Tek parti döneminden ilk çıkış MKP ile oldu

  • 21.01.2012 00:00

Daha kurulduğu sırada dahi pek ciddîye alınmayan MKP’nin DP olma şansı var mıydı? Bu soru hiç sorulmadı değil; Samet Ağaoğlu çok uzun yıllar önce şansı olduğunu söylemişti bile. Ama niçin böyle düşünüyordu?

MKP (Milli Kalkınma Partisi), tek-parti döneminden çıkış sürecinde ilk kurulan partiydi. Dönemin en zengin işadamlarından Nuri Demirağ, daha 1945 yılının temmuz ayının ilk haftasında partisini kurmak üzere girişimde bulunmuştu bile. Genellikle literatür, MKP’nin kuruluşu için başvuru tarihini, yani 6 Temmuzu partinin kuruluş tarihi olarak kayda geçirmiş olsa da, bu kesinlikle doğru değildir. O zamanki dernekler yasası siyasî partileri de içeriyordu; yani bugün olduğu gibi ayrı bir siyasî partiler yasası henüz yoktu ve siyasî dernekler tanımıyla siyasî partilere atıfta bulunulmuştu. Yasa 1938 yılının haziran ayında, yani Celâl Bayar’ın başbakanlığında değiştirilmiş ve dernek ve bu arada tabiî siyasî parti kurmak  için hükûmetten izin alma koşulu getirilmişti. Bu nedenle MKP, öyle başvurmakla kendiliğinden ve hemen kurulamazdı zaten. Muhakkak izin alması gerekiyordu. Nitekim Demirağ da, basına yaptığı açıklamada, girişimine izin verilip verilmeyeceğini sorduğunu belirtmişti. Bu nihayet bir yoklamadan ibaretti. Cumhuriyet gazetesinde bu sırada yayınlanan bir haberde ise, “yeni partiye intisap edecek olanlardan ‘Altı Kanat’ ismi ile vasıflandırılan ahlâkî prensiplere bağlı kalmaları[nın] istenece[ği]” açıklanıyordu. Demirağ’ın daha ilk adımda resmî “Altı Ok” ile müstakbel “ikinci parti”nin ilkelerini oluşturacağı ileri sürülen “Altı Kanat” arasında paralellik kurmaya çalışması ya da bu yönde çağrışım uyandırmak istemesi ilginçtir ve siyasî atmosferin saptanması açısından da üzerinde önemle durulmayı gerektirir.

SCF acı bir ders oldu

Demirağ, resmî kuruluş izni için verdiği dilekçesinde müstakbel partisinin “hükûmeti devirmek, iktidar mevkiine geçmek hırsı ile kurulmak istenen bir teşekkül” olmadığını da özellikle zikrediyordu. Bu tutumda SCF’nin (Serbest Cumhuriyet Fırkası) acı hâtıraları ve tecrübesi de sanırım önemli rol oynamış olmalıdır. Başvurudan hemen sonra dilekçe, dernekler yasası gereğince ekinde tüzüğe yer verilmediği için iade edilecektir. Demirağ ise, birkaç gün sonra MKP’nin kuruluşu için gereken başvurusunu yineliyor ve bu kez müstakbel partinin tüzüğünü de dilekçesine ekliyordu. Partinin adında kullanılan “millî” kelimesinin onaylanması için de hükûmetin izin vermesini diliyordu. Aradan bir ay geçmesine rağmen partinin kuruluşu için resmî izin henüz verilmemişti ve işlemin ne yönde sonuçlanacağı hâlâ tamamen belirsizdi. Ağustos ayının sonlarında dahi bu konuda kesin bir tutum belirlenememişti.

MKP’ye kuruluş izni ancak eylülde verildi

MKP, başvurudan yaklaşık iki buçuk ay sonra kuruluş izni alabilecektir. Bu gecikmenin nedeni, basında “millî” adı için hükûmetin kararına gerek olduğu şeklinde açıklanacaktır. Gerçekten de dernekler yasasına göre, dernekler ‘cumhuriyet’ ve ‘millî’ ünvanlarını ancak hükûmet kararı ile alabilirlerdi.  Temmuz ayının ilk haftasından eylül ayının son haftasına kadar geçen süre, dönemin siyasî gelişmeleri hatırlanacak olursa, yönetimin atacağı adım konusundaki kuşku ve tereddütlerini ortaya koymaktadır. MKP’nin kuruluş süreci, işte bu siyasî tereddüdü açıklığa kavuşturduğu için önemlidir. Rejim değişikliğine ilişkin kararın alınması uzun bir döneme yayılmıştı ve her adım, ayrı kuşkulara ve tereddütlere neden oluyordu. Rejim değişikliği kararının en baştan, kesin ve geri dönülemez olarak alınmış olduğunu düşünmek ve ondan sonraki siyasî süreci bu karar doğrultusunda atılmış adımlar olarak görmek ve değerlendirmek yanıltıcı olacaktır.

Ulaş, partisinin  kuruluşu için 22 Eylül’de izin aldıklarına ve 23 Eylül’ün de parti faaliyetlerinin ilk günü olduğuna ilişkin basına açıklamada bulunacaktır. MKP’nin genel sekreterliğine ise Cevat Rıfat Atilhan getirilecektir. MKP’nin resmî açılış töreni ise, daha geç bir târihte, ancak 27 Ekim’de yapılacaktır. Hüseyin Avni Ulaş törende yaptığı konuşmada, istibdadı yeriyor ve İnönü döneminin de istibdat olduğunu belirterek, kaydı hayat koşulu ile cumhurbaşkanı seçilmenin istibdat anlamına geldiğini ileri sürüyordu.

MKP’ye kısa sürede yüzbinler üye oldu

Partinin diğer müstakbel kurucuları da sonradan belli olacaktır. Demirağ’ın yanı sıra birinci dönem TBMM’de Erzurum milletvekili olan ve İkinci Grubun önde gelen isimlerinden Hüseyin Avni Ulaş ile kamuoyunda daha ziyade anti-semitik yazıları ve görüşleri ile tanınan Cevat Rıfat Atilhan da partinin kurucusuydu.

Samet Ağaoğlu, “DP’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri” adı anılarında, MKP’ye ilişkin olarak yaptığı tahlilde, İkinci Meşrutiyet’ten sonra kurulan bütün siyasal partilerin yöneticilerinin asker ve sivil bürokrat kadrolardan oluştuğunu, fakat MKP’nin bir istisna olduğunu yazıyor: “Bu üç adamı yan yana getiren sebepler arasında fikir ortaklığı aramak beyhûde... Birleştikleri nokta, halkın kurulacak yeni bir parti çevresinde toplanmaya hazırlanmış olduğunu görmekten ibarettir. Gerçekten de bu parti, memleketin birçok yerlerinde hızla yayıldı [ve] üye sayısı yüz binleri buldu. Demokrat Parti kurulmasaydı iyi idare edilebildiği takdirde en büyük muhalefet partisi hâline gelebilirdi.”

Müzmin bir Atatürk muhalifi H. Avni Ulaş

Gerçekten de yeni partinin kurucuları, hem milletvekili değillerdi, hem de kamuoyunca yakından tanınmıyorlardı. Hatta birbirlerini bile ne kadar tanıdıkları kuşkuluydu. Demirağ’ın zengin olmasının dışında kamuoyunca yakından tanınan herhangi bir özelliği yok gibiydi. Ulaş ise tamamen farklı bir siyasî kişilikti. Geçmişin siyasî mücadeleleri içinde en ön safta yer almıştı ve bu nedenle de siyasete yeniden adım atması, geçmiş siyasî tecrübeleri anımsayanlar için hiç kuşkusuz heyecan verici olmalıydı. Ulaş, ilk TBMM döneminde Atatürk’e ve Birinci Gruba karşı çıkan önde gelen muhalif milletvekillerinden biriydi ve Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinden sonra İkinci Grubun fiilî lideri haline gelmişti. 1925 yılında Şeyh Sait Ayaklanması’nın ardından kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın önde gelen siyasetçilerinden de olan Ulaş, daha sonra İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanmış ve beraat etmişti. Bu üçlüyü bir araya getirebilecek hiçbir ortak fikrî beraberlik yoktu ve olamazdı da... Bugün dahi bu üçlünün nasıl olup da bir araya gelebildiği sorusuna yanıt vermek mümkün değildir. Bu nokta tamamen karanlıktadır. Bu konuya açıklık kazandırabilecek nitelikteki bilgiler ise yok denecek kadar yetersizdir. Demirağ’ın kendi ifadesi ile “demokrat” olduğu eğer gerçekten doğruysa, bu takdirde Demirağ’ın Irkçı-Tûrancı grup ile ve özellikle de İkinci Dünya Savaşı yıllarında Reha Oğuz Türkkan tarafından yayınlanan Gökbörü dergisi ile yakın ilgisi ve ilişkisi izaha muhtaçtır. Belki de bu ilişki, onu Atilhan ile tanışıklığa götürmüş olabilir. Fakat Ulaş ile ilişkisi yine de karanlıkta kalmaktadır.

Hüseyin Avni Ulaş en önemli koz

YENİ partinin ilk olmanın verdiği avantajın yanında bir başka şansı daha vardı. O da, birinci TBMM’deki İkinci Grubun önde gelen siyasetçilerinden ve aradan yirmi yılı aşkın bir süre geçmiş olsa da hâlâ en azından simgesel düzeyde siyasî bir önder olabilecek potansiyele sahip olduğunu düşündüğüm Ulaş’ın partideki kurucu rolüydü. Ulaş, eski ve geleneksel mücadeleyi simgeliyordu. Ancak partinin genel çizgisi ve diğer kurucuları ile herhangi bir yakınlığı yoktu ve olamazdı da. Nitekim Demirağ, bu dönemde daha ziyade İstanbul merkezli ve yerel yönetim yaklaşımları ile dikkati çeken siyasî kişiliği ile sanırım egzantrik bulunup ciddîye alınmamış ve bu şekilde de parti, Ulaş’ın ulaşabileceği eski ve tecrübeli siyasî kadrolardan ve kitleden uzak kalmaya mahkûm olmuştu. Demirağ’ın kamuoyunca yakından tanınmayışı da bu süreçte rol oynamış olmalıdır. Sanırım Ulaş, bu durumu erken kavrayacak ve bu nedenle de partide hiçbir görev ve rol almaksızın, yeniden münzevî hayatına geri de dönmeksizin, siyasî alanda kişisel çabaları ile yetinmek zorunda kalacaktır. Kısa bir süre sonra 1948 yılının başlarında ölünceye dek.

MKP’ye ‘aktar dükkanı’ benzetmesi

MKP’nin mecliste bulunmaması elbette önemli bir dezavantajdı. Ayrıca, parti içi anlaşmazlıklar ve dalgalanmalar, MKP’nin zaten mevcut olan dezavantajlarını büyük ölçüde artırmış olmalıdır. Daha partinin kuruluşundan itibaren başlayan iç anlaşmazlıklar ve çatışmalar, MKP’nin siyasî şansını neredeyse hiçe indirmiştir. O kadar ki, kurucular işi birbirlerini partiden ihraç etmeye kadar götürmüşlerdi. Kısa bir süre sonra DP’nin önde gelen siyasetçilerinden biri olacak olan Kenan Öner, MKP hakkında anılarında şu yargıda bulunacaktır: “Bu parti, akideleri malûm ve muayyen siyasî asıllardan birine ircâ kâbiliyeti olmayan bir aktar dükkânı hüviyeti ile meydana çıktı. Tecrübesiz ve daha fazla şahsî maksatlar taşıyan insanlar elinde bulunan her teşekkül gibi, bu parti ya içinden patlak vermek yahut dirayetsizce yapılacak işler yüzünden kapatılmak istidadı ile doğmuş bulunuyordu.”

NURİ DEMİRAĞ DA CHP’LİYDİ

MKP’nin tereyağından kıl çeker gibi kurulmadığını ve kuruluş sürecinin dönemin bütün karmaşıklığı içinde değerlendirilmesi gerektiğini gösteren bir başka belge de, CHP genel idare kurulunun 2 Ağustos 1945 tarihli toplantısında, Demirağ konusunda alınan karardır. Demirağ bu tarihte hâlâ CHP üyesiydi. Onun yeni bir parti kurmak üzere harekete geçmesi elbette mensubu olduğu partinin yönetimini de yakından ilgilendiriyordu. Nitekim söz konusu toplantıda Demirağ’ın CHP’ye kayıtlı olması nedeniyle partiden çıkarılması istenmişti. Yine de kesin karar verilmeden önce durumun İnönü’ye arz edilmesine karar verilecektir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums