına uyanacağını sandığın namusu da belirleyecek.
Yorum Yap