Mezar konutlar

  • 9.07.2012 00:00

 Dört ya da beş yıl geçti aradan. Trenle Konya’ya giderken Çatalhöyük’te, dokuz bin yıllık tarihi olan yaşama birimlerinden, günümüz mimarisine hatta hayat tarzlarına nelerin kalmış olabileceği sorusu üzerine düşünüyordum bir yandan. Çarşamba ırmağı, dokuz bin sene önce Çatalhöyük’ün önünden geçiyormuş; kazılmış evlerin, kat kat tabakaların en altına düşen zemindeki sazlık bu nedenle tabii görünüyor.

Mağara hayatından şehir hayatının ilk örneklerine geçişin izlerini örenlerde incelemek gerçekten de heyecan verici. Bunlar, güvenlik nedeniyle penceresiz yapılmış, kapıları damlarında toprak evler. Boğa, leopar, şişman kadın resimleri... Korunmak, öncelikli amaç; yine de ortamı güzelce yaşanacak hale getirmenin yolları aranmamış, mesela duvarlarda bir zamanlar mağaraları şenlendirmiş olan resimler çizilmemiş değil. Ocak ve tandırdan çıkan dumanın tek çıkış yolu olarak, merdiven delikleri görünüyor.

Yüzlerce ev yan yana; zaman içinde yıkıyor, üstüne yeni bir katman yapıyorlarmış. Arkeologlara göre bunun nedeni eskiyen evleri tamir etmektense, üstüne yeni bir kat inşa etmenin daha kolay olması. Bunun sonucunda ev tabanları mezarlığa dönüşüyormuş. Ölülerini tamamen yok olmuş saymayan dönemin insanları için pratik bir yanı var bu dönüşümün. Zemin, mezarlıklar yapıldıkça zaman içinde yükseliyor. Arkeologların ulaştığı zemine kadar 15-16 katman sayılabilir; daha da derine gidilecek.

Orada bir ırmak var; evlerin yerini seçerken dikkate almış olmalılar. Elma bahçeleriyle uzaklaşıyor ırmağın görüntüsü... Bakışlarım o bahçede oynayan dokuz bir yaşındaki çocuklara takılıyor.

****

Dokuz bin sene önce Çatalhöyük ahalisi evini aynı zamanda kabri bilmiş, hayat düzenini öylece kurmuş. Günümüzde ise bir depremle selle evler, mukimlerinin mezarı oluyor. Ben bu yazıyı yazarken 12 insan sel yüzünden hayatını yitirdi. Aralarında elma bahçelerinde oynama çağındayken bodrum katı hayatına zorunlu kalan çocuklar da var. Bu ölümler hepimiz gibi TOKİ yöneticileri için de şu önemli uyarının altını bir kez daha çizdi:  Kapıcı ailelerini, mimari projelerde genellikle yaşama mekânı olarak tasarlanmayan dairelere yerleştirme alışkanlığına bir son verilmesi gerek.

Samsun ölümlerinde TOKİ, DSİ’yi suçluyor. Tamam, DSİ’nin bendi patlamış, ancak bu patlama TOKİ binalarının yerinin doğru seçildiğini göstermiyor. Orada bir ırmak var ve siz afet riski altındaki zemini seçmişsiniz konutlarınız için; dere derseniz, ağır intikamıyla biliniyor. Su taşmalarını hesaba katan ön araştırmalar yapılmıyorsa, imar planı kâğıtta bir desen olmakla kalır. Değerli hocalarım Muhteşem Giray’ın, Mete Ünal’ın arazi seçimi konusundaki titizliklerini hatırlıyorum. Yapı projesi dersinden geçen mimarlar projenin yapılacağı zemini iyi tanımakla kalınmayacağını, binanın çevreyle uyumunu da dikkate alması gerektiğini bilir. Mimaride başarı, dere manzarasını “Fransız balkon”dan izlemekle sağlanmıyor.

Bu felaket bize neyi düşündürtmeli? Herhangi bir ön-proje, uygulanma ânı gelip çattığında çoktan anakronik hale gelmiş olabiliyor. Bursa’nın o akıp giden zamanın bir saygıyla sindiği dokusuna Doğanbey Konutları’nı dikebilmenin nasıl bir aymazlıkla mümkün olduğu üzerine düşüncelere dalıyorum, senede hiç olmazsa üç dört kez gittiğim şehre her adım atıp da Uludağ’a doğru baktığımda. Ulu Camii'nin güzelim silueti ve onu bütünleyen binaları kuşatan kötü yapılaşmaya karşı tedbirler almak yerine, bu tür bir beton saldırısını onaylamak nasıl bir şehircilik ve estetik anlayışının eseri olabilir ki… Doğrusunu isterseniz Doğanbey Konutları orada durdukça TOKİ için muhtemel her başarının önünü tıkayacak.

Kemalist ideolojinin tek yönlü ilerleme/kalkınma anlayışının tahakkümüne karşı “yönteme hayır” diye haykırmış İslamcı danışman ve uzmanların ulaştığı noktanın, çevre uyumunu gözetmeyen türde bir planlama olması, sistemin klasik usulleriyle dönüşmeye yatkınlaştıran bir hazırlıksızlığın, donanım yoksunluğunun göstergesi olarak okunabilir mi acaba?

Kaldı ki, sorunun toplumsal uçurumu kapatmaktan geri duran bir boyutu da var:  Söz konusu olan sadece TOKİ konutları değil tabii ki... Dikey yapılaşmanın getirdiği insaf ve nezaketten uzak, kapıkulu gibi bakılan“kapıcı” anlayışıyla bodrum katı hayatına mecbur ediliyor yoksul aileleri.

****

Çılgın projelere heveslendiren bir keşif ve imza ihtirasının gözardı ettiği hassasiyetler, Çatalhöyük’e giderken trende kafama takılmış olan sorularla bütünleşiyor: Dokuz bin yıl önceden günümüze korunmuş bir alışkanlık, mezar konutlar; ama sadece görünüşte. Çatalhöyük’ün kadim toplumu ölülerini de kendinden bilirmiş. Bizler ise en acı ölümleri bile imar-inşa tozunun büyüsüyle makulleştirmenin peşindeyiz adeta. Yoksul aileleri bağlardan bahçelerden kopartıp bodrum katlara yerleştirmeyi şehirleşme başarısı sayıyoruz.

Aklıma Rosa Luxemburg’un “Ne Yapmalı”yı eleştirirken yaptığı, merkezî hiyerarşinin bedelinin, yaratıcılığın ve aşağıdan gelen inisiyatifin kaybedilmesi olduğuna dair tespit geliyor.

Çamlıca’yı faustik camiyle donatmayı öncelemektense, elma bahçelerini konut manzaralarına katarak gelişmeyi amaçlayan bir imar inşa politikası hayal etmeye devam edeceğim ben, yine de... 
aktascihan@gmail.com
twitter.com/chn_aktas

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums