Onlar vatan haini mi, bu adam bunları yaptı mı

  • 30.07.2012 00:00

 Alaca karanlıkta kalktım.

Banyo aynasına baktım, gözlerim rafadanla katı arasındaydı.

Yine de bu yaz ilk kez istikamet Ege olduğu için olsa gerek çok da fena gözükmedi gözlerim gözüme.

Feribota yetişmeyi başardık.

Binmeden önce bir tomar gazete almak üzere Yenikapı’daki deniz otobüsleri kafeteryasına girdim.

Her sabah alacakaranlıkta kalkan, üstelik istikameti Ege de olmayan kasadaki elemanın gözlerini yumurtanın hâlleriyle tarif etmek imkânsızdı.

İkisi de adeta içine kaçmıştı. Ama hâlâ biraz konuşabiliyordu ve “Taraf yok” manasında bir ses çıkardı.

Bütün günlük neşriyat vardı ama bizim gazete mevcut değildi.

Akrep ile yelkovan sabah yediyi göstermek üzereydi. Taraf gelmedi desem olmaz, bitti desem olamaz.

Fakat, gazetelerin dağıtım sorunsalı ve bunun tiraja olan yansımaları mevzulu panel düzenleyecek vaktim olmadığından, “çık çık çık” yaparak dağılmayı tercih ettim.

Feribotta gözlerim kapanmadan evvel birinci sayfaları bitirdim ve bir miktar köşe yazısı okumayı başardım.


AKP’li vekilin oğlunun polisleri olağan şüpheliler misali karşısına dizdirmesine isyan
vardı, doğal olarak.

Bir de doğal olarak vermeleri gereken haberi vermeyen aynı gazetelerin kimi köşe yazarlarının o haberle, yani işkence mahkûmu polisin İstanbul’a terör şefi olmasıyla ilgili yazıları.

Birinci vakada söylenecek çok söz yok, polisimizin düştüğü hâle ailece çok üzüldük, tamam. Yapılan hareket tamamen bir aşağılama, ona da eyvallah,

Ama bir şey dikkatimi çekti.

Bu aşağılamaya maruz kalan polisler tepkilerini “Biz vatan haini miyiz” diye vermişler. “Biz suçlu muyuz” ya da “Biz katil miyiz”“Biz hırsız mıyız” değil mesela.

Akıllarına ilk gelen, en aşağılayıcı kavram “vatan hainliği”.

Vatan hainliği elbette aşağılık, ağır bir suç. Ama normal bir memlekette.

Oysa bu sıfatın bizde kimlere verildiğini, bir çırpıda insanların üzerine nasıl kolay yapıştırılan bir etiket olduğunu, bu topraklarda kişi başına düşen vatan haini sayısının ne kadar çok olduğunu düşününce...

Üstüne bir de Ogün Samast tarzı tiplere “vatansever” muamelesi yapıp hâtıra fotoğrafı çektiren güvenlik güçleri akla gelince...

İnsan derin düşüncelere gark oluyor işte.


İkinci vaka
ya gelince...

Onun hakkında da söylenecekler söylendi, susulacaklar da susuldu susması gerekenler tarafından.

Bu vakada suçlanan bir polis şefi, suçlayanlar ise “vatan haini” olarak işkence ve tecavüze uğrayanlar.


Mevzu
 ise Türk yargısı sayesinde zamanı aşmayı başaran o polis Sedat Selim Ay’ın İstanbul’a Terörle Mücadele şefi yapılması.

Bizim gazetede bir haftadır Selim Ay da, “vatan haini” kontenjanından işkenceye uğrayanlar da konuştu, yorumlar yazıldı.

Bu hengâmede benim dikkatime mazhar olan ise Sedat Selim Ay ile ilgili hemen bütün tanıklıklarda geçen bir nokta.

Onunla mesai yapmış üst düzey Emniyet görevlisi Lale Kemal’e “Değil işkence yapmak sivrisineği bile ezmeyecek karakterdedir” deyip ona kefil oluyor. Eskiden birlikte çalıştığı polis muhabiri Tuncer Köseoğlu’na “Tanısaydınız, ne kadar iyi insan olduğunu bilseydiniz böyle yazmadınız” diyor.


Bir yanda burada yazması bile bana ağır gelen iğrenç işkence ve tecavüzlerden sorumlu tutulan bir polis... Bir yanda sineği bile incitmeyecek, tanısak seveceğimiz söylenen, bunları yapacağına inanamayacağımız bir adam...

Bunları düşünürken feribot yolculuğu bitti.

Arabanın benzin ışığı cayır cayır yandığı için Bandırma çıkışında ilk benzinciye daldım.

Sordum, soruşturdum ama yine Taraf yoktu. Devam ettim yola.

Susurluk bir skandal adı olmadan önce sucuklu tost- köpüklü ayran ikilisi demektir veletliğimden beri.

Orada bir teşebbüs daha... İnat yaptım, bayilerden ısrarla istedim, esnaf bendeniz turist için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı ama Taraf ortalarda yoktu.

Öğlen saatlerinde Manisa’daki molada anlaşıldı ki, zorlamanın manası yok. Marmara’dan Ege’ye kadar bulamadığıma göre Taraf cumartesi günü kesinlikle okulu kırmıştı!

Kavuşmamız ancak bu satırları yazdığım pazar sabahı Seferihisar’da oldu bizim gazeteyle.

Kavuşmamız sayesinde de 1996’da Sedat Selim Ay’ın içinde olduğu ekibin ağır işkence tezgâhından geçip tacizine uğrayan Nuran Atmaca’nın anlattıklarını okudum.

Maruz kaldığını söylediği bütün o iğrençliklerden sonra Sedat Selim Ay’ın diğer işkencecilerden nasıl farklı göründüğünü, yakışıklı olduğunu filan belirtip şöyle diyordu: “Dışarıdan gören bunları yapabilecek biri sanmazdı.”

Ve adeta o yaman çelişkiye noktayı koymak ister gibi ekliyor: “Ama bu adam bunları yapıyordu. Avazımın çıktığı kadar bağırmak istiyorum ‘Bu adam bunları yapıyordu’ diye.”


oraldem@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums