Günlük yazmak tarihe kronolojik notlar düşmektir

  • 3.09.2011 00:00

Bu sorunun güncel politik gelişmelerle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Aksine, belki yeteri kadar heyecan verici değil ama, burada sadece tarihsel yöntem açısından günlüklere değineceğim. Heyecanlı olmayabilir, fakat kesinlikle zevkli bir uğraş.

Günlüklere gelince… Günlükler, anılarla karşılaştırıldığında çok daha az sayıdadır. Tıpkı anı yazma alışkanlığı ve kültürü gibi günlük tutma alışkanlığı ve kültürü de yaygın değildir. Tabiî bunun en başta gelen nedeni, toplumda okur-yazar kesimin son derece düşük olmasıdır. Nihayet askerler, memurlar ve tüccarlar dışında anılarını yazmaya değecek, günlük tutmayı gerektirecek bir toplumsal gelişmeden söz edemeyiz. O hâlde bu düşük sayıya razı olarak konuya girmemiz gerekir.

Küçük ayrıntılar efsaneleri yıkar

Günlükler anılarla kıyaslanmamalıdır. Sıcağı sıcağına, günü gününe, hatta saati saatine yazıldıkları için gelecekte olacaklardan etkilenmemiş metinlerdir. Bu bakımdan gerçeğe yakın olma ihtimalleri daha fazladır. Günlük sahibinin ne olursa olsun özellikle yanlış bir şeyi, yanlışlığını bilerek günlüğüne aktarması, pek de beklenilmeyen bir durumdur. Bu, günlüklerde yazılanların her zaman için doğru olduğu anlamına elbette gelmez. Fakat günlükte yazılı olan kayıtlar, en azından haftanın, günün ya da saatin haberleridir. Kronoloji esası neredeyse hiç bozulmaz. Bir önceki haber, belki ancak birkaç gün sonra bizzat yazar tarafından tekzib edilebilir. Tarihsel kayıt bakımından, eğer sehven bir yanlışlık yoksa, kat’îyet arz eder. Ama olmamış, yaşanmamış olsa da, tam o sırada ne gibi havadislerin kulaktan kulağa yayıldığını ya da beklenildiğini öğrenebiliriz. Anılarda ise genellikle bu türden ayrıntılar artık atlanır ve doğrudan sonuca geçilir. Bu bakımdan günlükler, kronolojinin günü gününe izlenmesinde çok yararlıdır. Bazen hiçbir yerde bulunması imkânı olmayan günlüklerde, küçücük ayrıntılar ile günün anlam ve önemi açığa çıkarılır. Tabiî ki, günlüklerin yanlış ve temelsiz haber içermeleri ihtimali de yüksektir. Bu, bir niyet meselesinden öte, metodolojik soruna tekabül eder. Bilgiler, duygular ve düşünceler, günlükte karışıktır ve özenle ayrılması gerekir. Olanla olması istenen arasındaki sınır ince bir çizgidir. Aynı konuda ve aynı tarihlerdeki günlüklerin sayıca çok olması, karşılaştırma imkânını artırdığından, ayrıntı düzeyindeki bilgilerimizi çoğaltır. Küçük ayrıntılar, geçmişe ilişkin yaratılan efsaneler ile mücadelede çok yararlıdır.

Disiplin gereği günlük tutmak

Ancak günlüklerin her zaman tarih kaydı ile tutulmadığı da gözlenir. Bazen cep ajandasının içinde yer alan günlük notları, araya tarihsiz çıkılmış notlarla da dolu olabilir. Cep ajandası sadece bir günlük değil, fakat aynı zamanda unutulmaması gereken notlar defteri olarak da kullanılmış olabilir. O zaman bu türden notları tarihlendirmek mümkünse, bu artık araştırmacıların dikkatine kalmıştır.

Günlükler, bir de kişisel yakın ilişkilerin açığa çıkarılması bakımından anlamlıdır. Çok kez akrabalıklar, yakın ahbaplıklar, dostluklar, âile bağları, günlüğün içinden çıkıp gelebilir. Anılarda yer bulamayan, kolayca unutulmuş, hafızalarda yer etmemiş günlük gaileler, günlüğün içinde sıkışmış bizi beklemektedir.

Günlükler, galiba daha ziyade askerî tarih açısından ağırlık taşıyorlar. Günü gününe not edilmiş cephe harekâtına ilişkin metinler bir hayli yaygındır. Atatürk’ünkiler de buna dahildir. Günlüklerin daha çok, neredeyse tamamının askerler ve asker kökenliler tarafından tutulması, öncelikle meslekî bir disiplini akla getiriyor. Anlaşılan askerlerin bu türden bir disipline daha bir yatkınlıkları vardır. Aldıkları eğitim ve yaşadıkları, onları bu konuda disiplinize ediyor olmalıdır. Siviller de günlük tutuyorlar elbette, fakat bizde sayıları daha azdır. Askerler arasında ilk akla gelen isimler, günlükleri son yıllarda yayınlanan İsmet İnönü ile Fevzi Çakmak’ınkilerdir. Nihat Erim’in günlükleri de yine son yılların önemli yayınlarındandır. Âsım Us’un günlüğü ise, siyasî tarihimiz bakımından özel bir yer teşkil eder.

Günlüklerden anılara geçiş

Günlükler, ileride anıların yazılmasına temel teşkil etmek üzere de tutulmuş olabilir. Bazı anılar, yıllar sonra bu günlüklere dayanılarak kaleme alınabilir. Eski küçük ayrıntılar, anı sahibinin hafızasını canlandırabilir ve geçmişin yeniden hatırlanmasında önemli katkı sağlayabilir. Böylece hem günlük hem de anı sahibi olan yazarlarla da karşılaşabiliriz. Her iki metnin birden elimizde bulunması genellikle pek az rastlanan bir durumdur. Bazı yazarlar, anılarının başında metnin eski günlüklerden yararlanılarak hazırlandığını da belirtebilirler. Hem günlüğün, hem de anıların yayınlanmasına pek rastlamayız. Yine de merak edilmesi gereken bir nokta olduğu gibi kalıyor: Acaba anı sahibi, günlüğünden anıya geçerken, günlüğünü ne ölçüde kullandı? Ne ölçüde kullanmadı? Günlükte yer alıp da, anılarda artık yer almayan ayrıntılar var mıdır? Varsa nelerdir? Bu aktarma işlemi sırasında hangi saiklerle davranıldı? Yazar, günlüğünde yer alan bazı kısımları sansür etme gereğini duydu mu? Duyduysa eğer nerelerini ve neden? Acaba değiştirmeler de oldu mu? Bütün bu sorulara araştırmacının verebileceği yanıtlar çok kez olmayabilir. Yine de soruların gündemde kalması yararlıdır; belki bir gün bir başkasının yanıtı olabilir. Unutulmuş sorular, yanıtları da imkânsız hâle getirir. Yanıt, soruda saklıdır. Soru, yanıttan önce gelir.

Günlük, tehlikeli ve tehditkar olabilir

Günlüklerde rastladığımız ruh, genellikle anılarda rastladığımızdan daha naiftir. Güncelin heyecanı ve saflığı, en çok günlüklerde bulunur. Her satırı, bir yandan olanı, bir yandan da olması arzu edileni yansıtır. Kişinin içinde yer aldığı grubun, cemaatin, köyün, kasabanın, kentin ya da toplumun genel beklentilerini, arzularını, kinlerini, nefretini, sevinç ve üzüntülerini, tutumunu, dünya görüşünü açıklar.

Günlükler de, tıpkı anıların âkıbeti ile karşılaşabilirler. Genellikle yayınlanmak üzere kaleme alınmadıkları için bir yerlerde unutulurlar ya da bırakılırlar. Sonra, genellikle mirasçılar bu günlüklerle karşılaştığında, onların yayınlanması ya da yayınlanmaması, artık onların kararına kalacaktır. Bazıları, bırakıldıkları yerlerde unutulmaya terk edilebilirler. Bazıları, bir şekilde elden çıkarılabilir. Metinlerin âkıbetleri artık şansa ya da tesadüflere kalmıştır. Yayınlanmaları ancak bu sürecin sonucunda mutlu sona ermeleri anlamına gelir. Bazılarını mirasçılar yayınlamak isterler. Fakat o zaman da, tıpkı anı metinleri gibi, günlüklerin bazı kısımlarını değişik nedenlerle yayınlamaktan kaçınabilirler. Bunu açıkça yazanlar da vardır, sansürlenmiş kısımların asla bilinememesine neden olacak şekilde, hiçbir açıklamada bulunmayanlar da vardır. Günlüklerin kısaltılmış olup olmadıklarını anlamak çok güçtür. Bu bakımdan araştırmacının yapabileceği pek bir şey kalmamıştır. Orijinal metni olmayan bir günlükle baş başa kalmıştır çünkü… Yine de, daha önce yazıldığı belirtilen bir cümleye ya da olaya yapılan bir atıf, eğer çıkarılmışsa, araştırmacının dikkatini çekmelidir. Hiçbir zaman yayınlanmayacağı düşünülerek kaleme alınmış olan günlüklerin saflığını, başkaca bir metinde bulmak neredeyse imkânsızdır. Kişinin kendisi ile dertleştiği, kendisini aynada aksettirdiği ve bundan dolayı bir çekinme de duymadığı satırlardır bunlar… Tabiî ki, hiçbir metin sansürsüz olamaz. Günlükler de, tehlikeli ve tehditkâr bir metin özelliği ve potansiyeli taşıyabilirler, tıpkı anılar gibi… Günlük ve anı sahibinin ve mirasçılarının bu bakımdan telâşa kapılmalarını gerektirecek koşullar da olabilir ve bu tutum anlayışla karşılanmalıdır. Herkesin kahraman olmasını beklemek gerçekçi sayılmaz. Otobiyografi ya da biyografi yazacak olanlar için günlükler ve anılar, hiç kuşkusuz temel kaynaklardır. Bunlara özel evrak olarak adlandıracağımız, ama bizde hemen hemen hiç bulunmayan malzemeyi de eklemek gerekir. Zaten bu malzeme olmadığı içindir ki, biyografi, bizde hiç gelişmemiş ve bu malzeme olmaksızın da gelişme imkânı olmayan bir alandır.

Ya Mektuplar?

Elbette burada mektuplardan söz etmemek olmazdı. Özel mektuplar ve mektuplaşmalar, araştırmacıların rüyasını gördükleri malzemelerdir. Bunlara hatta dilekçeleri dahi ekleyebiliriz. Bizde daha çok edebiyatçıların mektupları tanınmıştır. Ünlü edebiyatçılara ait çok sayıda mektup da yayınlanmıştır. Ancak özel mektupların yayını, biraz da bu alanla sınırlıdır. Başkaca mektuplaşmaların yayını istisnaîdir. Tabiî politik kişiliklerin özel mektupları, iştah açıcı malzeme niteliğindedir, ama ne var ki, hayli nadirdir.

Mektupların ve kartpostalların üslûbu, ilişkinin yakınlık derecesini gösterir ve yazarın o andaki girdabı, hepsi bu sayede yeniden canlanabilir. Hitap tarzları, alt-üst ilişkisini; saygılı üslûp ya da teklifsizlik, aradaki ilişkinin niteliğini gösterir; ricalar, hatırlar, araya adam sokmalar, ısrarlar, tehditler, bütün bunlar, geçmişin kıvrımlarını bize aktarır. Kartpostalın seçilişi, mektup kâğıdının türü, inceliği, kullanılan mürekkep, el yazısının biçimi, zarfın üzerindeki adres, hitap tarzı, bütün bunlar incelenmeye değerdir. Herbiri bize bir şeyler söyleyebilir. Fakat yine öncelikli husus, sorular sormayı bilebilmektir. Bu ince ayrıntılar olmadan, biyografi yazmaya kalkışmak, tatsız tuzsuz bir metin hazırlamaya girişmek anlamına gelecektir. Ama bu türden bir karışımı kim yemek isteyecektir ki?

Sadece kişinin özel mektupları değil, kişiye gelen mektuplar da ve hatta belki dilekçe olarak adlandırılabilecek talep mektupları da zikre değerdir. Kişiye gelen mektuplar da aynı açılardan incelenebilir. Kişiye gelen rica mektuplarının ayrıntılı bir tasnifi, dönemin pek çok alanında toplumun ve toplumun değişik kesimlerinde yer alan insanların bize hiçbir şekilde ifade edemeyecekleri ve etmedikleri küçük hakikatleri aktarır. Hem önemli bir zatın ilişki sistematiğini öğrenmek, hem de kendisinin hangi kapıları açabileceğine ilişkin bir izlenim edinmek ve nihayet küçük insanların dertlerinin, ricalarının, torpillerinin neler olduğunu bize göstermek bakımından çok yararlıdır. Küçük insanların dünyasını anlamak ve onlara kulak vermek, ancak onların bu türden dilekçe benzeri yalvar-yakar mektuplarından geçer. Basit ve sıradan insanlar, bir yandan kamusal nitelikte dilekçeler yazarken, bir yandan da özel ilişkiler sistematiği dahilinde, bir şekilde temas kurabileceklerine inandıkları ve sorunun çözümünde muhtaç gördükleri önemli pozisyondaki kişilere çok sayıda mektuplar yazmış olabilirler. Bu mektupların hitap şekilleri, saygı ifadeleri, retorikleri, övgü standardı ve yaratıcılıkları, kendilerini tanımlama şekilleri, bütün bunlar bize dönemin günlük ve sıradan hayatına nüfûz edebilme imkânı tanır.

Fotoğraflar da konuşur

Fotoğrafları da tarihsel malzemenin bir unsuru olarak değerlendirmek gerekir. Toplu fotoğraflar, kişilerin geçmişteki ilişkilerini ele verir. Âile fotoğrafları, genellikle akrabalık ilişkilerinin çözülmesine katkıda bulunur. Arkadaşlık ve yakın dostluklar, fotoğraf karelerinde kendilerini açığa vururlar. Eski fotoğraflar, kentlerin, kasabaların, köylerin eski hâllerine doğru bir yolculuktur. Kılık kıyafetler, duruşlar, bakışlar, tebessümler ya da ciddîyet, bütün bunlar, geçmişin bir ânını ortaya çıkarmak ve analiz etmek için malzeme niteliğindedir.

Okuma metinleri

En eski tarihli günlüklerden biri olan Âsım Us’un notları her bakımdan ilginç olmanın dışında, en kapsamlı olandır da. Son yıllarda YKY’dan çok güzel günlükler yayınlandı: Fevzi Çakmak’ın, İsmet İnönü’nün, Kâzım Karabekir’in, Nihat Erim’in günlükleri ilk akla gelenlerdir. Benim çok daha eski tarihte yayına hazırladığım Samet Ağaoğlu’nun günlüğü de hatırlanmalıdır. General Cemil Conk’un Balkan savaşı ile Çanakkale’de tuttuğu günlük de uzun yıllar önce yayınlanmıştı. Bu arada çok uzun yıllar once yayınlanmış bir yazıya atıfta bulunmam da gerekir: Türk Dili, (Günlük Özel Sayısı), Cilt: XI, Sayı: 127, (Nisan 1962).

İSMET İNÖNÜ’NÜN GÜNLÜĞÜNDEN KESİTLER

- 4 Mayıs 1937: Atatürk ile B.E.H. Dersim mütaalası

- 5 Mayıs 1937: Dersim için mütalaa yazdım.

- 17 Eylül 1937: Sabah çok mesut, neşeli ve sakin buluşma. Salonda konuşma. Mutabık. İyi. Bira fabrikası. İstasyon. Beraber gidiş.

- 18 Eylül 1937: Dersim malumatı Mecliste.

   Karar. Çekilme kararı.

- 21 Eylül 1937: Kâzım Paşa kongreye gitmemi tavsiye etti. Karar vermiştim. Atatürk öyle karşıladı. Mükâmele ve temaslar: Resimlerini gördüm, bana hiddetli durmak için çatkın görünüyorsun gibi geldi. Öyle anlamlı… Odaya girerken düşündüm taşındım, en doğru kararı sen verdin dedim. Güldü. Bir şey söylemedi. Yalnız kalmak istemiyordu. Salonda şu bu vesileyle görüşme. Gazi ile temas. Ben sordum: Demek bana çok dargın değilsin! Cevap: Hayır, hepsini unuttum. Eskisi gibi arkadaşım ve kardeşimsin. İmza da attı. K. Atatürk. Ve işaret etti, kâğıdı aldım. Sonra ben de yazdım, o da kâğıdı aldı. Beni sevmediğin devirde de verdiğim emek boş imiş dedirtmeyeceğim sana: anlamadı. Anlatmak istediğim: İsmet’e verdiğim emekler boş imiş dedirtmeyeceğim sana. Yazdığım bu. İçeride ve dışarıda eskisi gibi sakin ve yakın temaslar. Ama hep yarı bırakıp gitmemi istiyor. Akşam Bay Celâl Bayar ile Heybeli’de.

- 1939: İstanbul’da Rauf [Orbay] Beyle görüşme ihtimali. Rauf Bey’in işi olmamış. Olduğu gibi duruyor. Evvela Dahiliye’deki kaydın sebebini yerinden öğrenmek lâzım.

- 25 Nisan 1941: Ankara’nın hava bombardımanında ne yapacağımızı konuştuk. Ankara’daki çocukları nakletmek lâzım.

84 Ağustos 1941: Askerin ekmeğini kesmişler.

16 Kasım 1943: Numan [Menemencioğlu] Kahire konferansını anlattı. Celâl Bayar üs verelim. Köprülü, muahededen bile vazgeçelim, karışmayalım. General Pertev, General Çalışkan konuştular, fena tesir ettiler.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Neden Niçin Sebep
    Neden Niçin Sebep
    28.07.2012 12:39

    Niye kalksın başörtüsü yasağı? Sen Cem evlerine müsade ediyor musun.? Kürtlerin özgürlüğüne müsade ediyor musun? Sen hiç hristiyan devlet memuru gördün mü kamusal alanda. Ermeni Soykırımını inkar eden Kürt katliamlarını görmezden gelen devlete karşı çıktın mı? Kemalistlere başörtüsünden kız, kemalistlerin ittihatçıların işledikleri soykırımı suçlarını ve diğer suçları görmezden gel. Sahte uyduruk kemalist ittihatçi yalan türk tarihine inan. Niye kalksın başörtüsü yasağı?

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums