Şehitlerin Âhı

  • 10.08.2015 00:00

 Şehit evlerinden feryatlar yükseliyor. Ve isyan dolu âh u efgân bu ülkeyi yönetmekle sorumlu kişilere karşı öfkeye dönüşüyor.  Bugün şehit evlerinden yükselen benzer tepkilerin sebeplerini çok iyi analiz etmek şart. Halkın kuşkusu çok açık: 7 Haziran öncesi terör durmuştu da AK Parti'nin 10 puan kayıpla bitirdiği seçim sonrası şiddet neden bir anda patladı? IŞİD belası ile başlayıp PKK eylemleriyle hunhar bir seyirde takip eden tedhiş olayları ile önümüzdeki seçim için bir siyaset mühendisliği mi yapılıyor?

23 Temmuz. Şanlıurfa. Şehit Okan Acar'ın annesi: “Eli kırılasıcalar oğlumu şehit ettiler. Sevinmesinler, onların da sonu gelecek. Devlet büyüklüğünü gösterip oğlumun katilini bulsun.”

24 Temmuz. Zonguldak. Şehit Tansu Aydın'ın cenazesindeki bir yakını feryat ediyor: “Ağabeyimi bana geri verin. Daha kaç tane polis şehit olacak? Yeter artık. Bakanların çocukları sağ olsun, Tansu sen kimsin ki...”

25 Temmuz. Kırşehir. Şehit Feyyaz Yumuşak'ın öfkeli amcası İsmail Bey, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu'na şu ağır cümlelerle sitem ediyor: “Polisini koruyamayan bir devlet, vatandaşını nasıl koruyacak?”

27 Temmuz. Yozgat. Şehit Mehmet Koçak'ın kederli eşi Dilek Hanım, İçişleri Bakanı Sebahattin Öztürk'ü ağır sözlerle sorguluyor. Sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Yozgat'a gelip taziyede bulununca eşinin çocuklarına hasret gittiğini anlatıyor ve milletin hafızasından çıkmayacak ağır bir cümle sarf ediyor: “Cumhurbaşkanı altın kaşıklarda yemek yerken benim kocam 5 gündür evine gelmedi, çocuklarına hasret gitti. Nasıl bir çözüm süreci?..”

28 Temmuz. Amasya. Şehit Jandarma Binbaşı Arslan Kulaksız'ın cenaze töreninde vatandaş isyan etti: “Dolmabahçe'de fotoğraf çektirenler utansın. Siz utanmayın. Hepinizin arkasındayız. Hepiniz için bu canımız feda olsun. Ama Dolmabahçe'de fotoğraf çektirenler utansın. Allah belasını versin hepsinin de...”

30 Temmuz. Manisa. Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde teröristlerce şehit edilen polis memuru Mehmet Uyar'ın dayısı Şefik Gürdoğan, “Devlet yöneticileri kendi çocuklarını da göndersinler de evlat acısı neymiş görsünler.” diyerek tepkisini dile getirdi.

31 Temmuz. Ankara. Şırnak'taki saldırıda şehit olan 3 askerden Piyade Er Hamza Yıldırım, son yolculuğuna Ankara'da uğurlandı. Cenazede şehidin yakını kadınlar Başbakan Ahmet Davutoğlu'na ‘‘Artık yeter, yapamıyorsanız bırakın!'' diye bağırdı. Hamza Yıldırım'ın babası Haşim Yıldırım, “Gencecik bir çocuktan ne istiyorlar? Ama yeter artık!  Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı da duysun sesimizi, artık ne yapacaklarsa yapsınlar.” dedi.

2 Ağustos. Antalya. Mardin Midyat'taki mayın patlamasında şehit olan Jandarma Er Barış Akkabak'ın cenazesinde şehidin çocukluk arkadaşı olduğunu söyleyen kalabalık içindeki bir kişinin “Hep mi garibanlar ağlayacak?” diye bağırdığı duyuldu.

4 Ağustos. Denizli. Şırnak'ta şehit edilen piyade er Ömer Kağan Kandemir'in babası Ergün Kandemir, çözüm süreciyle ‘analar ağlamasın' denilerek teröristlerin güçlendiğini ifade ediyor ve ekliyor: “Çözüm sürecinde demek ki çok güçlenmişler. Süreç onların süreci oldu. Çözüm varsa buyursunlar benim oğlumu geri getirsinler.”

4 Ağustos. Manisa. Şehit Astsubay İsmail Yavuz'un amcası Halil Yavuz yanık yüreğine su serpmek istercesine haykırdı: “Menfaat için garibanları kurban seçiyorlar. Hükümet kurulmasın, seçime gidilsin istiyorlar. Ülkeyi, ‘Hükümeti kurmadınız, bu şehitler böyle oldu.' denecek hale getiriyorlar. Bizim politikayla işimiz yok. Biz yandık, başka anneler, babalar yanmasın. Lanet olsun bu teröre. ‘Sıfır sorun' dediler, her tarafı perişan ettiler. Sınırlarımız delik deşik. Terör mü geliyor, PKK'lı mı geliyor, ne geliyor bilen yok. Hakkımız haram olsun. Şehitlerin hepsi de gariban çocuğu. Onların çocukları askere gidiyor mu?”

5 Ağustos. Van. Tören sırasında şehidin dayısı İzzettin Şenli ağlayarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a “Başkan olamadığı için bunları yapıyor. Bilal'i askere göndersin, oğluna gemicikler almasın.” diye bağırdı.

6 Ağustos. İzmir. Şehidin annesi Maile Pektaş şöyle seslendi: “Ben bu acıyı nasıl kaldıracağım. 9 günü vardı oğlumun gelmesine. Ben de Kürt'üm analar ağlıyor. Yazık, günah.”

Daha fazla örneğe gerek var mı? Yüreği yanıyor herkesin. Şehit evlerinden feryatlar yükseliyor. Ve isyan dolu âh u efgân bu ülkeyi yönetmekle sorumlu kişilere karşı öfkeye dönüşüyor.  Öfke bakanlara, Başbakan'a ve hassaten Cumhurbaşkanı Erdoğan'a. Bugün şehit evlerinden yükselen benzer tepkilerin sebeplerini çok iyi analiz etmek şart. Halkın kuşkusu çok açık: 7 Haziran öncesi terör durmuştu da AK Parti'nin 10 puan kayıpla bitirdiği seçim sonrası şiddet neden bir anda patladı? Çözüm süreci ile vaat edilen hiçbir söz yerine getirilmediği gibi bu süre zarfında terörün güçlendiğini şimdi iktidar sahipleri de açıkça itiraf etmiyor mu? IŞİD belası ile başlayıp PKK eylemleriyle hunhar bir seyirde takip eden tedhiş olayları ile önümüzdeki seçim için bir siyaset mühendisliği mi yapılıyor?

Can alıcı sorular uzayıp gidiyor ve iktidarın eski derin metotlara boyun eğdiğine dair kuşkular artıyor. O kadar ki artık çocuklarını askere gönderen aileler biriken bu öfke ve çaresizliklerini “Erdoğan Bilal'i askere gönder” sloganıyla duyurmaya çalışıyor. Normal şartlarda bu sloganın bir manası yok; ancak seçim sonrası yükselen terörün faturasını vatandaş Erdoğan'a ve onun güvenlik bürokratlarına kesiyor. Seçim sonrası çözüm söylemlerinin tersine çevrilmesi, masanın iktidar sahipleri tarafından devrilmesi vs. bu imajın oluşmasına neden oldu. Seçimde ortaya çıkan milli iradenin yok sayılıp koalisyon ihtimalinin Saray merkezli çalışmalarla baştan sabote edilmesi de işin cabası.

Şimdi şehit anaları, babaları, yakınları gözyaşı döküp intizar ediyor. O anaların feryadı şehitlerin âhıdır ve bu âhı alanlar (tıpkı diğer mazlum ve masumların âhı gibi) kolay kolay iflah olmaz. En iyisi siyaset mühendisliğinden vazgeçmek. “Öyle bir mühendislik yok” deniyorsa “iktidarı vermemek için memleketi ateşin içine atıyor” imajından sıyrılıp çıkması gerekiyor birilerinin. Tabii ki lafla değil; somut, samimi, demokratik adımlar atarak...


Düş yakasından insanların artık!

Muhbir olmak, hayatının hitamında ispiyoncu damgası yemek zor bir durum olsa gerek. Allah hiç kimseyi böyle çetin bir imtihan sonunda rezil rüsvay etmesin. Dile kolay; bir yanda yıllarca yan yana göründüğün insanların hakları hukukları ve onların sende bıraktığı vicdan azabı; diğer tarafta yaranmaya, göze girmeye çabaladığın yeni yerdeki insanlardan gördüğün istiskal. Üstelik bugün tabasbus ettiğin yeni ocağın hakkında bir zamanlar demedik söz,  yapmadık kötülük bırakmamışsın. Kim unutur ki...

Vicdanını rahatlatabilmek için mazeretler ararsın sürekli. Kendine hak verdirecek senaryolar yazarsın. Yalanlar düşmez dilinden. Tek bir arzun vardır; toplumun seni 'dönek' olarak görmemesi, hesaba çekmemesi, yalanlarını yüzüne vurmaması. Heyhat! Sana karşı yükselen istikrah duygusu senin kaçınılmaz alın yazındır. Ayrıldığın arkadaşların senin düştüğün vahim duruma acır, senin için ıstırap çeker. Yaranmaya çalıştığın yer senin bir gün kendilerini de satacağını, sağlam pabuç olmadığını; hatta şimdiki halinin bir çeşit çaşıtlık olduğunu düşünür...

Fırıldak adamlar buradayken de ölçüsüzdür, mübalağacıdır; oradayken de. Oysa mesele çok basit: seversen beraber yürürsün; hoşuna gitmeyen bir şey varsa çeker gidersin.

Sen yine de bir çıkış yolu arar, onların güven ve takdirini kazanmaya çalışır, muktedirleri memnun etmek istersin. Geçmişe dair yalan yanlış nakillerde bulunduğun yetmez; geleceğe dair (artık hiçbir bağın kalmadığı kişiler hakkında) hayal mahsulü ispiyonlarda bulunursun. Eline silah değmemiş insanların silahlı mücadele edeceğini söyleyecek kadar alçalır, denaat ve şenaat örnekleri sunarsın. Oysa karşınızdaki kişiler İslam dünyasında onlarca defa oynanan o klasik entrikayı iyi bilir. Bilir ki masum sivil hareketler sudan bahaneler uydurularak diktatörlerce "terör örgütü" ilan edilir. Bu maksada matuf çirkin olaylar sahnelenir, aşağılık itirafçılar bulunur. İslam dünyasında bin kez oynanan o çadır tiyatrosunun yalancı meddahları Türkiye'deki birikim ve donanımın bu kirli tezgâha izin vermeyeceğini anlayamaz. Ama dener. Denerken zayıf karakterli adamları, korkak şövalyeleri, şöhret budalalarını, mal mülk sevdasının altında ezilenleri yoklar. Ve beş-on zavallı bu tuzağa düşerek kendilerini mahveder, evlatlarına taşınmaz bir utanç bırakır...

Sen o mekkar kadronun gaddar köstebeği olursun ve tarihe öylece geçersin. Ne bu dünyada ne öbür âlemde çocuklarının, torunlarının yüzüne bakabilecek bir miras bırakabilirsin. Sen kendini rahatlatma adına herkese batan bir gemiden ve o sefineyi terk eden farelerin mazeretinden; hatta faziletinden (!) bahsedersin. Oysa fikrin namusuna, düşüncenin onuruna inanan herkes Ece Ayhan'ın o veciz cümlesini  hatırlar hep: "Gerçeklikte gemiler terk eder fareleri." Yani? Kervan devam eder gider maksuduna, köstebekler kalır yollarda...

Profesyonel muhbir ve müfterilere söyleyeceğim odur ki: Bir kavşağa gelindi ve sen kendini inkâr ederek yeni bir yol seçtin. Haklı olmaktan değil, güçlü olmaktan yana kullandın reyini. Tırsak halini ne kadar gizlersen gizle yazgını değiştiremeyeceksin. Muhbirlerin, müfterilerin, ispiyoncuların tarih yazdığı ya da tarihte şerefle yâd edildiği görülmüş mü? İstiğfar edip helallik dilemedikçe talihsiz halin değişmeyecek. Sen satış-pazarlamayı tercih ettin ve kendine yazık ettin. Hayırlısı olsun, uğurlar olsun; var git gideceğin yere. Ve düş artık yakasından masum insanların, düş artık...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums