Bayramı da zehir ettiniz ya!

  • 28.09.2015 00:00

 El öpülür bayramlarda. Dua alınır. Sarmaş dolaş olur insanlar. Barış ve huzur dolar gönüllere.

Küsler barıştırılır, yürekler birlik-dirlik içinde kenetlenir. Heyhat! Bu bayram huzur dolmadı hanelere, sevgi ele geçiremedi sokakları, saygı herkesi hizaya getiremedi. Sevinçlerimizin, tebessümlerimizin siluetinde hep hüzün vardı. Buruktu bayram; çoktan beri olduğu gibi…

Şehit haberlerinin akabinde geldi bayram. Anaların feryadı kulaklarımızda çınlıyordu hâlâ. En güzel çağında toprağa düşmüştü fidanlarımız. Bir de apaçık yapılan zulümler! Teröristler memleketi cayır cayır yakarken polislerin kreş basmaya sevk edilmesi. Çeşit çeşit “terör örgütü” kanlı eylemleriyle meydan okurken masum insanlar üzerinde “terör” baskısı kuruldu. Ve derin bir sessizlik. “Aman bana dokunmasın da” nevinde idare-i kelam etmeler.

Belki de bayram huzurunu toplumca hak etmiyoruz. Bu kadar bencil, bu kadar menfaatçi yaklaşınca hadiselere ve paçayı kurtarabilmek için zalimlerin ayaklarına bu kadar kapanınca, topyekûn bir bayram iklimi oluşamaz ki!

Bayram, daha çok sevgi için, daha çok saygı için, daha çok yakınlaşmamız için. Ama nasıl yakınlaşacağız ki! Zulme zulüm diyemedikten sonra! Bunca hatanın sorumlularını bilip masanın altından çıkamadıktan sonra! İflas eden ütopik politikaların ülkemizi ve etrafımızı yangın yerine çevirdiğini kare kare seyredip hakperestçe iki kelam edemedikten sonra!

Ne diyeyim; bayramları da zehir ettiniz ya!

Helal olsun(!) sizlere.

Kimi insanları suçsuz yere hapse attınız. Zindanları Medrese-i Yusufiye sayan o asil insanlar bunu umursamayabilir, başlarına gelen musibeti kaderin bir cilvesi Cenab-ı Rabbül âleminin bir imtihanı olarak görebilir. Ya onların acılı eşleri, buruk yavruları, gözü yaşlı sevenleri! Âh aldınız hemşerim, âh aldınız ve o âh ile iflâh olmazsınız!

Ne çabuk unutmuşsunuz zulüm çağlarını. Çoktan silinmiş yâdınızdan en kadim gerçek: Zulüm varsa hicret de vardır. Bakıyorum da hicret etmek zorunda kalanların üzerinde tepiniyorsunuz çılgınca. Mantığınıza göre terk-i diyar yapan herkes korkak. Haşa! İnsanlık tarihi, hususen de İslam tarihi, tezinizi başınıza çalıyor. Kavmini terk etmek zorunda bırakılan, vatanından gözyaşları içinde ayrılmak zorunda kalanların listesi, mazlumların başını şefkatle okşarken zalimlerin suratına tokatlar aşketmekte. Mazi ile bağlarını büsbütün koparmış kibirli duruşunuza göre Ashab-ı Kehf'in saklandığı mağara da Resulullah'ın Sevr'in zirvesinde sığındığı o daracık mekân da, haşa ve kella, cesaret azlığını işaretliyor. Hayır! Yanılıyorsunuz! O sığınılan mekânlar zulmü simgeler sadece. Bir de mazlumların esbab planında verdiği mücahede ve onu çepeçevre kuşatan siyaneti, inayeti sembolize eder…

Adalet kavramını tastamam yerine oturtan büyük mütefekkir ne diyordu: “Bir gemide dokuz masum, bir cani bulunsa, o cani sebebiyle o gemi batırılamaz. Hatta o gemide dokuz cani, bir masum bulunsa dahi, o tek masumun hakkı için o gemi batırılamaz. Batırılsa zulmedilmiş olur.” Ey zalimler! Siz öyle bir gemiyi topyekûn hedef aldınız ki 100 insanın içinde belki bir suçlu var, belki de yok. Birilerine kızıp, koca bir kitleye topyekûn savaş açmak insani de değil, İslami de.

İnsani değil; bir topluluğa topluca hedef aldığınızda ve onlarla ilgili yalan, iftira, çarpıtma yapıp zulmettiğinizde evrensel hukuka göre ayrımcılık ve nefret suçunu işlemiş olursunuz. İslam'da ise hükümle ayetle sabit: “Kimse, bir başkasının suç (ve günah) yükünü çekmez ve onunla yargılanmaz”. (Necm, 38)

Suçüstü yakalanan hırsız, arsız, terörist vs. elini kolunu sallayıp dolaşırken, sen masum insanlar ile ilgili suç üretiyorsan dünyanı da mahvettin, ahiretini de. Ya tövbe eder, adalete, hakkaniyete, hukuka dönersin; ya da zulmünde boğulur yüzlerce sene lanetle yâd edilirsin. Ve bayram(lar) gelmez olur bu ülkeye. Kin ve kibir yüzünden iç kargaşa durmuyor bu ülkede maalesef. Birlik ve beraberlik duygusu gönüllerimize misafir olamıyor. Tepeden yapılan kutuplaştırma bayramlarımızı zehir etti, ediyor. Ailelerin içine, komşuların arasına fitne girdi…

İş sana kalıyor ey ehl-i vicdan! Siyasetin değersiz hesaplarını ayaklar altına almadıkça, günlük menfaatleri elinin tersiyle itmedikçe zulüm yayılacak, herkesin boğazına yapışacak. Demokrasi ve insan haklarını hayatının bir parçası haline getirmiş insanların nefes borusuna yapışmak kimin haddine!..

Bu zulüm size yapılsaydı...

Ey onlarca yıldır mazlumiyet ve mağduriyetlerini dilden düşürmeyenler!

Ey öteden beri statükonun halkı kaba kuvvetle sindirdiğini söyleyenler!

Ey her fırsatta devletin vatandaşı ezmek için bahane uydurduğunu iddia edenler!

Ey en keskin cümlelerle her daim inanç ve hizmet tarzlarına baskı yapıldığından dem vuranlar!

Ey canhıraş bir eda ile her zaman mal ve can güvenliğinden mahrum olduğunu dile getirenler!

Ey uzun bir dönem içinde bütün iktidarların kanun-nizam dinlemeden insanlar üzerinde baskı kurduğuna inananlar!

Ey bir dönem yakaladığı her fırsatta devlet denen aygıtın kötü kullanılarak insanların inancına müdahale ettiğini savunanlar!

Son birkaç yıldır yaşanan zulümlere bakın. Daha düne kadar müşteki olduğunuz ne varsa hepsini, üstelik daha kaba sabasını, siz yapıyorsunuz! Okul basmalar, dershane kapatmalar, işadamlarının mallarına çökmeler, sermayeyi inanca göre gruplandırıp muhalif gördüğünüzü cezalandırmalar, minnacık çocuklara ve onların ebeveynlerine gözdağı vererek operasyonlar yapmalar, sistemi eleştiren basına her türlü zulmü reva görmeler, ‘karşıt' gördüğünüz kitleler hakkında her türlü yalana, iftiraya, karalamaya cevaz vermeler, hoşlanmadığınız kimseler ve kitleler ile ilgili en aşağılık tehdit ve şantajlarda bulunmalar…

Daha sayayım mı? Ne farkınız kaldı eski muktedirlerden? Kibirse kibir, zulümse zulüm, gaddarlıksa gaddarlık, mekkarlıksa mekkarlık… Madem iktidar koltuğuna oturduğunuzda siz de yönettiğiniz sistemi bir canavara çevirecektiniz, Allah aşkına, neden masum kitlelere haktan, adaletten, eşitlikten bahsettiniz!

Belki de ne kadar zalimleştiğinizin farkında değilsiniz. Anlıyorum; hiçbir zalim, kendine zalim demez. Zalim kitleler de öyle! Ancak sen onu bir de mazluma sor. Onun iniltiler içinde yükselen feryadını duymaya çalış ve sor kendine şu çetin soruyu: Bugün bizim yaptıklarımızı birileri bize yapsaydı, ne hissederdik? Bu sorunun cevabı insan olmanın/kalmanın yegane ölçüsüdür; gerisi üç beş günlük iktidar için uydurulmuş fasa fisodur…

Yargı, 12 Eylül'ün de gerisine düştü

12 Eylül 1980 darbesi ile ilgili bir manzara gözümün önünden hiç gitmez. Müsaadenizle özetleyeyim o tabloyu: Kışlada onlarca insan tutuluyor ve gece boyunca işkence yapılıyordu. Yanılmıyorsam 12. gün, Güven Yüzbaşı diye bir yetkili kışlaya geldi. İşkenceye maruz kalan gençlerin halini görünce gözleri yaşardı. Yanındaki askere dönerek, “O Hüseyin (Üsteğmen) bir daha buradan birini gece sorgularsa hepinizin askerliğini yakarım.” dedi. Bir üstüne de bilgi verdi. Ya sonra?

Pek çok insana “serbestsiniz” dediler, gönderdiler. Geride kalanlar endişe ile bekleşmekteydi. Sonra onlara bir haber iletildi ve dendi ki “adliyeye sevk edildiniz”. İşte o anı asla unutamam… İnsanlar sevinçle birbirine sarıldı. Öyle ya; mahkemeye çıkacak, savcılara ifade verecek, savunma haklarını kullanacak, hâkimlerden adalet talep edeceklerdi. Sevinç vardı; adliyeye sevk edilmenin sevinci…

Vakıa o dönemde de çok haksız kararlar verildi, gencecik çocuklar (sağcı/solcu) ölüme yollandı, hapislerde çürütüldü. Ama yine de hakimlere, savcılara, belli bir oranda güven vardı. Nitekim hakimler ceberut diktanın hoşuna gitmeyen yüzlerce karara imza attı. Hiçbiri de kararından dolayı tutuklanmadı, hapislerde süründürülmedi…

Peki şimdi?

“Taşları döşeyeceğiz” diye kurulan mahkemeler ‘cadı avı'nın bir parçası haline gelmiş gibi görünüyor. Ve her hadise yargıya duyulan güveni temelden çatırdatıyor. ‘Yukardan gelen talimat'la insanların gözaltına alındığı ve tutuklandığına dair fotoğraf, her yeni hadiseyle biraz daha netleşti. Son olarak Gültekin Avcı'nın tutuklanma serencamesi ve o minvalde ortaya konan hukuksuzluk, hukuk tarihimizde önemli bir yer tutacak. Yedi makaleden terör örgütü çıkarmayı başaranlar, evrensel hukuku da anayasamızı da askıya almaktadır. Dokuz ayda anca yazılan Tahşiye iddianamesi tam bir felaket. Tarihi bir fiyasko. İddialar mesnetsiz, suçlamalar absürt. Hal böyle olunca sormadan edemiyorsunuz: Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca başta olmak üzere insanlar niçin 9 aydır tutuklu? Bir dizi senaryosundan bu kadar zoraki yorumlar yapılması ve bunun iddianame diye sunulması gerçekten düşündürücü. Gözaltı, tutuklama, hapse atma işlemi kanunlara göre mi yapılıyor, yoksa birilerinin keyfi talepleri yargıya dayatmaya mı dönüşmüş?

12 Eylül'de adliyeye sevk edildiği için sevinen insanlar, kör-topal işleyen bir adalet mekanizmasının varlığına inanıyordu. Bugün o karanlık darbe döneminin bile gerisine düşüldü. Ve yazık oldu Türkiye'ye. Her şeye rağmen unutmamak gerekiyor ki, bu ülke bir gün mutlaka normalize olacak, hukuk geri dönecek…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums