Yalandan ölmek

  • 14.10.2014 00:00

 Geçtiğimiz hafta, Türkiye'de sayısı 30'u aşkın insan öldürüldü. Onlarca yaralı var. Yakılmış, yıkılmış binalar kaldı geriye. Harabeye dönen müzeler, kütüphaneler yaşanan akıl tutulmasının boyutunu gösteriyor.

Bu bir 6-7 Eylül tekrarı. Bir yalan ile hâlihazırda kinle dolmuş kitlelerin, bir işaret ile aklı ve vicdanı rafa kaldırma anı. İnsana dair en çirkin, en ahlaksız güdülerin kitlesel bir linç seremonisi ile ortalığa saçılma hâli.

Önce iki hikâye ile neler yaşandığının gerçek yüzünü görelim.

Hilal Kaplan'ın, Yeni Şafak'taki köşesinden, Sason'un dağlık bir köyünde oturan, çobanlık yaparak harçlığını çıkaran, zihinsel engelli, 23 yaşında bir gencin, Yakup Çelik'in hikâyesini öğreniyoruz. “Yine ailesinden gizlice Batman'ın merkezine indiği günlerden birisi. Ailesi daha önce de kaybolduğunda onu aramış ve bulmuş. Ancak Yakup cep telefonu kullanmayı bilmediği için, o gün de bir süre ulaşamamışlar. Yakup, Batman'da ilçe otogarına geldiğinde vaktin geç olduğunu anlayınca ve minibüs de bulamayınca, her zaman namaz kıldığı garajdaki mescide girmiş ve sabahı orada etmek umuduyla beklemeye başlamış. Vakit yatsıyı geçtikten sonra mescide iki kişi girmiş. Gerisini Yakup'tan dinleyelim:

'Gördüm ki boyunlarında Apocu örtüsü var, pek onlara bakmadım. Mescitte sigara yaktılar ve bana ters ters bakmaya başladılar. Ben de korktum. Oradan ayrılıp yan taraftaki kadınlar mescidine girdim. Peşimden geldiler. 'Sen kimsin'? diye sordular. Ben de 'Sasonluyum, gariban bir çobanım' dedim. Bana, 'Hayır sen IŞİD'cisin' dediler ve saldırmaya başladılar. Epey boğuştuk. Kalçamı defalarca bıçakladılar. Çok kan aktı. Çok boğuştuk, sonra kaçtılar. Ben de yere düşmüşüm. Epey bir süre sonra garajın bekçisi geldi. Beni öyle görünce polisi aradı. Polis ve ambulans geldi. Hastaneye kaldırıldım. Artık akıllandım. Ailemden habersiz bir yere gitmeyeceğim. Söz veriyorum gitmeyeceğim.' Yakup, PKK yanlılarının ülkeyi savaş alanına çevirdiği 7 Ekim günü, kalçasından 16 kez bıçaklandı. Ailesi, sakallı olduğu için IŞİD'ci denilerek ölümün eşiğine getirilen Yakup'un sakallarını kesmiş.”

Star Gazetesi muhabiri Kemal Gümüş'ün haberinden saldırılardan yaralı kurtulan 18 yaşında bir gencin, Yusuf Er'in ve arkadaşlarının yaşadıklarını öğreniyoruz: “Kurban?Bayramının 4. günü Üçkuyu TOKİ mevkiindeki kurban kesim yerinde fakirlere dağıtılmak üzere hazırlanan kurban eti paketlerini alarak İskanevleri’ne gittiklerini ve orada bir grup PKK’lı tarafından etraflarının sarıldığını söyledi. Saldırganların ellerinde pompalı tüfek, tabanca, satır, bıçak, keser ve sopalar olduğunu anlatan Er, saldırı başlayınca Hasan Gökgöz, Hüseyin Dakak, Yasin Börü ve Riyad Güneş ile bir binaya sığındıklarını, kapısını çaldıkları bina yöneticisinin kendilerini kovduğunu söyledi. Üçüncü katta bir kadının kapıyı açıp kendilerini içeri aldığını anlatan Er, dehşet anlarını şöyle anlattı: Yarım saat sonra ev sahibi geldi. Bizi görünce bıçak çekerek dışarı çıkartmaya çalıştı. Ev sahibi PKK yandaşlarıyla beraberdi. Bize ‘Siz IŞİD’çisiniz’ dedi. Ona IŞİD’le hiçbir alakamızın olmadığını, kurban eti dağıtırken saldırıya uğradığımızı anlattık. Derken bizim binaya girdiğimizi gören diğer grup da gelerek bina kapısını kırdılar. Ev sahibi dairenin kapısında bekleyenlere kapıyı açmaya çalıştı. ‘Kapıyı açma bizi öldürecekler’ diye ikna etmeye çalıştık. 45 dakika onunla konuştuk. Sonra dışarıdaki grupla telefonla konuştu. Biz içeride yardım beklerken dışarıdan bir ses ‘o dinamiti getirin kapıyı uçuralım’ dedi. Ardından silahla kapıya ateş ettiler, kapı açılmadı. Adamdan rica ettik ‘sakin ol gönder bunları, biz de çıkıp gidelim’ dedik. Ancak o esnada üst kattan birisi iple kendini bizim bulunduğumuz katın balkonuna sarkıtarak içeri girdi ve mutfaktan gelerek bize ateş etti. Hasan’ı vurdu. Hasan ‘yaralandım’ dedi. Onu odaya çektiler ben de tuvaletin bitişiğindeki dolabın arkasına geçip elime çekpasın sopasını alarak korunmaya çalıştım. Adam bana da ateş eti parmağım ve bacağımdan vuruldum. Vurulunca tuvalete girdim ve kapıyı kilitledim. Ben tuvaletteyken ev sahibi de anahtarı silahlı adama verdi ve daire kapısını açtılar. Kapı açılır açılmaz kapıda bekleyen grup içeri girerek arkadaşlarıma saldırdı. Ellerinde silah bıçak keser satır gibi kesici aletler vardı. İçeride ‘vurun öldürün’ diye bağırarak küfür ediyorlardı. 10 dakika boyunca bu şekilde sesler geldi. Sonra arkadaşlarımı balkondan attılar. Ben içeride ses çıkarmadan gitmelerini bekliyorum. Birden ilk içeri giren adam ‘yaralı bir kişi daha vardı tuvalete girmişti’ diye bağırdı ve direk tuvaletin kapısını kırdılar. 5-6 kişi ellerinde bıçaklarla bana saldırdılar. Birisi sürekli bıçakla kafama vuruyordu. O sırada biri ‘durun öldürmeyin onu öyle bir hale sokalım ki ibret oldun’ dedi. Sonra ‘çık sana karışmayacağız’ dediler. Ancak tuvaletten dışarı adımı atar atmaz birisi sırtıma bıçak salladı. Tuvalete geri kaçtım. Tekrar dışarı çıkarılırken birisi satırla saldırdı, ayağımı kaldırarak kendimi korumaya çalıştım ama satır ayağımı kesti. Başka biri sopayla vuruyordu, bir diğeri de kafama bıçak saplıyordu. Bıçağın ucunu kafama vurup çekiyordu. Her tarafımdan kan akıyordu. Aşağı indiğimizde binanın önünde arkadaşlarımın cansız bedenlerini gördüm. İlk önce Hasan’ı gördüm yüzüstü yerde yatıyordu yukarıdan kafa üstü aşağı atmışlardı. Sonra diğerlerini de gördüm hepsini linç ederek yukarıdan aşağı atmışlardı. Birden yine sopalarla vurmaya başladılar. Sonra bir büyükleri ‘bırakın’ dedi, bıraktılar. Ben yalpalayarak kaçarken arkamdan ateş etmeye başladılar iki-üç el sıktılar isabet etmedi. Bir iki sokak sonra nefes alamaz oldum ve yere düştüm. Binadan bir adam çıktı. Telefonla babamı aradı beni almalarını sağladı. Sonra hastaneye götürdüler...”

Peki bu insanlar nasıl bu hâle geldi? Kurban eti dağıtan 15 yaşındaki çocukları IŞİD'ci olduğu gerekçesi ile öldürme, sırf sakallı diye zihinsel özürlü bir genci bıçaklama noktasına getiren bir nefret nasıl birikti?

Bu nefretin tohumları bir senedir atılıyor. 2013 yılının Aralık ayında yazdığım bir yazıdan alıntı yapmak gerekirse: “Lakin bildiğim şey, el-Kaide üzerinden Türkiye devletinin kurucu üç ana fay hattının son iki sene içinde hedef alındığı. İlk olarak Aleviler, Türkiye'nin el-Kaide'ye destek verdiği, bu destek ile el-Kaide'ye bağlı milislerin Suriye'deki Alevi köylerinde katliam düzenlediği söylentileri ile ayağa kaldırıldı. Mevcut hükümetin Alevi politikasını sayısız kere eleştirmiş biri olarak, bu dezenformasyona karşı AK Parti'nin Alevi vatandaşların endişelerini gidermekte başarısız kaldığını da eklemem gerekir. Bu dezenformasyonların kaynağı Esad'ın resmî haber ajansları (ki bu tanımın içine İran, Hizbullah ve Rus medyası da giriyor) teşkil ediyordu. Sürekli yalanlanmaları mühim değildi. Tekrar, tekrar servis edilen yalan haberin hızı düzeltmelerden önde gidiyordu. Daha sonra barış süreci ile nefes alan, on yıllar sonra huzur bulan Kürtlere atıldı olta. Tarihi Newroz'dan çok değil, 3 ay sonra, bölgede bir anda barış süreci umudu, yerini 'Türkiye destekli el-Kaide çetelerinin Rojava katliamları' haberlerine bıraktı. Kan uykusundan çıkmayan, faşist paşalara methiye belgeselleri çeken, 2-3 ayda bir Şam'a (turistik nedenlerle olsa gerek) geziler düzenleyen gazeteciler bir anda Barzani'den çok Kürt milliyetçisi oldular. Barzani heyetinin Rojava raporu kaale alınmadı, Türkiye devleti el-Kaide'ye nükleer silah (evet yanlış okumadınız) veriyor argümanları daha inandırıcı bulundu. Şimdi de hedef iktidara geldiğinden beri bazı İslamofobik çevrelerin hiçbir zaman içlerine sindiremedikleri bir hükümeti uluslararası kamuoyunda el-Kaide şaibesi ile kriminalize etmek...”

Hükümet yanlısı medya, barış sürecinde önemli ve kapsamlı bir dil değişikliğine giderken, PKK ve Öcalan konusunda dikkatli bir dil kullanmaya gayret ederken, müzakerenin diğer ortağı PKK medyası tam tersini yaptı. Türkiye tarihinde bu konuda en cesur adımları atan, elini taşın altına sokan, bu uğurda Gülen cemaatinin siyaset dışı operasyonlarını göze alan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve MİT Başkanı Hakan Fidan'ı itibarsızlaştırma yoluna gitti. Yalan olduğunu bile bile, Türkiye'nin önce el-Kaide, sonra IŞİD'e destek verdiği propagandasını yaptı. Kitlesini buna inandırdı. Kürtleri biledi.

Çoğu Kürt olan 34 kişi yalandan öldü.

Bunun hesabını verecek kimse var mı? Göz göre göre yalan haber yapan, dezenformasyonla nefret tohumu eken PKK medyasının diyecek bir sözü var mı?

Erdoğan nefreti ile çözüm sürecinin çökmesi için dua eden, bu uğurda bu yalanlara ortak olan, kendi küçük menfaatlerini bu ülkenin en önemli sorununun çözümünün önünde gören, emekli liberallerin, Türk solunun diyecek bir sözü var mı?

Kürt siyasetinin sorumsuz bir pişkinlik dışında bir sözü var mı?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums