- 11.02.2014 00:00
Madenleri, elektrik santralları olan bir işadamı, medya grubuna Başbakan Erdoğan’a çok yakın birini medya grup başkan yardımcısı olarak atadığında aslında işin rengi belli olmuştur. Erdoğan da bu arkadaşa ‘‘Oradan ayrılmayacaksın’’ talimatı verdiğinde fotoğraf netleşmiştir.
Bir başbakan, bir medya patronuna nasıl baskı yapar? Ya yeni ihale vermez ya da elektrik santrallarında ürettiği elektriğin alımını azaltır. Milyonlarca dolardan bahsediyoruz burada… Büyük ihtimalle Habertürk’ün patronuna ikisi de yapıldı. Medyaya habercilik veya demokrasi aşkıyla değil de devlet üzerinden zenginleşme amacıyla giren tüm medya patronları gibi o da Başbakan ile anlaşma yolunu seçti.
Elbette isimlerin önemi ve anlamı vardır. Herkes verdiği veya vermediği kararlarla tartışılır ama sorun aslında medyayı Türkiye’de zenginleşmenin önemli bir aracı haline getiren sistemdedir.
Yani, Habertürk gazetecilik yapma amaçlı bir kurum olarak yola çıkmamıştır, onlar için gazete ve televizyon sadece üzerinden para kazanılacak birer ortamdır. Hedef bu olunca, Başbakan’ın talimatıyla Parti Komiseri atamak ve tüm yayınların denetimini ona teslim etmek doğaldır çünkü karşılığı sokaktaki insanın aklının alamayacağı paralardır.
Bugün Türkiye’de yerleşik medya sistemi, devlet üzerinden zenginleşme üzerine kuruludur.Erdoğan Demirören de Milliyet ve Vatan gazetelerini ilerlemiş yaşında medya aşkı depreştiği için değil, hükümetle yakın ilişki kurmak için almadı mı!
AKP ve Erdoğan’a yakın olma çabası gazetelerinin tirajlarını hızla erittiği, aylık zararı arttırdırdığı için bugün bedeli bu iki gazetenin günahsız çalışanları ödemek zorunda kalmaktadır.
Gazetelerin tek merkezden idare edilmesinin ilk ve doğrudan sonucu tirajların ciddi olarak erimesi oldu. Bugün gazeteler aslında yerlerde sürünen fiyatlarına rağmen 100 bin net satışı aşamıyor. Marketlerde, büyük sitelerde, alışveriş merkezlerinde, hastanelerde bedava dağıtılıyor. Çünkü bir ihtiyaca karşılık vermiyor.
Haber kanalları da benzer durumda.
Ratinglere bakınca, iktidarın baskısı karşısında herşeye rağmen dik durmaya çalışanCNNTürk, artıbir gibi kanallarla Cemaat’e yakın Bugün ve Kanaltürk gibi kanalların izlendiğini, diğerlerinin hızla kan kaybettiğini görüyorsunuz.
Devlet üzerinden zenginleşmeyi uman yağmacı sermayenin bu yaklaşımı Sabah-atv’nin alımı için 100 milyonlarca doları bir çırpıda gözden çıkarmalarında da ortaya çıktı. Üstelik bu adamlar bu paraları gazete ve televizyona ortak olmak için değil, satın alınmasını sağlamak için ödedi.
Ne karşılığı?
Hızlı tren, otoyollar, hava limanı, elektrik santralları, belki de İstanbu Kanal ihalesini almak karşılığında.
Gazete okuyan, haber kanalı izleyen insanlar belki sandıkta sonucu değiştirecek çoğunlukta değil ama bu medya gruplarının etkini sıfırlamaktadır. Bugün Türkiye’de ana akım medyanın insanların algısını etkileme yetisi son derece sınırlı hale gelmiştir.
Bu noktada devreye yeni medya girmektedir. Benim de yazmaktan gurur duyduğumt24.com.tr gibi haber portalları, kamuyla, siyasi otoriteyle bir ilişki ve beklentisi olmadan haber ve yorumculuk yapmanın keyfini çıkarıyor.
Bu trend yakın zamanda internet üzerinden televizyon yayıncılığı, video haberciliğiyle daha da güçlenecek.
Türkiye’de henüz bilinmeyen internet üzerinden araştırmacı gazetecilik de giderek güç kazanıp etkili hale gelecek.
O yüzden iktidar düzenlemesiyle etki altına alamadığı, susturamadığı bu ve benzeri portalları susturmaya, etkisinin Twitter, Facebook, Linkedin gibi araçlarla büyümesini engellemeye çalışıyor.
Cumhurbaşkanı bu noktada zor bir durumda kalmıştır. Zor durumda kalmıştır çünkü bu yasanın başta Avrupa Birliği ilkeleri olmak üzere tüm demokrasi standartlara karşı olduğunu bilmektedir. Sıkıntısı, yasayı veto etmesi durumunda Erdoğan ve çevresinin parti tabanında kendi aleyhine yapacağı propagandadır. Çünkü sonuçta ya cumhurbaşkanı ya da başbakan olarak bu yola devam kararındadır.
Ancak veto etmemesi durumunda kaybedeceği kesin olan durum ise kentli-seküler kesimin kendisine duyduğu güvendir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün elini rahatlatan tek gerçek ise iktidarın denetim altına alamadığı Anayasa Mahkemesi’nin bu düzenlemeyi bozacak olmasının kesinliğidir. Bu açıdan bir zamanlar Türkiye’de seküler kesimin düşmanı ilan edilen Haşim Kılıç, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün önemli bir koruyucusu rolünü üstlenmiştir açıkçası.
Kısa vadede internetin sesi kısılabilir ama Türkiye’nin değişmesi mümkün olmayan ana akım medyası gerçeği karşısında geleceğin sesi burasıdır. Gerisi hikâyedir.
Adalet Bakanı’na bir soru!
17 Aralık soruşturmasına atanan savcıyla ilgili Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulusoruşturmasına ilişkin belgeler Twitter’da uçuşuyor. Bu savcının özel hayatının sorunlu olduğu, yüksek meblağlı otel faturalarını bir inşaat şirketine ödettiği iddiasıyla soruşturma altında olduğu iddia ediliyor.
Sanıkların malvarlığına ilişkin tedbirleri kaldıran, suçu yok sayacağı iddia edilen savcı, bu dosya nedeniyle mi bu soruşturmaya verilmiştir? Yani 17 Aralık soruşturmasının kapanması karşılığında hakkındaki iddialardan aklanacağı savı bulunmaktadır. Bu iddialar doğru mudur yoksa karalama kampanyasından ibaret midir? Kamuoyunu bilgilendirir misiniz?
Yorum Yap