- 2.04.2014 00:00
Türkiye, Yerel Seçim’ini büyük bir gerilim, sert tartışmalar içinde ve üstelik bir “genel seçim” havasında gerçekleştirdi. “Yolsuzluklar” ve “Paralel Devlet” söylemleri tüm seçim kampanyalarının asıl tartışma konuları oldu. Başbakanın gece geç saatlerde yaptığı “balkon” konuşmasından yola çıkacak olursak, siyasetin daha da sertleşeceğini söyleyebiliriz. Sert tartışma zeminindeki gündemi, ağustos ayında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri ve olası bir erken seçim belirleyecektir.
Öte yandan, 2014 yerel seçimleri ile birlikte bazı ilkleri de yaşadık.
İlklerden biri, seçimlerin on yıl aradan sonra silahlı çatışmaların olmadığı bir ortamda gerçekleşmiş olduğu gerçeğidir. Bunda elbette, Abdullah Öcalan’ın, son Newroz kutlamalarında verdiği mesajın büyük rolü vardır.” Silahlı güçlerin” geri planda olduğu, “siyasi partilerin” öne çıktığı bir ortam yaşadık. Bu bakımdan Barış ve Demokrasi Partisi(BDP)’nin alacağı oy, iki kat daha önemliydi. Kürt halkının ve siyasi örgütlerinin “yasal siyasete” olan inancının pekişmesi ve çözüm sürecini doğrudan etkilemesi bakımından, seçim sonuçları çok daha fazla önem kazanmıştı.
Sonunda BDP(+HDP) önceki yerel seçimlere oranla oyunu arttırmış ve ağırlığını daha da hissettirmiştir.
Halkın Emek Partisi(HEP) ile başlayan yasal siyasi çizgi tüm engellere rağmen günümüze kadar geldi. Bu gün BDP olarak yoluna devam etmektedir. Meşakkatli, zor bir süreç yaşadılar. Ancak ayakta kaldılar, güçlendiler. Peki, bu nasıl oldu?
Bunu ancak geniş bir kitlenin çözüme ve barışa dair inancı ile izah edebiliriz. Parti kapatmalar ve baskılar karşısında, Kürt halkı yasal siyasete ilgi duymuş, seçimlere şu veya bu şekilde aktif olarak katılmıştır. Faili meçhul cinayetlerin en çok görüldüğü, o en karanlık zamanlarda dahi, Kürtler “demokratik siyasetin” ipine sarılmaktan vazgeçmemişlerdir. Bu güne, zorluklar yaşayarak, büyük bir sabır örneği göstererek geldiler.
Acı çektiler, zulme maruz kaldılar, cezaevlerinde yattılar…
Ölüm korkusu yaşadılar. Fakat parti faaliyetlerine katılmaktan, siyasi çalışmalar yapmaktan, destekledikleri partilere oy vermekten geri durmadılar.
Çünkü insanlar Kürt sorununun barışçı biçimde çözülebileceğine inandılar.
Hükümetin, “çözüm yolunda” işi ağırdan almasını eleştirdiler, tepki gösterdiler.
Ancak, bunu bir savaş sebebe olarak görmediler.
Buradan hareketle, aylardır bazı çevrelerin, “hükümetin, Kürt siyasetini rehin aldığı” yönündeki suçlamaları yüzbinlerce insanın emeğine bir saygısızlık olarak görmekteyim.
Bu seçimler çözüme dair inancı pekiştirmiştir.
Seçim sonuçları Kürtlerin artık savaş istemediklerinin en somut göstergesidir.
Kürtler savaş yerine barışı, çözümsüzlük yerine çözümü tercih etmiştir.
Artık “Kürt barışına” dünden daha yakın bir yerdeyiz.
Yerel seçim sonuçları, BDP’nin siyasetteki ağırlığını arttırdığı gibi, sorumluluğunu da hatırlatmıştır.
BDP, bu gücüyle çoğulculuğu esas alan bir yaklaşımla, barış ve çözüm sürecinin başarıya ulaşmasına ve aynı zamanda Türkiye’nin hak ettiği demokratik standartlara kavuşmasına eskisinden çok daha fazla etkide bulunabilir, bulunmalıdır.
Geçen gün bir kokteylde Nilüfer Akbal ile karşılaştım.
Bana, yeni albümünü(Klasiken Kurdi) alıp almadığımı sordu. Almamıştım. Utandım, mahcup oldum. İlk fırsatta alıp dinleyeceğimi söyledim. Aldım, dinledim ve çok beğendim. Tüm içtenliğimle albümü alıp dinlemenizi tavsiye ediyorum.
Yorum Yap