Ali Rıza Efendi’nin kayıtları Nuruosmaniye’nin mahzeninde gizli

  • 31.07.2011 00:00

Atatürk’ün hayatının sonlarında babasını merak ettiğini ve özel olarak araştırılmasını istediğini biliyoruz; peki ama bu araştırmadan acaba ne gibi bir sonuç alındı?

Vakıflar Genel Müdürlüğü, 21 Mayıs 1937 tarihinde başbakanlığa yazdığı bir yazıda, Ali Rıza Efendi hakkında yapılan araştırmaya ilişkin bilgiler veriyor: “Ulu önderimiz Atatürk’ün pek küçük iken vefat eden pederleri Ali Rıza’nın hâl tercümesi [özgeçmişi] hakkında etraflıca malumat [geniş bilgi] toplanmasını arzu buyurmakta oldukları” için Selanik vakıf kayıtları üzerinde araştırma yapılması Talim ve Terbiye Heyeti başkanı tarih encümeni üyesi İhsan Sungu tarafından bildirilmişti. Yazıda; merhumun 1292 [1876/1877], [12]93 [1877/1878] ve [12]94 [1878/1879] tarihlerinde Selanik evkaf idaresinde kâtip olarak çalıştığı ve bu memuriyette iken 1293’de [1877/1878] Selanik’ten İstanbul’a gelen milis taburlarında da teğmen olarak bulunduğu da belirtilmişti.  İstanbul’da Nuruosmaniye mahzeninde saklanmakta olan Selanik vakıflar idaresi kâğıt ve defterlerinde araştırma yaptırılarak, elde edilen bazı yazışma kayıtlarında ‘Ali Rıza Efendi ve Mahmut Bey zade Ali Rıza Bey’ suretinde memur isimlerinin yazılı olduğu görülmüş ve bu kayıt örnekleri Sungu’ya gönderilmişti. Ayrıca, artık tasfiye edilmiş olan muhtelit mübadele komisyonunda evkaf müşaviri olarak bulunmuş olan ve halen vakıf kayıtlar idaresinde kâtip olarak çalışan Abdülgaffar da İstanbul’a gönderilmiş ve adı geçen komisyondaki defterler ve belgeler üzerinde tekrar inceleme yapılmış; bir de rapor hazırlanmıştı. Bu raporda, Selanik’in düşüşünden sonra Yunan hükûmeti eline geçmiş olan bütün resmî yazışmalara ait arşivin ‘tercüme dairesi’ adıyla oluşturulan daireye verilmiş olduğu belirtiliyor ve Ali Rıza Efendi için aranılan bilginin bir kere de adı geçen dairedeki 1290 [1874/1875]-1295 [1879/1880] yıllarına ait memur sicilinden ve maaş defterlerinden araştırılması isteniyordu. Bu araştırmanınsa ancak Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yaptırılması mümkündü. Yazının ekinde Abdülgaffar’ın raporu sunuluyordu. Bu rapora göre; Yunanistan’da mübadeleye tâbi İslâm cemaatine ait olup tasfiyeye uğrayan muhtelit mübadele komisyonu aracılığıyla İstanbul’a getirilerek vakıflar idaresine devredilmiş ve halen Nuruosmâniye Camii avlusundaki mahzende saklanmakta bulunan evrak ve defterin Selanik’e ait kısımları incelenmişti. İnceleme sonucunda; yalnız Selanik’te Yakup Paşa Vakfı’nın [1]288 [1872/1873] ve [1]289 [1873/1874] ve [1]290 [1874/1875] yıllarına ait muhasebe kayıtlarında Şubat 1290 [1874/1875] tarihli yazıda adı geçen vakıf mütevellileri arasında ‘Ali Rıza’nın mührü olduğu anlaşılmıştı; altında 1288 [1872/1873] tarihini gösteren mührün şekli alınmış ve muhasebe kaydının bir örneği çıkarılmıştı. Ancak Selanik evkaf muhasebeciliğine ait memurin sicil ve maaş defterlerinin bulunmadığı anlaşılmıştı ve bu arada 1290 [1874/1875]-1295 [1879/1880] yıllarına ait defterler de bulunamamıştı.  Yunan hükûmetinin elinde bulunan vakıflara ait defterler ve belgeler de istenmiş ve bu talep üzerine birkaç sandık defter ve evrak elde edilmişti. Ancak bu belgelerin daha çok vakıf işlerine ait olduğu anlaşılmıştı. Bu nedenle ilgili kayıtların 1290 [1874/1875]-1295 [1879/1880] yıllarına ait memur sicil ve maaş defterlerinde aranması gerekirdi; ancak bu belgeler halen Yunanistan’da idi ve bu nedenle ancak Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla incelenebilme imkânına sahipti. Bu yazı üzerinedir ki, Başbakanlık, 31 Mayıs 1937 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’ndan Selanik başkonsolosluğunun ilgili araştırmaya devam etmesini talep edecektir. Selanik Başkonsolosu Reşat H. Karabuda da, 12 Temmuz 1937 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı yazıda araştırma sonuçlarını açıklıyordu; fakat sonuç olumlu değildi. Çünkü, “aşağı yukarı onbeş gündür devam eden araştırmalara rağmen muhasebe evrakı henüz bulunamamıştı”. “Osmanlı İmparatorluğu zamanı arşivlerini saklayan ‘tercüme dairesi’ şefinin söylediğine göre, Selanik evkaf idaresine ait hemen hemen bütün dosyalar ve defterler, vaktiyle muhtelit mübadele komisyonuna tevdii edilmiş olduğundan, aranılan evrakın burada bulunması ihtimali pek yoktu”. “Böyle olmakla beraber yeni baştan daha ince bir araştırmaya başlanılmıştı”. Fakat “bu son araştırma arkasının alınması biraz gecikecekti”. Yine de bazı bilgiler bulunmuştu. Tapu ve vergi kayıtları üzerinde yapılan araştırmada; Atatürk’ün gerek babaları ve gerekse anaları tarafına ilişkin bazı bilgiler edinilmişti.

 Buna göre; “Atatürk’ün babaları Ahmet oğlu Ali Rıza, herhalde bir müddet ve galip ihtimalle ömrünün sonuna doğru kereste ticareti yapmıştır. Ölümü 1299 [1883/1884] ile 1303 [1887/1888] seneleri arasında vûkû bulmuştur. Anaları Feyzullah kızı Zübeyde’ye anası, Halil ağa kızı Ayşe’den bir ev intikâl etmiştir. Anaları bu evde Fatma adındaki teyzesiyle müşterek bulunmuşlardır. Şimdi bir de Ali Rıza’nın ölüm tarihini kat’i olarak gösterecek kassam defteri ve başka vergi kayıtları aranmaktadır. Bulundukları takdirde gerek bunlardan ve gerekse evkaf muhasebe evrak ve defterlerinden edinilecek” bilgiler ayrıca iletilecekti.Görüldüğü gibi, burada Atatürk’ün babasının ölüm tarihi kesin olarak saptanamamış olup, ölüm tarihi 1883-1888 yılları arasında gösterilmiştir. Eğer ilk tarih doğruysa bu takdirde Atatürk babası öldüğünde yedi yaşı civarında ise, Atatürk’ün doğum yılının da biraz daha geriye alınması gerekir.

'Bu bizim peder değildir'

Falih Rıfkı Atay “Çankaya” kitabında Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi hakkında şu öyküyü anlatır:  “Şarkta büyümüş kimselere çok defa hanedanımsı bir kütük uydurmak isteyenler çıkar. Mustafa Kemal, kendisinden öncesine meraklı ve pek bağlı değildi. Gerçi 1876’da, ilk Kânunu Esasî’nin ilân edildiği güne rastlayan 23 Aralık’ta, Selanik’te kurulmuş Asakiri Millîye Taburu’ndaki gönüllü subaylardan biri, babası olarak öne sürülmüştür. Resmi, ötekilerden ayrılarak büyütülmüştür. İstanbul hürriyetçilerine yardım etmek için toplanan bir millî kuruluşta babasının da bulunmuş olması, Mustafa Kemal’in hoşuna gidecek bir şeydi. Ama inanmış mıdır, sanmıyorum. Hatta bir gün alaycı bir dille: ‘Bu bizim peder değildir’ dediği kulağıma gelir.” Atay, Ali Rıza Efendi’nin 1887 yılında öldüğünü yazıyor. Şevket Süreyya Aydemir de “Tek Adam” kitabında aşağı yukarı aynı tarihi vermektedir. Atatürk, babası öldüğünde yedi yaşında ise ölüm tarihi 1887/1888 olmalıdır. Başka yayınlarda da muhtemelen aynı kaynaklı benzer tarihler verilmektedir. Literatürde yer alan ve bu yıllara ait tarihlerin yaklaşık tarihler olduğunu biliyoruz. Kesinlikten uzak olan bu tarihleri ezberlemenin anlamı yoktur. Mustafa Armağan, bir yazısında, Atatürk’ün babasının resminin Atatürk’ün ölümünden sonra kitaplara girdiğini belirtmektedir ki, elimizde bulunan ve Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Encümeni Başkanlığı’nca 114 sayılı Askerî Mecmua’nın fevkalâde nüshası olarak 1939 yılında yayınlanan “Atatürk” kitabında da Ali Rıza Efendi’nin resmine yer verilmemiştir; oysa annesinin resmi kitapta yer almaktadır.

Selanik'teki ev kimin üzerine kayıtlı?

Selanik Başkonsolosluğu’nun yazısına ek olarak bazı tapu kayıtları da sunulmuştu. Bu tapu kayıtları Atatürk’ün anne ve babasına ve kendisine ait Selanik’teki evlerin tapu devirlerine ilişkindir. Eğer bu kayıtlar doğruysa, Selanik’te Ahmet Subaşı Mahallesi (ya da Koca Kasım Paşa Mahallesi)’nde bulunan ve Atatürk’ün doğduğu ev olarak kabul edilen ev, tapuda14 Aralık 1877 tarihinde babası Ali Rıza Efendi’nin ve 22 Mart 1878 tarihinde de annesinin üzerine devredilmiş olmalıdır. Evin daha önceki (hisseli) sahipleri, en azından Kasım 1876 tarihinde İbrahim Hıfzı zevcesi Hatice Zarife Hanım ile Yusuf bin Ferhat imiş. Bu da evin Ali Rıza Efendi tarafından yaptırılmadığını, fakat satın alındığını gösteriyor. Dolayısıyla Aydemir’in adı geçen eserinde ve Andrew Mango’nun “Atatürk” kitabında yazdığı gibi, evin Ali Rıza Efendi tarafından yaptırıldığı doğru olamaz. Ahmet Kuyaş da, geçenlerde, Ankara’da modeli de yaptırılan evin, Atatürk’ün doğduğu ev olmayıp, üvey babası Ragıp Bey’in evi olduğunu; gerçekte doğduğu evin ise çoktan yıkılmış olduğunu yazmıştı bile!

Daha sonra12 Aralık 1883 tarihli bir belgeye göre Aralık 1883 tarihinde ev, anne ve baba üzerine ikiye ayrılmak suretiyle tapuya kaydedilmiştir. Evin mülkiyet durumu sonraki tapu kayıtlarından anlaşılmaktadır: Kayıtlara göre, Ali Rıza Efendi hissesine ait evi rehin göstererek aldığı borcu ödeyemediğinden ve vefat ettiğinden,  Ocak 1887 tarihinde Ali Rıza Efendi’nin üzerindeki ev Zübeyde Hanım’ın üzerine geçmiştir. Zübeyde Hanım’ın kendi evini sattığı anlaşılıyor. Bu arada ev üzerinde başka muameleler de olmuş ve nihayet 1911 yılında ev “Erkânı Harp Kolağalarından Mustafa Kemal Bey namına kaydedilmişse de, sonradan bu ibare çizilmiş ve altına mütevaffa keresteci Ali Efendi zevcesi Zübeyde Hanım ibaresi ilâve olunmuştur.” Tapu kayıtlarından anlaşıldığı kadarı ile Zübeyde Hanım’ın üzerinde başka evler de bulunmaktadır.Aydemir, adı geçen eserinin dipnotunda şunları anlatıyor: “Bu evin ve Mustafa’nın asıl doğduğu yerin hikâyesi biraz çelişmelidir. Atatürk’ün kız kardeşi Makbule, daha sonraları, ağabeysinin bu evde değil, kendi akrabalarından birinin evinde doğduğunu dinlediğini anlatır. Selanik’te ve şimdi müze olan pembe ev ve onun iktisap şekli üstünde yerinde Millî Eğitim Bakanlığı adına incelemeler yapmış olan Faik Reşit Unat da, bir tapu kaydına dayanarak, evin daha sonra ve hatta Mustafa Kemal tarafından üçte iki hisse ile alındığını tesbit ettiğini söylerdi.” Bu bilgi doğru görünüyor.

Okuma metinleri

Andrew Mango’nun “Atatürk” biyografisi akademik seviyesi yüksek en başarılı çalışmadır. Hararetle tavsiye ederim. Klaus Kreiser’in “Atatürk” biyografisi de yüksek standarda sahiptir. Atatürk’ün hayatını gerçekten merak edenler, bu iki kitabı muhakkak okumalıdır. Şevket Süreyya Aydemir’in klasik “Tek Adam” kitabı özellikle ilk cildi itibariyle hala okunmaya değerdir. Diğer ciltlerin aynı standardı bulabildiğini söyleyemem; yine de okunması çok zevkli bir metindir. Aydemir’in edebî üslûbu ile siyasal felsefesi biyografiye hayli öznel bir hava verse de. Tabiî Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya”sını okumak, dönemin atmosferini koklamak bakımından vazgeçilmezdir. Atay’ın keskin gözlem gücü ile ilk elden duyumları, bir de kendi değerlendirmeleri ile birleştiğinde, ortaya müthiş bir eser çıkmıştır. Atay’ın gördüklerini ve işittiklerini öğrenmek isteyenler için vazgeçilmez bir kitaptır “Çankaya”.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums