- 7.10.2010 00:00
Dünyada şu an merkez bankalarının kurlar aracığıyla yürüttüğü krizden çıkış stratejisi aslında bize yeni bir para sistemini ve bununla birlikte gelecek yeni bir kapitalizmi anlatıyor. Bu kapitalizmin şantiyesi kuruldu. Bu şantiye, bugün dünyanın 21. yüzyılını belirleyecek merkezlerinde çalışıyor. Geçen hafta Clinton Türkiye’deydi. Clinton, yapmak istediklerinin tam tersini yapmak zorunda kalan bir başkandır. Özellikle doksanlı yılların başı bugün yaşayacağımız krizi ortaya çıkaran adımlarla örülüdür. 1950 ile 1970 arasında başta ABD olmak üzere, kapitalizmin ana merkezlerinde kârların yüzde 50’ye yakın düşmesi hemen yetmişli yılların başında kendini kriz olarak göstermişti.
Seksenli yıllara damgasını vuran arz-yönlü neo-liberal politikalar, doksanlı yıllarda üretim merkezlerinin yer değiştirmesi, (Asya, Afrika ve Latin Amerika’ya kayması) ve finansallaşma ile devam etti. ABD zaten, seksenlerin sonunda, net borçlu haline gelmişti. 1985’teki plaza anlaşması doları, yen ve marka göre aşağıda tutarak ABD sanayiinin verimliğini ortaya çıkardı ve ihracatını arttırdı ama Japonya’yı bitirdi. ABD’de kârlar yukarı çıkarken, hammadde, enerji fiyatları kârlardan hızlı artmaya ve finansallaşmanın da etkisiyle faizler düşmeye başladı. 1995’e kadar Clinton bu balonun üstünde oturdu ve bugün Obama’nın yapmaya çalıştığı hiçbir şeyi yapmadı. Finansallaşma ve kaydî paranın hızlı artışı ABD, Avrupa ve Japonya dışında mini krizlere neden oldu. Meksika, G.Kore, Rusya ve Türkiye krizleri bize bugünkü krizi anlatan öncü krizlerdi aslında. Bu krizler, Merkez Bankalarının bağımsızlığı operasyonlarına paralel olarak, 2008 krizini geciktirmek için geçici para politikası çerçevesinin oluşturulması fırsatını ortaya çıkardı. Mesela, Türkiye’nin şu sıralar tartıştığı “enflasyon hedeflemesi” böyle bir şeydir. Clinton’ın bugün yeni dönemin öncüsü olarak anlattığı ve içlerinde Türkiye’nin de olduğu gelişmekte olan ülkeler, krizi geciktirmek için başvurulan yanlış neo-liberal politikalarının kurbanı oldular ve çok önemli bedeller ödediler. Türkiye hâlâ bu yanlış para politikasının izinden gidiyor. Clinton, şimdi kapitalizmin şantiyelerinden birisi olarak Türkiye’yi görüyor görmesine ama yaptığı hataların hâlâ farkında değil.
Clinton 1995’teki “Ters Plaza” anlaşması dâhil, attığı her adımda, Bush iktidarını hazırladı aslında.
1995’te FED, “Ters Plaza” anlaşmasıyla doları değerlendirirken ABD’nin açık vermesine izin veriyordu ama bunun karşılığında Japonya’yı ve AB’yi kurtarıyordu. Ancak ABD, güçlü dolar ve yüksek faize güvenerek bu açıklarını kapatmayı düşünürken dolar arzını denetleyemeyeceğini ve bu arzın 2008’de ilk önce mortgage şirketlerinin aktiflerindeki zehirli varlıklar olarak patlayacağını pek hesap etmemişti. Aslında Greenspan bunu biliyordu. Yaşlı Kurt’un son yıllardaki sıkıntısı tam da buydu. “Bu iş çökecek ve hepimiz altında kalacağız” türünden cümleler çok sık ağzından çıkmaya başlamıştı. Greenspan, özellikle Çin’in sonsuza kadar ABD’yi dolar alarak finanse etmeyeceğini ilk söyleyen ABD’li yetkilidir. Bu açıdan FED’in şimdilerde “gerekirse enflasyon olsun” türünden açıklamaları durgunluk kaygısından çok ABD’nin açıkları ile ilgilidir. Sonuçta, yukarıda vurguladığımız gibi bir paradigma bitiyor. Şimdi işin ilginç tarafı, FED, değerli dolar ve göreli yüksek faiz döneminde (ki bu dönem Clinton ve Bush dönemlerini içerir) yürüttüğü para politikasından tümüyle vazgeçmişken, gelişmekte olan ülkelerin Merkez Bankalarına yutturulan ve teori açısından da tam bir ucube olan “enflasyon hedeflemesi” çerçevesinin bizim Merkez Bankası tarafından devam ettirilmesidir. Aşağıdaki grafikte FED’in bütün bu kriz döneminde nasıl bilanço büyüttüğünü görüyorsunuz.
Bu bize yeni bir dönemi anlatmaktadır. Şu sıralar bütün kriz dönemlerinin baş göstergesi olan talep yetersizliği sorunu kurlar üzerinden yürütülen bir savaşla çözülmeye çalışılıyor. Ama bu sürdürülebilir bir durum değil ve çok geçmeden yerini ilkönce yeni bir para sistemine ve yeni bir dünya parası tasarımına bırakacak. Clinton, geçen haftaki konuşmasında, bu değişimin reel tarafını anlattı aslında. Clinton, değişimi omuzlayacak ülkeleri bir bir saydı. Çünkü Clinton, yapması gerekenleri yapamayan bir ABD Başkanı olarak, bugünkü durumu en az Obama kadar biliyor ve seziyor. Ama birçok politikacı gibi dönemindeki hataları atlıyor.
Clinton, Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika, Nijerya, G.Afrika, Vietnam, Endonezya, Polonya ve Türkiye’yi dile getirdi. Şimdi bu on ülkede kapitalizmin yeni şantiyesi kuruluyor.
İşte bundan dolayı Türkiye’nin hiçbir kurumu, devlet ya da sivil, 21. yüzyıl kapitalizminin şantiyelerinin kurulduğu ülkelerden birinde olduğunu unutmasın.
Yorum Yap