- 29.12.2013 00:00
Ali Ağaoğlu’nun ortalığa saçılan telefon dinlemelerine göre Bakırköy’deki proje 63 kattan 70 kata bizzat Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla çıkarılmış. Sırf o mu, Erdoğan Bayraktar’a göre Şehircilik Bakanlığı’nın gerçekleştirdiği tüm işlemlerinin talimatı ondan gelmiş.
Zaman gazetesinin dünkü nüshasında yer alan iddialara göre istifa eden İçişleri Bakanı 5 milyon dolara Rıza Sarraf’ın 7 sülalesine Türk vatandaşlığı vermiş, 3 milyon dolara rahatsız eden emniyet müdürünü sürmüş.
Yine iddialara göre Ekonomi Bakanı aynı Rıza Sarraf’tan 700 bin liralık saat, İran’la altın ticaretinden elde ettiği kazancın önemli bir kısmını almış. Savcılık fezlekekelerinde öne sürülen rakamın 100 milyon Euro’yu geçtiği iddia ediliyor.
Özetle, bakanlık levhalarındaki T.C’lerin çıkması demokratik açılımla ilgili değilmiş, ticari durumla ilgiliymiş.
Gazeteler yazamıyor diye gittim baktım, Etiler’de inşaat yapan müteahhitlerle görüştüm. Tartışılan Polis Okulu arazisi İçişleri Bakanlığı A.Ş ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasında imzalanan bir protokolle belediyeye devredilmiş. Belediye düzenlediği yeni imar planında alışveriş merkezi, rezidans, restoran, mağaza, otel yapımına izin vermiş.
Okul dediğimiz 32 dönümlük (yani 32 bin metrekare) bir kampüs ve Akmerkez’in tam arka sokağında. Yeni yapılan metroya yürüme mesafesi ve büyük olasılıkla metro bağlantısı olacak.
Savcılığın engellenen operasyonuna dayanak yapılan ve gazetelere sızan soruşturma/ihbar dosyasındaki yazılanlar doğru ise, herkesin gözünün olduğu, metrekaresine bugünkü koşullarda 30 bin dolar değer biçilen (yani toplamı 900 milyon dolar) arazi, sessiz sedasız bir şirkete 460 milyon dolara satılmış. Türkçesi, alıcı şirkete daha satış işleminde 500 milyon dolar kazandırılmış. Bu rakam doğru ise, adamlar yarın o fiyata devredip ceplerinde 500 milyon dolarla çıkabilirler işten, ama inşaat daha kârlı. Çünkü piyasada buraya metrekaresi asgari 10 bin dolardan 150 ile 200 bin metrekare inşaat yapılacağından söz ediliyor. Yani 1-1,5 milyar dolar arası bir kazançtan söz ediyoruz.
İlker Başbuğ bile olsa çıkıp ‘‘Boru değil, 1.5 milyar dolar’’ derdi herhalde!
İddialar doğruysa, kısa günün kârı böyle bir şey olsa gerek.
Adli Kolluk Yönetmeliği'nin Ceza Muhakemeleri Kanunu’na aykırılığı bilinerek alelacele değiştirilmesi, yönetmeliğin iptalini isteyen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na hakaret yağdırılması bundan olmalı.
Çuvala sığmayan bir minare var.
Yargıya fiili darbe yapan, mahkeme kararlarının polis eliyle uygulanmasına engel olan, savcıları devre dışı bıraktıran iktidar ve sözcüleri, dikkat ederseniz, soruşturma konusu iddialara hiç değinmiyorlar.
Avrupa Birliği standartı diye atıp tutanlar, Avrupa ile ilişkilerin askıya alınmasına yol açacak adımları atmaktan çekinmiyorlar.
Ne olduğu belirsiz kavramların, komplo teorilerinin arkasına sığınıp duruyorlar.
Hukuka, devletin kurumlarına saygı duymayan bir anlayış Türkiye’yi hızla bir uçurumun kenarına sürüklüyor.
Doların 2.2 liraya, Euro’nun 3 liraya geldiği, faizin yüzde 10 olduğu bir tablo soruşturma dosyalarının sonucu değildir. Yargıya doğrudan müdahale etmenin, yeni yolsuzluk soruşturmalarını önlemeye çalışmanın yarattığı kaosun sonucudur.
Türkiye yasaların askıya alındığı, yargının fiilen devre dışı bırakıldığı Afrika devletlerine benzetildi. Polisin, jandarmanın yargı kararlarını uygulamadığı, dosyadan el çektirilen savcının ifadesiyle zanlıların kaçmasına, delillerin karartılmasına göz yumduğu ortaya çıktı.
Bunun adı artık demokratik hukuk devleti olamaz. Olsa olsa AKP Anonim Şirketi olur.
Yorum Yap