ATATÜRK ilk ne zaman tartışılmaya başlandı

  • 13.07.2011 00:00

Atatürk, 1925 yılına değin çok eleştirildi. Eleştirenler arasında rakipleri de vardı; arkadaşları da. Takriri Sükûn Kanun’undan sonra ise ona dokunulmazlık sağlandı.

Ölümüne kadar Atatürk’e yönelik bir eleştiri artık söz konusu olamazdı. Aksine, onu yeterince yüceltmeyen ve övmeyen bir kişi, muhalif olarak görülürdü. Tıpkı bugün gibi. Atatürk ancak ölümünün ardından tartışma konusu yapılabilirdi; tıpkı tek adam kültüne dayanan rejimlerde sıkça görüldüğü üzere. Müstakbel Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, günlüğünde Atatürk’ün ölümüne yakın bir zamanda bu yönde bazı hazırlıkların olduğunu duyduğunu yazıyor: “Maksat, Atatürk’ün ölümünün fırsat bilinerek, bir tartışma havasının açılmamasıydı. Böyle bir havayı açmaya ise, eski muhaliflerden bir kısmı kendini uzun zamandan beri hazırlıyordu.”

Kâzım Karabekir’in Tan gazetesi mülâkatı

Kabaca özetlersek; Kâzım Karabekir, Cumhurbaşkanı İnönü ile barıştı ve Atatürk’ün ölümünden sadece yedi hafta sonra yeniden milletvekili seçildi! Meclisin yeni döneminin açılmasından sadece bir gün önce, 1938 yılının son günü, bir ara seçimle CHP İstanbul milletvekili olan ve yeni dönemde de meclis üyeliğini sürdüren Karabekir ile yapılan bir mülâkatı yayınlayacağını ilân eden 2 Nisan 1939 tarihli Tan gazetesi, mülâkatın birkaç gün devam edeceğini de haber veriyordu. Yeni meclisin toplandığı gün 3 Nisan’da Tan gazetesinde yayınlanan mülâkatta, Karabekir, Atatürk’ü ve Atatürk dönemini şöyle değerlendiriyordu:

“Şahsen benim 15 sene menkûb vaziyette kaldığımı biliyorsunuz. Bu menkûbiyet müddeti bilhassa çoluğum çocuğum için pek acı geçti. Buna rağmen ben bildiğim yoldan şaşmadım.  Her zaman için hakikatin müdâfii olarak kaldım. Fakat ne yazık ki, bu 15 sene içinde, kıymetli fikirlerle ortaya çıkarak, hayatlarını istihkâr edercesine çalışan ve memlekete büyük hizmetler ifa eden bazı vatan çocuklarının bir kenarda nasıl unutuldukları, kimsenin gözünden kaçmamıştır. Onların bütün hizmetleri yalnız kökünden inkâr edilmekle kalmamış, belki onlara türlü isnatlar da yapılarak, her biri dipdiri mezara gömülmek istenmiştir. Bu suretle memleket bunların olgun ve dolgun başlarından istifadesiz bırakılmıştır. Bütün bunlarda modern hurafenin büyük tesiri olmuştur. (...) Reiskâra yaranmak için uluorta fikirler neşrinden evvel, hadiseleri olduğu gibi tesbit ederek, yeni nesile aynen anlatmamız gerekir. Aksi hâlde, birçok kahramanları sefil olarak göstermek ve birçok kalpazanları, nâehlileri de  lâyık olmadıkları vasıflarla tevsif etmek gafletine düşebiliriz. Matbuat sayfaları bir tiyatro sahnesine benzetilmemelidir. Yani matbuat, liderleri temsil edilecek herhangi bir tarihî piyes gibi, rolleri istedikleri kimselere vermemelidir. (...) Matbuatın yakın vakte kadar çok defa sırf reiskârı memnun etmek gayretini güttüğünü söylemeye mecburuz ve sırf bu gayretle hâdisatı ve birçok tarihî vekâyii inkâr edecek kadar ileri de gitmiştir.”

Karabekir, altı yıl önce, 1933 senesinde basında polemik konusu olan bir tartışmada da  baskı altına alındığını, basının saldırısına uğradığını belirterek şöyle devam ediyordu: “Ve ben bir müddet için, o vakte kadar olduğu gibi, bir kenarda nezaret altında yaşamaya mecbur kaldım. (...) Muhakkak olan nokta, bir takım şahsiyetlerin memlekete yanlış olarak gösterildikleri ve ifa ettikleri büyük hizmetlerin bir kalemde çizildiğidir. Hâdiseler yalnız bir şahsın dilediği tarzda ifadesiyle ortaya çıkamaz. (...) Yalnız herhangi bir davacının ifadesine göre hüküm vermek hiçbir zaman doğru olamaz.”

Gazete muhabirinin, “Noktai nazarınıza göre, mekteplerde okutulan tarihlerin, söylenen nutukların ve konferansların ve hatta inkılâp derslerinin, bu bakımdan tashih edilecek kısımları mevcut mudur?” şeklindeki bir sorusunu ise Karabekir şöyle yanıtlıyordu: “Evet, vardır... Büyük Nutuk’ta da üzerinde ehemmiyetle durulması icap eden haksızlıklar ve yanlışlıklar mevcuttur.”

Mülakatın ardından basın kanunu değişti

Karabekir’in mülâkatında yer alan bu pek de alçakgönüllü sayılamayacak ve aynı zamanda da dolaylı ve dolaysız bir biçimde bizzat Atatürk’ü ve Atatürk dönemini hedef alan suçlayıcı sözleri, sert karşılık görecektir. Mülâkat, basında sert bir biçimde eleştirilir ve yer yer gösterilere neden olur. Mülâkatın Tan gazetesinde yayınlandığı 3 Nisan günü, önce Tan gazetesine ve daha sonra da diğer gazetelere giden 20-25 kadar üniversite öğrencisi, Tan gazetesinde yayınlanan bazı yazıların, Atatürk’ün hatırasına karşı saygısızlık olduğunu belirtir ve buna artık bir son verilmesini isterler. Bu ziyaret sırasında Tan gazetesi ilgilileri de uyarıları dikkate alacaklarını vaat ederler. Nitekim bu uyarı üzerine Karabekir ile mülâkat ertesi gün artık devam etmez ve ilk tefrikada kesilir. Daha da ilginç olan nokta, mülâkatın, pek çok basın organında olduğu gibi, Tan gazetesinde de eleştirilmesidir. Zekeriya Sertel, gazeteyi ziyaret eden gençlerin uyarısından bir gün sonra, Tan gazetesinde yayınlanan iki yazısında birden mülâkatı ve Karabekir’i eleştirecektir. Bu, elbette son derece garip bir durumdu. Çünkü Tan gazetesi kendi kendini eleştiriyordu. Bu, hiç kuşkusuz yönetimden kaynaklanan uyarının etkisini ve gücünü de gösteriyordu.

Mülâkat, nihayet CHP Meclis Grubu’nda da ele alınacaktır. CHP Meclis Grubu’nda bazı üyeler söz alarak, Karabekir’in beyanatını üzüntü ile karşıladıklarını belirtirler. Kendisini hedef alan bu saldırılara karşı Karabekir, CHP Meclis Grubu'nda yaptığı konuşmada, Atatürk’e karşı her zaman sevgi ve saygı duyduğunu, Atatürk’ü eleştirmeyi ya da ona dil uzatmayı aklından bile geçirmediğini, yalnızca bazı tarihî gerçekleri ifade etmek istediğini, ancak bu ifadesinin de yanlış anlaşıldığını belirtir ve CHP Meclis Grubu’nun da bu açıklamayı yeterli bulması üzerine konu kapanır. 24 Ekim 1940 tarihinde Matbuat Kanunu’nda yapılan değişiklikle, “millî hisleri inciten veya bu maksatla millî tarihi yanlış gösteren yazıları neşredenler 50 Lira’dan 500 Lira’ya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar” maddesi, muhtemelen bu mülâkat ve sonuçları ile ilgili, fakat biraz geç kalmış bir tepkidir.

İnönü ve Karabekir’in mücadelesi

Karabekir’in İnönü’nün barış politikası sonucunda bizzat İnönü ile yaptığı anlaşmanın çerçevesini zorladığını ve hatta bu çerçevenin dışına çıkmaya çalıştığını söyleyebiliriz. İnönü-Karabekir mutabakatı, İnönü’nün de siyasî sorumluluğunu taşıdığı bir dönemin, özel olarak da Atatürk’ün ve Atatürk döneminin her türlü tartışmanın dışında kalması üzerine kurulmuştu ve Karabekir, bu mülâkatla anlaşmanın sınırları dışına çıkıyordu. Karabekir’i hedef alan siyasî saldırıların yoğunluğu ve şiddeti, Karabekir’in siyasî anlaşmalara sadık kalmaları gerektiği konusunda bir uyarı olarak yorumlanmalıdır.

İsmet İnönü, yeni dönemin vurgulanmaya değer gördüğüm bu politikasını Metin Toker’in kaleminden şöyle anlatıyor: “Benim şahsî bir politika yaptığımı sansınlar istemiyordum. O takdirde tutumları değişecekti. Kendilerinde bir takım güçler vehmedeceklerdi. Kendimi kuvvetlendirmek için onlara muhtaç bulunduğum kanısı gelecekti. Buna rağmen bazılarına gelmedi de değil ya... Ama hizaya çabuk çektim. Onlarla temas, onlara fırsat verilmesi, aslında beni kuvvetlendirmiyordu. Aksine, partide bir takım şüpheler, endişeler yaratıyordu. Çünkü bizde âdet, her hareketin altında bir ‘başka maksat’ aramaktır. Buna rağmen eski muhaliflerin kazanılması fikrini takip ettim ve [Celâl] Bayar bana yardımcı oldu.”

İnönü, eski muhaliflerin yeni dönemde yönetimde görev almalarını sağlarken, eski muhalifler de Millî Mücadele’deki ve Atatürk dönemindeki siyasî anlaşmazlıkları, çatışmaları ve siyasî tasfiyeleri, Atatürk ile olan anlaşmazlıklarını gündeme getirmemeyi, eski dönemi ve yönetimi tartışmamayı, bir başka ifadeyle, eski defterleri kapatmayı, geçmişe sünger çekmeyi kabul ediyorlardı. İnönü, günlüğünde Karabekir’in bu girişimini şöyle değerlendiriyor: “Karabekir serbest olur olmaz geniş neşriyata başladı. Eski fırkacılar endişeleniyorlar. Bakalım... (...) Samimiyet, iddia ve gurur arasındadır. (...) Karabekir, meclisten ve neşriyatın efkârı umumîyedeki fena intıbaından biraz inkısâra uğradı. Fakat iddiasında musırdır.”

Karabekir ve Nutuk eleştirisi

YILLAR sonra Millî Mücadele tarihi ile Nutuk’un değiştirilmesi yönünde muhtemelen İnönü’nün müdahalesi üzerine Enver Ziya Karal, Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve Karabekir arasında görüşmeler ve tartışmalar olur. Uğur Mumcu, “Kâzım Karabekir Anlatıyor” adlı kitabında bu görüşmeleri ve tartışmaları açıklamaktadır. Hatta o zaman tutulmuş bir tutanağı da belge olarak sunmaktadır. Karabekir’in itirazlarının, Karal tarafından ve hangi gerekçelerle karşılandığını ve reddedildiğini görmek için tutanağı dikkatle incelemek gerekir. Red kararı herhalde bizzat İnönü’den kaynaklanıyordu. Karabekir, İnönü’nün Millî Şefliği’nde bütün bunları gerçekten de değiştirebileceğine inanmış mıydı? Buna inanmak güç görünüyor. Herhalde denemişti. Oysa TBMM Başkanı olduğu dönemde (1946-1948) bile bunu başaramayacaktır. Kâzım Karabekir’in “İstiklâl Harbimiz” adını taşıyan asıl anıları ise, ancak 27 Mayıs 1960 İhtilâli’ni izleyen dönemde yayınlanabilecektir. Ancak bu yayın da dramatik gelişmelere neden olur. Anılar toplatılır ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun’a muhalefetten dava açılır. Davanın beraatle sonuçlanması 1968 yılının Kasım ayını bulacak ve anılar ancak bu tarihten, yani Millî Mücadele’nin sona ermesinden tam 45 ve Nutuk’un okunmasından da 41 yıl sonra kamuoyuna sunulabilecektir. Karabekir’in 1918 ekiminden başlayarak İzmir’in alınışına kadar geçen olayları, bu arada binden fazla belge ile destekleyerek anlattığı bu anılar, öykünün ancak bir kısmını kapsamaktadır. Anlaşılan Karabekir, Nutuk’un hacmi ile kıyaslanabilecek kadar geniş olan bu kitabına birinci cilt derken, arkasının da geleceğini düşünmüş olmalıdır. Devamına belki de ölümü engel olmuştur. Böyleyken bile metin Nutuk ile en azından hacim bakımından kıyas kabul eder. Belgeler yönünden de benzer ölçülerdedir. Kanımca, eğer Nutuk’a bir alternatif aranırsa, Karabekir’in anıları her bakımdan Nutuk’u dengeleyebilecek yegâne metindir. Ama bu arada meselâ Ali Fuat Cebesoy ile Rauf Orbay’ın belgesel nitelikteki anılarını da unutmamalıyız! Karabekir’in anıları, sert ve zaman zaman da suçlayıcıdır. Millî Mücadele içindeki rolünün vurgulanmasına yöneliktir ve Atatürk’ü de hedef almaktan kaçınmaz. Karabekir de, en az Atatürk kadar iddialıdır. Karabekir’in anıları, bir bakıma, Karabekir’in sert kişiliğinin de bir yansıması olarak kabul edilebilir.

TALİMATLA  TARİH YAZILIR

Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in geçenlerde “gerçeklerin değiştirilmesi ve saptırılmasıyla tarihsel olguların farklılaştırılmak istendiği ve böylece Atatürk ve arkadaşlarının mücadelesine farklı bir anlam yükleyerek alternatif tarih yazılmaya çalışıldığını ibretle ve esefle görüyoruz” şeklinde konuşması karşısında, Karabekir hayatta olsaydı, eminim bu lafları üzerine alırdı; oysa sadece bir yıl önce 2010 yılının başında bir önceki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Karabekir’i ilk kez anmıştı. Belki de Koşaner bu nedenle Başbuğ’u eleştirmektedir aslında! Keşke genelkurmay başkanları aralarında anlaşsalar da, biz de hangi tarihi ezberleyeceğimizi bilsek de; yanlışlara düşmesek! Resmî tarih böyledir işte; komutanlar değiştikçe, o da değişir! Talimatla tarih yazmayı kabullenmiş olanlar da zor durumda kalırlar. Komutana göre tarih yazmak ve sonra değiştirmek de herkesin harcı değildir tabiî.

OKUMA METİNLERİ

 “Türkiye’de Millî Şef Dönemi” kitabımda konuyla ilgili geniş ve ayrıntılı bilgi vermiştim. Bu vesileyle belirtmeliyim ki; Karabekir’in unutulmuş olan bu mülâkatının yıllar sonra yeniden hatırlanmasını da sağlamıştım. CHP Meclis Grubu’ndaki tartışmaları, Karabekir’e yönelik eleştirileri ve Karabekir’in savunmasını,  “Paşaların Kavgası (Atatürk-Karabekir)” adlı kitapta bulabiliriz. CHP Meclis Grubu tutanakları, orijinal değilse de, Karabekir’in bizzat tuttuğu notlardan oluşmaktadır. Karabekir’in İkinci Dünya Savaşı yıllarında CHP Meclis Grubu’nda yaptığı konuşmaların yine bizzat Karabekir’in tuttuğu notlardan oluşan bir derlemesi için “Ankara’da Savaş Rüzgârları” adlı kitaba bakmanız gerekir; bu kitap hakkında yazdığım eski bir yazı için de Toplumsal Tarih dergisinin Mayıs 1995 tarihli sayısında yayınlanan “İkinci Dünya Savaşı’nda Kâzım Karabekir’in CHP Meclis Grubu Konuşmaları” adlı makalemi hatırlatmak isterim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums