Terör örgütünü sevindirmeyelim beyler

  • 22.10.2011 00:00

 Yazı işlerinin, televizyonların “mutfağından” erken emekli olmuş birkaç arkadaş oturuyorduk.

Masada ağır bir copy paste terörü, copy paste demeçleri, copy paste acıları havası hâkimdi.


“Bazen bu sorunun hiç çözülemeyeceğini düşünüyorum, böyle sonsuza kadar sürecek gibi hissediyorum”
 dedi aramızdan biri.

Benim gözüm gazetedeki 24 şehit için verilmiş başsağlığı ilanındaydı.

Siyah-beyaz fotoğrafların altında 1990 ve 1991 yazıyordu doğum tarihleri olarak.

20 yaşında ölmeyi düşündüm.

20 yaşında ölmüş olsam şimdiye kadar yaşadığım neleri yaşamayacaktım diye geçti aklımdan.

Altından kalkamayacağım bir liste belirdi kafamda.

O sırada senelerce birinci sayfa çizmiş bir arkadaşımız gazeteleri işaret ederek dedi ki, “Kaç tane böyle elde silah mehmetçikli, tepesinden uçak uçurduğum sayfa çizdim tahmin edemezsiniz...”

Aramızdan bir başkasına göre ise bu sıralarda en güç iş yazı işlerinde çalışanların.

Zerre kadar inanmadan atılan başlıklar, yapılan sayfalar, tampon bölgeler, hava destekli kara harekâtlarıyla yapılan “temizlik”ler, geniş çaplı operasyonlar, hiç bitmeyen “bu kez bitecek”, “çembere alındılar” muhabbetleri...

Sayıların soğuk ve sahtekâr diline kalsa diyor arkadaşımız, şimdiye kadar birkaç PKK “bitti”, yerine yenisi geldi; çembere almaya ise kararlılıkla devam ediyoruz...

Benim gözüm elektrik borcunu ancak vatan borcu ile ödeyebilen şehidin evinde.

Kesik olan elektriğin artık açıldığı o fakir evde.

Her büyük acıdan sonra olmazsa olmaz mevzuumuz olan “Karakollarımız neden bu halde, neden dökülüyor” sorusunun cevabı acaba, “Şehitler sadece kerpiçten, briketten dökülmekte olan evlerden çıktığı için” olabilir mi?

Ama terör uzmanlarının derdi olamaz bu gibi sorular.

Onlar, son terör dalgasını nasıl okumalıyızın peşinde.

Hangi “terör” yahu?

Hani şu sabaha kadar bilmem kaç noktada orduyla çatışıp sonra bir güzel çekilen “terör” mü?

Yoksa şu üzerlerine 10 bin askerle gidilen “terör” mü?

Geçen gece özünde kahve olup, tabelasında cafe yazan bir yerde televizyon izliyordum.

O kanal, bu kanal zaplıya zıplıya gidiyoruz.

Hemen hepsi emekli komutan olan uzmanlar döktürüyordu boyut boyut.

İşin askerî boyutu, siyasi boyutu, dış politika boyutu...

Valla ben terör uzmanı değilim ama pek de bilgili konuşuyorlardı.

Bilhassa “kökünün nasıl kazınacağı” hususunda bir cevap bulmuşlardı tüm sorulara.

Epey dinledik, sonra yaşlıca bir amca gitmek için ayağa hamle etti ve şöyle dedi: “Yahu anlamıyorum arkadaş. Bunlar emekli olunca sular seller gibi ne yapılması gerektiğini anlatıyor. Ama görevdeyken tık yok. Sanki ellerini tutan var!”

Yemedi, cevap veremedim.

“Ellerini tutan var tabii, bakınız Dağlıca baskını amcacığım” diyemedim.

Neticede ortam hassas.

Hiçbir şey olmasa bile birileri, “böyle yaparak terör örgütünü sevindirmiş olmuyor musun şimdi” bakışını sarkıtıverir.

Malum artık memlekette özellikle gazetecilerin gözetmesi gereken birinci ilke bu: Terör örgütünü sevindirmemek.

Ne toplumun bilgilenme hakkı, ne taraflara eşit mesafede durmak, ne şu ne bu...

Hemen ayar veriliyor.

Terör örgütünü sevindirmeyelim beyler! Boş mezarlara doğru ilerleyelim!

Zaten Başbakan da bu maksatla acayip faydalı bir görüşme yaptı basın patronları ve gazeteci tayfasıyla...

Haber vermekle örgüt propagandası yapmak arasındaki inci çizgiyi anlattı.

Yakışır... Özellikle de, toplantıya katılan Yasemin Çongar’ın yazdığına göre, “Murat Karayılan röportajlarının yasaklanması gerekmez mi” diyerek sansüre kendiliğinden bunca teşne olan bir basına.

Neyse neyse...

Bunca acı varken ve yeni acıların yaşanacağını bilirken bazen diyorum ki kendi kendime, keşke inancı kuvvetli biri olsaydım...

Olsaydım da Allah’ın bu pis savaşa neden olanlardan hesap soracağını düşünüp yüreğimi soğutabilseydim.

Ama maalesef inancı kuvvetli biri sayılmam.

O zaman vaziyete göre çok naif görünse de, tek bir şey söylemek kalıyor.

Barış istiyorum ben kardeşim.

Televizyonların askerî karargâh, gazetelerin savaş krokisi gibi olmadığı bir memlekette yaşamak istiyorum.

Naif bile değil safça mı geldi bu durumda barış istemem size?

Bence gayet makul aslında.

Eşeklerin Heronları, katırların radarları atlattığı bir savaşa bal gibi de yakışır...


oraldem@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums