- 14.04.2014 00:00
Kiraz Çiçekleri, çocukluk yıllarımda bir kitapçı dükkânının vitrinine yerleştirmeye çalıştığım kitap. Çiçeğe duran ağaç çocuğu büyüler ve yetişkin de dünyanın kahırlarına tahammül için geçen yıllar içinde o büyünün hatırasına sığınır. Ah fakat, ne kadar zaman sürer ki güzelim kiraz çiçeklerinin (“sakura”ların) sefası… Geçici olanı alıkoymanın yolu nasıl bulunur? Kaç romana,filme, tabloya konu oldu acaba, Japonların kiraz çiçeği sevgisi?
Kiraz çiçeklerinin ülkesinde bulunduğum günlerde sayfalarca not tuttum ve sayısız fotoğraf çektim. Şimdi, nice tanışmanın ve gözlemin ardından Japonya ve halkını düşündüğümde, önce “nezaket” niteliği geliyor aklıma; temizlik, düzen, zarafet ve çocuksu görünümlerin ardında varlığını duyuran ipeksi bir güç… Elindekinin değerini bilmekle karşısındaki insana hak ettiği ilgiyi göstermek bütünleşiyor Japon muaşeretinde. Yüreklerini geniş tutmak zorunda, adalar ülkesinin insanları.
Otel alerjisi yüzünden sabah sabah öksürük nöbetine tutulduğum trende kendimi kapı girişine atmıştım, insanlar rahatsız olmasın diye. Genç kadın peşimden gelip nane şekerleri ikram etmişti. O da benim gibi alerji nöbetleri geçirdiği için neler yaşadığımı anlamıştı. Tayfun’un vurduğu Tokyo’da bir tren istasyonunda yürüyen merdivenlerin girişinde bir adam elindeki pankartla karşılıyordu yolcuları: Tayfun yüzünden sarsılabilir, merdivenden yuvarlanabilirsiniz, trabzandan tutununuz.Bu tür gönüllü yardımlar çok yaygın Japonya’da. Bir dernek sorumluluğu çerçevesinde kızım Meryem’in “koruyucu anne” liğini üstlenen ilgilenen Omori Hanım yabancı öğrencilerle ilgilenme sebebini tsunami tecrübesi ile açıklamıştı: “Her şey bir solukta kaybolabilir, bunu anladım. Sadece yapılan iyilikler kalacak elimizde. “Aynı cümleleri Sendai’nin kuzeybatı kıyılarında, tsunamiden sonra yeniden yapılmayı başaran biricik evin sahibi Kato’dan da duymuştum. (Bu arada “omori” “büyük orman” anlamına geliyor.)
Yabancı öğrencilerle ilgilenen derneğin üyelerinden Kato Bey, evinde bizim için verdiği yemekte konuşma yaparken
****
Kiraz çiçeklerinin geçici güzelliğini bütün mevsimlere yaymak nasıl mümkün olabilir? Sanki sürekli sallanırken perspektifini değiştiren zemini yitirmemek için bütün ayrıntılarıyla zapt etme sanatıdır,Japon resmi ukiyo-e. Başka bir tarafta daima dengede durmanızı sağlayan bir dayanağınız vardır; bir çiçek yaprağı kadarıyla bile olsa. Deprem olduğunda her sarsıntıda kendini pencereden atan kişi, Japon değildir kesinlikle.
Hızla değişen manzaralar arasında güzel olanın kıymetini bilmek gerek. Sakura (Kiraz Çiçeği) Şenliği bu nedenle önemli.
Pazar günü yaşanan tayfundan önceki gün hava günlük güneşlikti Tokyo’da. Omori Hanım ile Sakura yürüyüşüne katılmıştık. Sakura şenlikleri Tokyo’da, eskiden kraliyet sarayına ait olan daire şeklindeki bir arazide yapılıyor. Kral’ın bölgesine (Emperyal Palas Area’ya) geçiş alanı olan Marunouchi (dairenin içi), 2. Dünya Savaşı sonrasındaki yenilgiyi somutlaştıran antlaşmanın imzalandığı yer olarak tarif ediliyor . Savaş sonrası binaları, kralsız bir dünyanın tasarımlarını yansıtıyor. Zemin katı yerli, diğer katları modern gökdelen sigorta binası, Japonya sentezini simgeliyor sanki: Korunabilecek ne varsa korunmalı, ayakta kalmaya çalışanın kıymetini bilmek gerek.
Kral, ikinci dünya savaşındaki ağır yenilgiye kadar, “Tanrı” misali bir korku ve saygınlığa sahipmiş, dolayısıyla kralın alanına girmek korku, saygı, güven, kutsiyet gibi algılara yol açıyormuş halk arasında. Savaştan sonra kralın artık “tanrı” olmadığı kanaatinin yayılmaya başlaması, bir travmaya yol açmış toplumda.
Daire içinde ilerlerken bir zamanlar kraliyet ailesine ait olan ihtişamlı bir güzelliğe sahip bahçelerden geçiyoruz. Sakura’ları görmeye gelen insanlar henüz yeşermemiş çimenlerin üzerine yayılmış halde, bir şenlik havası yansıtıyorlar. “Sakura”, Kavabata’nın romanından da bildiğimiz üzere “kiraz ağacı” olarak bilinse de meyve veren bir ağaç değil. Belki de meyve vermediği için bütün canını, enerjisini güzelim çiçeklerine aktarmış. Beyaz, bej, pembe ve kırmızı çiçeklerle kaplı ağaçlar, yeni bir başlangıca inandırıyor insanları; “bahar” da zaten yeni başlangıçların mevsimi.
Çok geçmeden solacak güzelliği kaydetme telaşı
***
Bazen bir konser etkinliğiyle kesiliyordu yolumuz. Tamura Yukari, 1976 doğumlu popüler şarkıcı. Gençler hararetli bir faaliyetle konser vereceği salonun etrafında toplanmış, harıl harıl bir faaliyet halinde hayranlık bildiriyorlar. Yukari doğum tarihini öğrenmeden önce bana olsa olsa 25 yaşlarında görünmüştü. Origami, balonlar, manga çizgileri, fırfırlı etekler… Hayranlarının faaliyetlerinde de aynı çocuksu yön dikkat çekiyor. Natsume Soseki gibi romancılar çocuksuluğun Japon edebiyatının bir özelliği olduğu dile getiriyorlar. (Gerçi “…insanın kendi ülkesinin edebiyatının çocuksu olduğunu itiraf etmesi, bugünkü Batı edebiyatının standart olduğu anlamına gelmez” diye şerh düşüyor Soseki, tespitine.)
Kızımın sanat tarihi hocası arkeolog Haga Bey, “Çin yaşlı ve bilge, Japonya genç ve yaramaz” diye izah etmişti bu özelliği. Çocukluğa özgü çok tabii bir eğilim olan “şaşırmak isteme” arzusu, yetişkinlikte kültür ve sanatla canlı tutulmak isteniyor. “Japon edebiyatında bireyin sesini duyuran yazar” olarak bilinen Doppo Kunikada’nın (1871-1908) “Biftek ve Patates” isimli öyküsünün kahramanı Matsumoto’yu hatırlatıyordu Karatani, Derinliğin Keşfi’nde: “Onun arzusu tabiatın gizemlerini bilmek değil, o gizemli tabiata şaşırmayı sürdürmek; ölümün sırlarını öğrenmek de değil, ölüm denen gerçeğe şaşırmak. Hatta “evrenin ve yaşamın sırlarının eziyetlerine inançsız bir an bile huzur bulamayacak kadar maruz kalmaktır onun arzusu.”
Tamura Yukari konseri hazırlığı
***
Pazartesi günü Oeno Park’ta kiraz çiçeklerinin oluşturduğu toplumsal coşkunun seyrine, bu seyre ucundan kıyısından katılmaya devam ediyoruz. Bu park, zamanında feodal yapının savunucuları olan samuraylarla Meiji restorasyonu taraftarlarının çatışmalarının en şiddetlisine sahne olmuş ve çatışma, samurayların yenilgisiyle sonuçlanmış. Özellikle çocuklu aileler Sakura Şenliği’ne rağbet ediyor. Bunun sebeplerinden biri, hayvanat bahçesindeki iki panda.
Hayvanat bahçeleri her zaman karamsarlığa boğulmama sebep olur. Yine öyle oldu. Hayvanlar âlemine borcumuz bu yolla kapanmıyor, daha bir kabarıyor. Park alanında birçok müze var, ama günlerden pazartesi olduğu için açık değiller. Rodin’in “Düşünen Adam” dahil bazı heykellerinin kopyasına rastladım ortalıkta gezinirken. Amatör sanatçıların konserleri, çocuklu ailelerin geçidi, en güzel ağaçtan fotoğraf almaya çalışan her yaşta insan, birbirinden ilginç yemek büfeleri, küçük Şinto mabedinin yanındaki ibadet öncesi abdest alma gibi bir hazırlık için kullanılan özel kurnanın ve yine bir tür dilek ağacını andıran, çekilen hazır dileklerin hoşa gitmeyenin asılması durumunda içeriğinin defedileceği varsayılan askı/serginin etrafındaki hareketlilik… Öğle vakti namaz kılacak bir yer bulduk ve bir ağacın altında kıldık. Japonlar, rahatsız etme ihtimaline göre mesafeli durma ve bakmayı önemseyen insanlar. (İstasyonda da yere bir örtü serip namaz kılanlar oldu aramızda, yine de gelip geçenlerin bakışlarını üzerimizde duymadık . Japonlar bakışlarını sakınmayı önemseyen insanlar. )
Sakura Şenlikleri aynı zamanda “çiçek seyrine çıkmak” anlamına gelen “hanami” ismiyle anılıyor. (“Hana” cicek, “mi” ise seyretmek, görmek anlamına geliyor.) İran’daki Nevruz şenliklerini hatırlatıyor, toprakla ve canlanan tabiatla bu yakınlık. Aileler yine Tahran’dan hatırladığım şekilde tencere tavaları, çay takımlarıyla ağaçların altlarına, çimlere yerleşmişlerdi. Kiraz çiçeği seyrinin coşkusunu paylaşan kalabalıkları izlerken, keşke Türkiye’de de Hıdrellez ve Nevruz benzeri şekilde bütün toplumun buluştuğu bir şenlik halinde yaşanabilse diye düşünmeden edemedim.
Yeniden canlanan tabiatın hakkını vermenin bir tefekkür boyutu içerdiğinden kuşku duyulamaz. Japonya insanı rahatsız etmemesine özen gösterdiği bakışlarını tabiattan esirgemiyor. Bir ağacın dalını kaplayan çiçekleri bütün varlığıyla, dolu dolu bakarak görmeye çalışan her yaştan insan, hayranlığı, şaşkınlığı ve muhasebesiyle ortak dili geliştiriyor. Her şey geçiyor, çiçekler elbet solacak, geriye neyin kalacağı üzerine düşünmek gerek. Japonlar, hayatı estetikleştirme, sanatı hayata katma konusunda bir hayli başarılı bir uygarlığın çocukları. Kamusal zarafetin, itinanın özel hayatlara nasıl yansıdığı kuşkusuz kurcalamaya değer bir soru. Bu soruyu gelecek yazımda irdelemeye çalışacağım.
Sakura (Kiraz Çiçeği) Şenliği günlerinde Ueno Park
Yorum Yap