Ağaçları keselim

  • 6.12.2012 00:00

 Soru: Sevgili Sivilay Abla, lüks bir konut projesi için ağaç kesileceğini duyduğumda çok kızıyorum. Diğer taraftan bir evin hayalini kuruyorum ki: İki tarafı ağaçlıklı bir yoldan gidiliyor. Yol kenarında “Dikkat! Geyik çıkabilir” tabelaları var. Rampayı aşınca ağaçların arasından bizim evler gözüküyor. Bütün günün elektriği, stresi birazdan orman yolu içinde yapılacak yalınayak bir yürüyüşle toprağa karışacak. Gece uzaktan gelen baykuş sesleri, televizyonda izlenen korku filmine ekstra efekt yapıyor. Orman içinde yaşayan çalar saat kullanmaz. Çünkü güneşin ucunu gören kuşlar şarkılarıyla yeni günü selamlıyor. Sabah yatak odasının penceresini açınca bayıltıcı bir çam kokusu odaya doluşuyor. Penceremden gördüğüm kuş yuvasında bir bayram havası. Yavrucaklar sonunda yumurtadan kafalarını çıkardı. Şahidi benim, haftalardır anne kuş kalktı baba kuş oturdu. Bu saadet tablosuna benim de biraz yardımım olsun diyorum ve pencere kenarına ekmek kırıntıları koyuyorum. Oğlum parka inmek istiyor. Ceplerine doluşturduğu cevizleri sincap arkadaşlarına götürdüğü gözümden kaçmıyor ama bu sevimli hırsızlığa ses çıkarmıyorum.

Sonra bu rüyadan uyanıyorum. Penceresinden görünen tek yeşil karşıdaki Yeşil Kundura tabelası olan evimin gerçeğiyle yüzleşiyorum.

Yaşadığım bu çelişki bir bencillik mi? Zengin düşmanlığı mı? Ben orman içindeki o evleri alamayacağım için mi kızıyorum? Kendime karşı dürüst olmak adına yardımınızı rica ediyorum Sivilay Ablacığım.(Betül K.)


Cevap: 
Sevgili Betül, ağaçlar kesmek içindir. Ağaçlar kesilir kereste olur. O keresteler kapı, pencere olur, masa, koltuk, dolap olur. Ev olur, aile olur.

Ağaçlar kesilir kâğıt olur. Kâğıttan roman olur, Kur’an olur, Nutuk olur. Das Capital olur. Afiş olur, ferman olur.

Ağaçlar kesilir odun olur. Kömür olur. Yuvalar ısınır.

Türkiye her yıl bu ihtiyaçlar için en az on milyon ağaç kesiyor.

Kurduğun hayale kavuşmak senin hakkın. İnsan hayatı ağaçlar kadar uzun değil. İstanbul’un yüzde 90’ı tek ağaç görmeden yaşıyor. Ağaçların da yüzde 90’ı tek bir insan görmeden hayatını devam ettiriyor. Adam şehir hayatından kaçmak için merkezden 30 km. uzaktan ev alıyor. Tek bir ağaç yok. Çünkü ağaçlar şehrin öbür tarafında.

Şehirleri bir satranç tahtası gibi tasarlayalım. Üç kutu orman ise bir kutu konut olsun. Herkes evine giderken ağaçlıklı bir yoldan geçsin. Sabah kuş sesleriyle uyansın. Çocuğu sincaba ceviz götürsün. Böyle bir şehirde daha az cinayet işlenir. Daha az trafik kazası olur. Daha az intihar olur. Kadına ve çocuğa dayak daha az olur.

Ağaçsız yerleri ağaçlandıralım dersen de bir ağacın kendini bulması nereden baksan yirmi beş yıl. Ömür ağacın büyümesini beklemekle geçti. E, ne anladım ben ondan. Yirmi beş yıl bir insan için çok uzun bir zaman. Dünya için, bir şehir ise için ise hiç uzun değil.

Konut, maden, santral için ya da yol açmak için ağaç kesilmesi sorun değil. Esas sorgulanması gereken nokta ağaç kesilmesi değil, ağaç dikilmesi. Ali Ağaoğlu’nun keseceği ağaçların hesabını sorduğumuzun yarısı kadar TEMA vakfına SMS ile gönderdiğimiz meşe palamutlarımızı soralım. Yol kenarlarında pastan TEMA’sı okunmayan ağaçlandırma alanlarındaki ağaçları soralım. Yoksa ayrıkotları arasında güneşi göremediğinden güdük kalmış meşe palamudu fidelerinin büyümesine kaldıysak durumumuz fena.


Dolmabahçe’nin cafesi

Şu Türkiye’nin tüm sorunlarının tek bir ortak cevabı olduğu yönündeki hislerim kuvvetleniyor. Sürekli bu cevaba beni yaklaştıran durumlarla karşılaşıyorum.

Dolmabahçe Sarayı’nın hemen girişinde muhteşem İtalyan mimarisine sahip bir saat kulesi bulunuyor. Saat kulesinin altına Milli Saraylar tarafından işletilen bir cafe açıldı. Şimdi aklınıza gelen tüm görüntüleri silin. Bu cafe Ankara Kızılay, İstanbul Ümraniye’deki herhangi bir cafeden farksız. İnsan hiç değilse orta yere asılmış bir avize görmeyi bekliyor değil mi? Çok beklersiniz. Kötü beyaz flüoresan lambalar neyimize yetmiyor. Sarayı gezerken yüzlercesini gördüğünüz sandalye ve masaları çağrıştıran oturma gruplarını gözünüz arıyor. Ne mümkün, ayağını yerden kessin yeter style. Mönüde pizza, mantı, iskender, hamburger, cheesecake birarada. Hiç değilse bir vezirparmağı, bilemedin mantının önüne yalancıktan da olsa “saraylı” eki olaydı diye isyan edesi geliyor insanın.

İstanbul’a gelen tüm turistlerin ziyaret ettiği bir sarayın girişine cafe açmak gibi iyi bir fikri uygulamaya geçirirken sadece cafe açmaya odaklanmak, “sarayın girişi” sözünü umursamamak. İşte bütün mesele bu.

***

Toplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyon

Anabilim Dalı Başkanı, Ruh ve Sivil

Hastalıkları Mütehassısı


sivilayabla@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)

  • Hatip Bitap
    Hatip Bitap
    21.09.2013 15:29

    alper bey tamam biliyoruz ergenekoncu yapi herturlu ittifak arayisi icinde... vazgececek de degil. ama 11 yildir bir iktidar yok mu bu ulkede. neden gercek anlamda demokratik bir ulke olmanin geregini hala yapmiyor, vesayeti neden gercek anlamda tasfiye edecek adimlari atmiyor, neden hrant dinki olduren yapiyi ortaya cikarmaya calismiyor, hem calismiyor hem de o yapidaki herkesi terfi ettiriyor.... vs vs...

  • MEHMET HANCIOĞLU
    MEHMET HANCIOĞLU
    21.09.2013 19:32

    Erbakan Aşkı mı, yoksa Erdoğan düşmanlığı mı?

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums