Suruç ve İzmir’deki Suriyeli Çocuk

  • 25.07.2015 00:00

 Başaramadık. 32 gencin, 2 polisin katledildiği bir ortamda acılara saygı duymayı başaramadık. Evet hepimiz başaramadık. Belki de bugüne kadar aynı gemide olduğumuzun farkına varmadığımız, hatta bunu hissedemediğimiz için hepimiz başaramadık. Yaşamı, yaşatmayı birlikte konuştuğumuz bir ülkede hayatını kaybedenlerin ardından saygı duymayı birlikte başaramadığımız için bugün bu ortamın içindeyiz belki de.

Hayatını kaybedenlere saygı duymak adına bir an olsun sessiz kalmaktansa siyasi analizlerimiz daha ağır bastı. Kimisi daha bomba patlamadan fail rotasını AK Parti ve Erdoğan'a çevirmişti, kimisi ise o sırada ölümleri kategorize etmekle meşguldü. Utanarak susmaktansa konuşma isteğimiz daha ağır bastı. Hayatını kaybedenleri tekrar hayata döndüremeyeceğimizi bilsek de.

Umudun her saniye bir arpa boyu eksilmeden diri tutulduğu ve bir o kadar da aynı anda umutların ışık hızıyla söndüğü bir ülkede konuşacak çok konumuzun olduğu kesin. Sırtını silahlı örgütlere dayayanlar ve bunları söylemekten gocunmayanlarla, 32 gence üzülüp HPG tarafından katledilen 2 polise ilişkin hala tek söz söylemeyip acıları kategorize edenlerle, IŞİD'in daha adı duyulmadan 2013 yılında onu terör örgütü listesine alan bir siyasal iktidarı IŞİD'e destek veriyor diye suçlayanlarla, tüm bunlarla birlikte Kobani'ye giden yardımları görmeyip sokakta her gördüğü sakallı kişileri tehdit eden silahlı terör örgütlerinin gölgesinde siyaset yapanlarla bundan sonra ki süreçte ne konuşulabilir bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var ki; o da terör nereden gelirse gelsin, masumların canına kim kastederse kastetsin herkes lanetlenmeli ve vicdandan bahsedeceksek eğer katledilenlerin hepsinin bu ülkenin canı olduğu unutulmamalı. Tüm bunlarla birlikte yeni doğmuş bir bebeğe duyulan hassasiyetle gözlerden sakınılan, insanların ölmemesi anaların ağlamaması için kollarımızı sıvayıp bugünlere getirdiğimiz Çözüm Süreci'ne herkes dünden daha güçlü bir şekilde bugün sahip çıkmalıdır.

Ama belki biraz birkaç gün sessizlik, birkaç gün başımızı iki elimizin arasına alıp düşünme vakti. Dünyadaki hiçbir siyasi analiz ve siyasi doğrular ölenlerden daha kıymetli değil. Konuşana, kararlılıkla yürümeye devam edene kadar Yeni Türkiye'ye karşı oynanan oyunları görmek, daha fazla insanın canına bir şey olmasın diye el birliğiyle mücadele etmek bu süreçte siyasal hesaplardan daha önemli. Geminin içinde hep birlikteysek ve koca bir okyanusun ortasında fırtınanın şiddetiyle gemiye kendinden büyük dalgalar çarpıyorsa beraber çıktığımız bu yolculuğu karaya kimsenin bundan sonra burnu kanamadan ulaştırması hepimizin görevi. İstesek de istemesek de elimizdeki tek gerçek bu.

Bugün aslında İzmir'de bir esnaf tarafından insanlık dışı şiddete maruz kalan Suriyeli çocuğu yazmak için klavye başına oturduğumda yukarıdaki girizgahı yapmam gerektiğinin farkına vardım. Öldükten sonra insanların kıymete bindiği bu ülkede Suriyeli çocuğun dövülerek ya da başka bir şekilde ölmediği için kimilerinin hassasiyet/duyar katsayısı potansiyel olarak aynı yerde kalsa da gün içinde yaşanan gelişmeler ve dünden beri kamuoyunda gösterilen reaksiyon bu ülkede neden umutların her saniye diri tutulduğuna bir nebze olsun kanıt niteliği taşıyor.

Konuyla ilgili olarak büyüdüğüm ve Taraf'ta çalışırken muhabirliğini yaptığım İzmir'den önemli birkaç isimle konuştum. Bunlara geçmeden önce ben bu isimlerle konuştuğum sırada çok önemli gelişmeler yaşandı. Birincisi Suriyeli çocuk polisin araştırması sonucunda bulundu ve çocuğun annesi esnaftan şikayetçi oldu, adli soruşturma başladı. İkincisi birçok bürokrata örnek olacak bir demeç veren İzmir Valisi Mustafa Toprak,“Dayanışmayı ortadan kaldıran bir davranış olmuştur. Konuya fiili olarak katılan işletmecinin de büyük üzüntü içinde olduğunu biliyoruz. Ama üzüntü duymak yetmiyor bu gibi yanlış fiillere kalkışmamak lazım. Gerekli incelemeyi başlattık. Ailesinin şikayetini alıp yola koyulacağız." dedi. Üçüncüsü ise Toprak'ın bahsettiği esnafın hem yaşanılan olaydan büyük üzüntü duyduğu hem de Suriyeli çocuğa ilişkin suçlamaları kabul etmemesi oldu.

Gün içinde görüşme yaptığım ilk isim harika bir gazetecilikle haberi medyaya taşıyan İzmir'in yerel gazetelerinden 9 Eylül'ün muhabiri Umut Karakoyun oldu. Umut Hanım yaptığımız görüşmede şunları söyledi: “Ben o taraftan geçerken bir arbede yaşandığını gördüm, olay anı bana denk geldi diyebilirim. Esnaf çocuğu tokatladı, çocuk yere düştü çevredeki bazı kişiler ve Suriyeli başka birileri araya girerken bazı kişiler de olaya kayıtsız kaldı. Çocuğun burnu kanamaya başladı. Yüzünü yıkadım. Hastaneye gitmeyi teklif ettim ama çocuk çok korkmuştu, hiçbir şey demedi daha sonra da oradan uzaklaştı. Olay bu kadar net.”

Umut Hanım'ın oradan geçerken bu insanlık dışı olayın tamamen denk gelmesi sonucu yaşanılan bu rezaletten haberimiz oldu. Aynı şekilde Suriyeli çocuğa saldıran esnafın da Umut Hanım'ın bu net açıklamaları üzerine saldırmadığını iddia etmesi de ayrı bir adli konu. Harika bir gazetecilikle bu şiddet olayını haberleştirdiği ve yaşanılanlara sessiz kalmadığı için de Umut Hanım'ı tebrik etmek gerekiyor.

Gün içinde İzmir Valisi Mustafa Toprak açıklama yapmadan önce görüşünü aldığım ikinci bir isim de İzmir Sosyal Politikalardan Sorumlu Vali Yardımcısı Adem Karahasanoğlu oldu. Karahasanoğlu da şu açıklamaları yaptı: “Yapılan bu hareket her şeyden önce insani bir hareket değil. Adli yönden konunun soruşturulması gerekiyor. Devletimizin Suriyelilerle ilgili takınmış olduğu olumlu tavır ortada, ülkemizin ne kadar misafirperver bir ülke olduğunu düşünürsek bu tarz olayların yaşanmaması gerektiğini ifade ediyoruz. Aynı şekilde yaşanılan bu olay tüm İzmir'e de yıkılmamalı. Biz valilik olarak Suriyelilerle ilgili sosyal politika programımız çerçevesinde gerekenleri yapıyoruz.”

Konunun hukuki yönünün nasıl olduğunu öğrenmek için de üçüncü olarak İzmir'in tanınmış avukatlarından Arif Ali Cangı'yla konuştum. Cangı ise şu açıklamaları yaptı:“Adli bir vaka olduğunu söyleyebilirim. Savcı bu haberleri ihbar olarak sayıp soruşturma başlatması lazım. Belediyenin ve valiliğinde konunun takipçisi olması ve konuyla ilgilenmesi gerekiyor.”

Bu isimler dışında İzmir Belediyesi'nden konuştuğum insanların belediye adına demeç verme yetkisi yoktu. Demeç verme yetkisine sahip İzmir Belediye Başkan Yardımcılarına da gün içindeki programlarının yoğunluğu sebebiyle ulaşamadım. Ulaştığım anda ya da bana ulaşmaları durumunda ilk yazı günümde onların da demeçlerini bu köşede vereceğim. Bu köşe İzmir Büyükşehir Belediyesi adına demeç verme yetkisine sahip herkese açık olduğu gibi konuyla ilgili demeç verecek her türlü siyasilere ve bürokratlara da açık.

Gün içinde tüm bu demeçleri alırken düşündüğüm ve sorduğum tek bir şey vardı. Eğer Umut Hanım oradan geçmeseydi bu şiddet olayından haberimiz olur muydu acaba? Ya da tersten soralım. Sadece İzmir nezdinde değil Türkiye'nin dört bir tarafında yaşayan Suriyelilerin yaşadığı ve korkudan dile getiremedikleri daha kaç olay yaşanmıştır, yaşanıyordur?

Hayat birileri için normal seyrinde devam ederken, Allah'ın takdiri sonucu Suriye'de savaşın içine doğmuş, doğduğu toprakları terk etmiş bu mendil satan çocukla birlikte savaştan kaçıp ülkemize sığınan acılı Suriyelilerin haklarını koruyabilmek, onlara hassasiyet gösterebilmemiz için illa ki ölmeleri mi gerekiyor?

Hiç değilse kendi adıma Hz. İbrahim'in yangınına su taşıyan karınca misali gibi konunun takipçisi olacağım. Büyüdüğüm İzmir'den aynı duyarlılığı beklemek de en büyük hakkımız.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums