- 8.09.2014 00:00
AKP iktidarı döneminde en çok işçi ölümüne tanıklık eden iktidar oldu. 300 işçinin ölümünü bile ‘‘Bu işin fıtratında var’’ diyerek geçiştirmeye çalışan Erdoğan, bu konudaki duyarsızlığını açıkça ortaya koydu.
Sırf Erdoğan değil duyarsız olan. Muhafazakar çoğunluk, havuz medyası, iktidarın kanaat önderleri de vicdanlarını paraya karşılık satmış görünüyorlar. Ne Musul’daki rehineler, ne Soma’da ölen 300 emekçi, ne de İstanbul’un göbeğinde can veren inşaat işçileri onlar için bir değer ifade ediyor. Yıllardır uzağında oldukları iktidarın nimetlerinden olabildiğince faydalanabilmek için üç maymunu oynuyorlar: Görmüyorlar, duymuyorlar ve konuşmuyorlar…
Aslında konuşuyorlar, gerçekleri çarpıtmak, örtmek için konuşuyorlar. Konuşmaya başlayınca da susmuyorlar. Muhafazakarlık diye yola çıkanların her türlü ahlaki değerin ayaklar altına alındığı olayların kahramanı olması acıklı.
Başbakan’ın oğluyla ‘‘evdeki paraları sıfırlama’’ konuşmalarıyapması normal, işadamlarını kucağa oturtması olağan, işçilerin on’ar, 100’er ölmesi sıradan hale geliyor.
Barış süreci diye yola çıkanlar, akan kanı durdurmakla övünenler, trafikte içkili araç kullananların neden olduğu ölümlere öfkelenenler, havuzlarına milyon dolarlar akıtan işadamlarının işyerlerinde ölen işçilere dönüp bakmıyor bile.. Savaşla kıyaslanacak sayıda işçiyi iş yeri kazalarında öldürenler, emekçilerin ruhuna bir Fatiha okuyup geçiyor.
Türkiye lime lime olup parçalanıyor.
Emekçinin ucuz hayatı üzerinden milyon dolarlar kazananlar Cuma namazına gidip aklandıklarına, dini vecibelerini yerine getirdiğine inanıyorlar.
Türkiye AKP’nin üçüncü dönemiyle birlikte darmadağın oluyor.Mahfi Eğilmez, dün kendi bloğunda bunun somut örneğini rakamlarla verdi:
‘‘2013 – 2014 Küresel Rekabet Raporu’nda (2013 sonuçlarını gösteriyor) karşılaştırmaya alınan ülke sayısı 148. Sıralama en iyiden en kötüye doğru yapılıyor. Buna göre örneğin küresel rekabette Türkiye’nin yeri 148 ülke arasında 45. sırada dediğimizde, bu, bizden iyi durumda 44 ülke, bizden kötü durumda 103 ülke bulunduğunu gösteriyor. .
Küresel rekabet endeksinde 148 ülke arasında 2012 yılında 43. sıradayken 2013’de 45. sıraya gerilemişiz.
Raporda birçok gösterge ele alınıyor. Birkaç gösterge dışında Türkiye hepsinde ya gerilemiş ya da yerinde saymış bulunuyor. Burada en çarpıcı olanlarına yer verdim. İç tasarrufların GSYH’ya oranında ve enflasyonda geri gittiğimizi biliyorduk ama doğrusu ya krediye ulaşmada ve bankaların sağlamlığında bu kadar geri gittiğimizi beklemiyorduk. Özellikle bankalar konusu önemli. Buraya özel dikkat harcamak ve kazanılmış tek avantajı yitirmemek gerekli. Asıl çarpıcı düşüşler buluşlarla, teknolojiyle ilgili olan göstergelerde karşımıza çıkıyor. İnovasyon kapasitesinin düşmesinde kuşkusuz şirketlerin araştırma ve geliştirmeye (ARGE) harcadıkları paraların azalması yatıyor. Şirketlerin, para kazanma yolu olarak, kendi yaptıkları işleri geliştirmek yerine müteahhitlik işine girmesi bu gelişmenin normal olduğunu gösteriyor. Bir başka çarpıcı düşüş de eğitim sisteminin kalitesinde. Eğitim sisteminin kalitesini artırmak bir yana, iyiden iyiye düşürdüğümüz ortaya çıkıyor. Eğitim yatırımı, vergiden düşmenin bir aracı olunca, özel kesimin açtığı okulların çoğunun bilimsel eğitime hizmet etmekten çok şirket kazancına hizmet etmeyi hedeflediği anlaşılabiliyor. Yargı bağımsızlığında geldiğimiz noktayı ise sanırım söylemeye bile gerek yok.’’
Türkiye eğitimden bankacılığa, ekonomiden yargı bağımsızlığına kadar hemen her alanda hızla geriye gidiyor.
Yolsuzluğun kaçınılmaz bir sonucu bu gerileme. Yolsuzluk tepeden aşağıya hızla yayılıyor. Devletin zirvesinin pervasızlığını gören en küçük memur bile rüşveti kendine hak görmeye başlıyor.
Sonuçta madenler göstermelik olarak denetleniyor, koca koca inşaatlar ise denetlenmiyor bile.
Denetimsizliğin kaçınılmaz sonucu, damperi açık giden bir kamyon üst geçide çarpıp iki kişinin ölümüne neden olabiliyor.
AKP, Mecidiyeköy’de işçileri öldürürken CHP’nin Beşiktaş Belediye Başkanı grevdeki işçileri dövdürüyor. CHP’nin belediye meclie üyesi 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının tam göbeğinde çıkıyor.
Siyasetin rant kaynağı olmayı sürdürdüğü, belediye başkanlığı dahil tüm makamların zenginleşme aracı olduğu bir düzende, iktidarın gidip muhalefetin gelmesi mevcut uygulamaları değiştirmeyecektir maalesef.
Yorum Yap