- 24.12.2013 00:00
Başbakan Erdoğan, ‘‘Hedef Halk Bankası’nı batırmak’’ diyor, banka yönetin kurulu açıklama yapıyor ve banka tüzel kişiliğine yönelik bir soruşturma olmadığını açıklıyor. Başbakan inatla genel müdürün evinde bulunan 4,5 milyon doları görmezden geliyor, yetmezmiş gibi destekçisinden de bu görüntülere inanmamasını istiyor.
Erdoğan, ‘‘Amerika en büyük müteffikimiz’’ sözlerinin tükürüğü kurumadan ‘‘Halk Bankası’nı batırma kararı Amerika’da alındı’’ açıklaması yapıyor, Amerikan Elçisi’ni, Türkiye’den kovmakla tehdit ediyor.
Gezi olayları ve Mısır’daki darbenin arkasında İsrail var diyor, son krizde İsrail yönetiminin parmağına işaret ediyor, sonra İsrail’e ekip gönderip Mavi Marmara’da ailelere ödenecek tazminatı düşürmenin pazarlığını yapıyor, arayı düzeltmeye çalışıyor.
İçişleri Bakanı’nın altın kaçakçısı bir Azeri ile kendi emniyet müdürünü sürmek için 3 milyon dolardan başlayan rüşvet pazarlığına girişmesi gibi ayıp ve inanılmaz bir olayı yok saymamızı bekliyor.
‘‘Allah’ın ipine sarılın’’ diyenlerin, doymak bilmez bir hırsla euro ve dolar ipine sarıldıkları ortaya çıktıkça panikleri artıyor, yalanları daha tutarsız hale geliyor. Her güne uygun yeni yalanlar ortaya atılıyor.
Suriye’ye silah sattığınız ortaya çıkıyor, Savunma Bakanı’nız çıkıyor ‘‘Sportif amaçlı silah sattık’’ diyebiliyor. Savaşın ortasında spor yapan bir ülke oluyor Suriye…
Gezi’de de böyle olmamış mıydı?
Önce “Camide içki içildi’’ yalanı atıldı, ardından ‘‘Camiye ayakkabıyla girildi’’ denildi. Ardından “Kabataş’ta türbanlı kadın ve bebeği saldırıya uğradı’’ iftirası geldi. Tamamen Gezi protestocularını karalamak amacıyla ortaya atılmış kaba saba bir yalandı ve unutturuldu. Saldırıya uğradığını iddia eden kadının AK Partili bir belediye başkanının gelini olmasının üstü örtüldü.
Polisin polisi takip ettiği, savcıların polisleri bilgi sızdırdıkları için ifadeye çağırdığı bir dönemden geçiyoruz.
Kuyrukları sıkışanlar canlarını kurtarmak için yakın dönemi alt üst eden tüm davaların şaibeli olduğu noktasına geliyorlar. Daha vahimi, bu davaların şaibeli olduğunu bildiklerini ama işlerine öyle geldiği için sustuklarını itiraf ediyorlar.
Türkiye uluslararası arenada alay konusu haline geliyor.
Sağlık Bakanlığı ihalesindeki rüşvet için kahvehane köşelerinde yapılan pazarlıkların videosu görüntüsü düşüyor, sahte seks kasetleri için kıyameti koparanların bir anda dili tutuluyor.112’yi arayan vatandaş sağlık hizmeti mi alacak, rüşvet ödemek zorunda mı kalacak emin olamaz hale geliyor.
Ellerinde paralarla yakalanmış bakanlar, hiç yüzleri kızarmadan insan içine çıkıp sağı solu tehdit edebiliyor.
Bu arada borsa kafa üstü çakılıyor, döviz hızla yükselmeye devam ediyor. Dış borcu rekor kırmış bir ülke için dolardaki her artış, borçlu kurumlar üzerindeki baskıyı daha da artırıyor.
Büyümenizi kredi ile zenginliğinizi rüşvetle sağlayarak demokrasi olamazsınız.
10 yılın sonunda Türkiye’yi getirdiğiniz nokta 2000 yılının duble yollu modelidir.
Yalan-dolan üzerine kurduğunuz düzen çatırdamaya başlayınca çareyi polisi kontrolda, yargıyı etkisizleştirmekte buluyorsunuz.
Tetikçilerden kurtulduk diye sevindiğimiz medyayı yeniden tetikçi cenneti haline getirdiniz. Türkiye’nin içinde durumunu tarif etmeye fıkrayla devam edelim…
‘‘Adam namuslu memur, karısı çok genç ve güzelmiş. Orta halli devam eden yaşamları bir anda değişmiş. Karısı bir gün lüks bir arabayla çıkıp gelmiş, kocası ‘nereden?’ diye sorunca ‘piyangodan çıktı’ cevabını vermiş. Ardından mücevherler, kürk, pahalı saatler gelmeye başlamış. Kadın, kocasının her kaynğı ne sorusuna, piyangodan çıktı cevabı veriyormuş.
Bir akşam eve yorgunca gelen kadın, kocasından küveti hazırlamasını istemiş. Koca olur demiş. Biraz sonra banyoya giden kadın, küvette bir parmak su görünce şaşırmış, ‘Bu nasıl küvet’ diye sormuş. Kocası, ‘Piyango biletin ıslanıp bozulmasın istedim karıcığım’ cevabını vermiş…’’
Sizin bilet çoktan ıslandı ne yazık ki. Artık amorti bile çıkmaz!
http://t24.com.tr/yazi/bunlar-cennetlik-ise-ben-cehenneme-talibim/8118
Yorum Yap