Yani silahlar Suriye’den geliyordu, öyle mi Seyyid

  • 23.07.2012 00:00

 Seyyid Hasan Nasrallah (Ramazan Rasim’in köşesini okumayarak çok şey kaçıran Taraf okurları için ek bilgi: Seyyid ifadesi Peygamber’in kızı Fatıma’nın soyundan geldiğine inanılan kişiler için bir saygı ifadesi olarak kullanılır) bu hafta 2006 yılında gerçekleşen İsrail işgaline karşı kazanılan “kutsal zaferin” altıncı yıldönümü hasebiyle bir konuşma gerçekleştirdi. Lübnan merkezli Hizbullah hareketinin lideri olan Nasrallah çok sık medyaya çıkan bir isim değil. Karizması, hitabet sanatına hâkimiyeti, radikalliği ile yarattığı kişisel kültünün etrafında bir gizem halesi de var. Bu sebepten Nasrallah’ın her açıklaması ilgi çekiyor. Ancak bu son açıklama Şam’da Ulusal Güvenlik Merkezi’nde gerçekleşen ve Esed’in beyin takımını hedef alan saldırının akabinde gelmesi nedeniyle ayrıca bir önem haiz ediyordu.

Öncelikle bahsi geçen Hizbullah’ın Türkiye’de domuz bağı infazlarıyla meşhur Hizbullah ile hiçbir alakası, akrabalığı, benzerliği yok notunu düşelim. Hizbullah Lübnan İç Savaşı sırasında 1982 yılında gerçekleşen İsrail işgaline karşı İran’ın desteğiyle kurulmuş bir milis gücü. Lübnan İç Savaşı’nı sona erdiren Taif anlaşmasıyla tüm milis gruplar silah bırakmak durumunda kalmışken, Hizbullah güney Lübnan’da İsrail’e karşı direniş gösterdiği ve Lübnan bağımsızlığının teminatı olduğu gerekçesiyle bu karardan muaf tutuldu. Suriye’nin ve İran’ın mali desteğiyle Lübnan ordusundan çok daha güçlü bir askerî yapılanma kurdu. Bununla beraber mezhepsel kotalar üzerine inşa edilen, Fransız dizaynı sekteryen Lübnan siyasi sistemine göre Lübnan cumhurbaşkanı Marunî Hıristiyan, başbakanı Sünni Müslüman olmak zorunda. Lübnan nüfusunun en büyük parçası olan Şiiler ise meclis başkanlığı ile yetinmek durumunda. Hizbullah siyasi güçten mahrum bırakılan Şiileri kendi çatısı altında birleştirmekte başarılı oldu. Özellikle Güney Lübnan’da neredeyse devlet içi devlet gibi bir etki alanı oluşturdu. Halk için sosyal hizmetler sağladı, okullar ve hastaneler kurdu. Kendi medyasını oluşturdu. Hizbullah 2011 yılından beri hükümeti oluşturan koalisyonun parçası. Mecliste 12 milletvekili, kabine de ise iki bakanla temsil ediliyor.

Suriye gösterilerinin başlaması ile tavrını açıkça Esed’den yana koyan Hizbullah’ın bu konuda bir tavır değişikliğine gitmesi beklenmiyordu. Bundan önce Tunus, Mısır, Libya ve Bahreyn devrimlerini “selamlayan” Hizbullah iş Suriye’ye gelince çark etmiş ve Baas rejiminin İsrail konusundaki tavrı nedeniyle uluslar arası “Siyonist” bir komploya maruz kaldığını ısrarla savunmuştu. Nasrallah’ın son konuşması yine bu eksende gerçekleşti. Esed’in İsrail karşısındaki “şanlı” duruşu övüldü, “Siyonist” komploya dikkat çekildi.

Tüm siyasi meşruiyetini “direniş” kavramı üzerine kurmuş, ezilenlerin sesi olmayı şiar edinmiş, haksızlığa karşı mobilize olan bir halk hareketinin liderinin Suriye halkının taleplerini görmezden gelerek, kendi siyasi ikbali yönünde siyaset izlemesinin ahlaki sorunları üzerine yazmak artık malûmun ilâmı. Yine Arap devrimlerini sponsor ülke Suriye’ye kadar destekleyip, “favori diktatörünü” kollamanın nasıl bir iki yüzlülük olduğu meydanda. Allah hiçbir siyasi hareketi Asıf Şevket gibi bir sicile sahip bir şahıs için şehit ifadesi kullanmaya düşürmesin diyelim ve geçelim.

Lakin tüm bu ahlaki sorunların yanı sıra Hizbullah’ın izlediği siyaset sadece Lübnan için değil kendi tabanı için de akıllıca değil. Kaybedeceği artık kesin olan bir rejimden medet ummak çok mantıklı bir strateji olmasa gerek.

Hizbullah, 2008 Beyrut işgalinden beri mezhepler üstü bir Lübnan hareketi olma amacından hızla uzaklaştı. 2006’da İsrail’e karşı kazandığı “zafer” –ki bu “zaferin” de Lübnan’a maliyeti üzerinde düşünmenin vakti geldi de geçiyor– ile edindiği krediyi hızla harcadı. Hizbullah’ın sahip olduğu askerî güç özellikle Sünniler arasında rahatsızlık yaratmaya başladı. Hizbullah, hatırı sayılır çevreler tarafından Suriye ve İran’ın Lübnan’daki maşası olarak telakki edildi ve sahip olduğu silahlı gücü İsrail’e karşı direniş için değil, Lübnan iç siyasetinde bir korku unsuru olarak kullandığı yüksek perdeden dillendirilir oldu. Daha da kötüsü öz vatanlarında parya muamelesi gördüklerini hisseden Sünniler özellikle liderleri gördükleri Refik Hariri’nin öldürülmesi ile başlayan süreçte içinde bulundukları öfke hali ile radikalleştiler. Bu süreçte Hizbullah’ın saldırgan ve sekteryen siyasetinin oynadığı rolün önemi ise yadsınamaz. Suriye’deki resmi iyi okuyamayan ve müttefikini kaybetme paniği ile sersemlemiş durumda olan Hizbullah, Lübnan Şiilerinin kaderini Esed rejimine endeksliyor ve hata yapıyor.

Nasrallah’ın son konuşmasında yaptığı bir ifşaat ise başka sorulara kapı açıyor. Nasrallah bu konuşmasında ilk defa Suriye’den askerî destek aldıklarını itiraf etti. Bundan önce İran’dan askerî ve mali destek aldığını söyleyen, Suriye’den gelen desteğin sadece “siyasi” olduğunu ısrarla iddia eden Hizbullah, önceki beyanlarını yalanladı ve muhalifleri tarafından zaten söylenen bir gerçeği kabul etti.

İnsan düşünmeden edemiyor, bu itirafların devamı gelir mi diye. Örneğin Hizbullah’ın Refik Hariri suikastına dair açıklamalarında bir değişiklik olur mu acaba? Bugüne kadar Hariri suikastında sorumluluk kabul etmeyen Hizbullah, bu konuda da söylemini değiştirir mi acaba?

Ne dersiniz Seyyid, Suriye’den gelen silah yardımız konusunda fikriniz değişti, peki Hariri suikastı konusunda aynı yerde misiniz? Son kararınız nedir?

cerenkenar@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums