Kılıçdaroğlu sivil güçlere sitem etti

  • 16.01.2014 00:00

 CHP liderinin haklı olduğu bir konu var, Türkiye’nin entellektüel çevreleri kendi yapmadıkları veya yapamadıkları herşeyin suçunu ana muhalefet partisinin üzerine atıyorlar.

En rahat işlerden biri bu. Reklamcı, bankacı, öğretim görevlisi, şirket yöneticisi isen dost toplantılarında AKP’ye sallayabilir, Erdoğan’a hakaret edebilir,  itibar kazanır ve orada durursun. Sonra suçlamak için ana muhalefeti bulur ve ‘‘Alternatif yok ki kardeşim’’ diye yakınabilirsin. Hem laik, demokrat tutum takınmış olur, hem de etliye sütlüye karışmadan yaşamını sürdürmeye devam edersin.

Bu açıdan bakınca, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul gazetecileriyle yaptığı toplantıda her zaman söylediklerinden farklı bir şey söylemedi demek haksızlık olur. Söyledi… ‘‘Ben buradayım, partim burada ama Türkiye’nin aydınları nerede’’ dedi.

Türkiye, aydın kesimin 12 Eylül’den bu yana görülmedik bir suskunluğuna tanıklık ediyor. 12 Eylül sonrası edebiyat üzerinden, mizah üzerinden toplumsal muhalefetini sürdürmüştü. Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluğunu yaşıyor, televizyonlarda bununla dalga geçen tek bir program bile yapılamıyor demem yeterli herhalde. 12 Eylül’ün askeri yönetimine yapılan usta muhalefetinin hiçbir örneği yok bugün.

Bunun başlıca nedeni AKP ile başlayan zenginlik dönemi. Türkiye zenginleşti, AKP kadroları ve yakın iş çevreleri bu zenginlikten paylarını yolsuzluk üzerinden aldı, toplumun kanaat önderleri olması gereken kesim gazete yazarlığı, televizyon yorumculuğu, danışmanlık ücreti, yurtdışı geziler üzerinden.

Daren Acemoğlu’nun toplumlar üzerinden anlattığı öykünün benzeri Türkiye’nin aydınları üzerinden yaşanıyor. Kemalist sistem, kapalı modeliyle sadece sermaye gruplarının gelişimini engellemiyordu, aydınların gelişimini de, dünyaya açılımını da engelliyordu.

Bu model, lise öğretmenin hallicesi profesörler, 2 yılda bir yurtdışı geziyi bir ayrıcalık olarak gören bir seçkinler sınıfı yarattı. Bu, dar ve rejime sıkı sıkıya bağlı bir kadroydu.

AKP, daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan entellektüel kesimin bastırılmış bu açlığını doğru okudu, çünkü kendi de farklı bir kültürden de olsa bastırılmış bir kesimden geliyordu.

Erdoğan 2 şeyi tesbit etti, entellektüel diye anılan kesimin iyi yaşama, gezme ve tüketme arzusu ile bunları kaybetme korkusunu. Kanaat önderlerinin çoğunu satın aldı, buna ihtiyaç duymayanları ise ana akım medyadan sürdü. Ayda bin dolar maaşa çalışan insanlara 10 bin dolarlara varan gelirler, parayla satın alamayacakları bir yaşam tarzı sundu. Geziler, 5 yıldızlı otellerde konaklamalar, lüks lokantalarda yemekler…

Sadece medya patronlarını susturmadı, kanaat önderlerini de sessizleştirdi..

Buna boyun eğmeyen tek kesim Cemaat oldu..

12 Eylül öncesinin komünistlerine benziyor Cemaat mensupları, doğru veya yanlış inancından taviz vermiyor. Kendi kuşağının en parlak isimlerinden biri olan Sinan Cemgil gibi eline silah alıp dağa çıkmıyor belki ama sesini yükseltiyor, dikleniyor.

Sinan Cemgil, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Marx’a inanıyordu; Cemaat mensupları Hz. Muhammed’e, Said-i Nursi’ye, Fethullah Gülen’e inanıyor.

Bu inançla, iyi eğitimli gençler Afrika’nın en ücra köşelerinden Asya’yanın en uzak noktalarına kadar her köşeye gidiyor, aldığı maaşın yarısını yeniden Hizmet’e bağışlıyor.

Gençlik yıllarında okuduğum Çin Devrimi’ni anlatan, hafızam beni yanıltmıyorsa Kızıl Kayalar isimli bir roman vardı. Orada, bir fabrikada direnişi örgütleyen devrimci genç, patronun mükellef sofrasına çağrıldığında, masayı görünce ‘‘Ama burada tüm işçiler için yer yok’’ diyerek daveti terk ederdi. Cemaat mensupları da AKP’ye ‘‘Bu masada bütün müslümanlar için yer yok’’ diyor.

Erdoğan, satın alamıyor, sindiremiyor, sadece savaş açıyor. Orta vadede bakınca savaşın kazananı olmasa da, kaybedeni net görünüyor. Ayrıca savaş Cemaat saflarının daha da sıklaşmasına, direnişin daha da güçlenmesine yol açıyor. Güçlü ve tabanı olan bir inanç hareketiyle başa çıkmak zordur. Bu 10 yıl önce AKP tarafından temsil edilen Milli Görüş’tü, bugün Cemaat. Cemaat’ten duyulan korku aslında devlet içinde örgütlenmesi, hiyerarşiye bağlılığından değil, inancından. Yoksa, devlet içinde MHP’nin tamamen hiyerarşiye dayanması daha az mı etkiliydi. Polisten Milli Eğitime tüm kadrolar MHP’nin elinde değil miydi?

Şimdi toplumsal muhafazakar kesime en büyük muhalefeti onlar temsil ediyor. En çok onlar savaşıyor, en çok onlar hırpalanıyor.

Ama toplumun seküler kesimleri sessiz. Sessiz olmanın ötesinde ‘‘Aman düzenim bozulmasın, dolar artmasın’’ derdinde. İnternet yasası inanılmaz bir sansür rejimi getiriyor, kimseden ses çıkmıyor. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bizzat Erdoğan’a bağlanıyor,  yine yaprak kımıldamıyor.

Kılıçdaroğlu’nun üniversitelere, gazetecilere, sendikalara, kanaat önderlerine sitemi bu yüzdendi. Bu bir bakıma demokraiye sahip çıkma çağrısıydı.

Ancak kanaat önderlerinin öneminin azalmaya başladığı bir devire girdik. Twitter sayesinde akıllı telefonu, bilgisayarı olan herkes birer kanaat önderi. Ayda binlerce dolar maaşları, güzel gezileri yok belki ama buna karşılık kaybedecek bir şeyleri de yok. Kılıçdaroğlu biraz bu gerçeği de görmeli.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums